Aralık şıkır şıkır, pırıl pırıl. Noel hazırlıkları başladı. Bu seneki "noel mumlarımız" hem minimalist, hem zen, hem bana hayatta olumlu ve olumsuzun bir arada olmak zorunda oluşunu hatırlatıyor, hem de bence çok tatlı..
Bar masası aldım mutfağa. Üzerine taze çiçekler, mevsim meyveleri koyuyor, her sabah kış çayımı alıyor, bu masanın sokağa bakan yüksek sandalyesine “tünüyor” ve kesintisiz yarım saat boyunca kitabımı okuyorum. Sokaktan geçenlerle gülümseşiyor, tanıdıklarımla el sallaşıyorum. İşte bu tam “ben”im.
Chocoberry Yorkie. M.'in sahip olmayı istediği köpek türü. Bense hayvan sahiplenilecekse barınaktan, en melez ve kısa tüylü olmasına dikkat edilerek :)) sahiplenilmeli diyen tayfadanım. Ne güzel ki, anlaşamıyoruz.
Çocuklu hayatın beni bu kadar zorlayacağını bilseydim yine de yapar mıydım çocuk? Bir yerde okumuştum; “insanın çocuğu olmadan gerçekten yetişkin olması mümkün değildir” diyordu bilmiş yazarımız. Buna hiç katılmıyorum diye tepki vermiştim.. Ama bir anlamda da evet, benim için tam da öyle oldu yetişkinliğe geçiş...... Ve burada geçen yetişkin olmak, sanırım olumlu anlamda bir kullanım değil...... Bazen içimdeki çocuğun, çocuğumun doğumu ile öldüğünü düşünüyorum.... Böyle olmamalıydı, hattâ tam tersi olmalıydı sanki?!
Denizi özledim. Denizi. Çok. Özledim. Şulemin sabah fotoğrafları, özlemimi öpüp, geçti! yapıyor ama tam geçmiyor işte.. Denize özlemim bitmiyor..
Ece Ayhan diyor ki: "Hikâye olduğuna bakmayın. Sait Faik'in yazdıkları şiirdir." Evet, öyledir.
FOMO: Fear of missing out yani bir şeyleri kaçırıyor olma korkusu, toplumda ne kadar yaygınlaştı. Onu yapsa aklı öbüründe.. Eskiler doyumsuzluk derlerdi ama bu sanki daha derin, daha sosyal bir korku; herşeye yetişmeliyim, haberim olmalı, kaçırmamalıyım.. Eksik kalmamalıyım, hayatın ortasında olmalıyım, görmeliyim ve elbette, görülmeliyim.. Hmmm. Halbuki kendi küçük evrenimizde, fazla görülmeden ve belki de bizzat ulaşabileceğimizden fazlasını görmeden, daha mutluyuz sanki..?
"Günün Tortusu"na bu ay biraz ara verdim, çünkü son üç senedir her Aralık'ta olduğu gibi "Yılın Tortusu"nu yazıyorum. Konu "tükenmek / tüketmek", ilgini çekerse beklerim. Şu linkte.
Hayat ne tuhaf, vapurlar filan. Ölümüne korktuğum gömülü 30 yaş dişimi "alalım bir ara" diyen yakışıklı doktora "tamam hihihi düşüneceğim" demiş bulunmam meselâ :)) Flört sen ne tatlı, hayatı ne kadar "çekilir kılan" bir şeysin.. (Meraklısına: flört, kapıdan çıktığım an nasıl bittiyse, 30luğu aldırma fikri de aynı hızla bitti tabii.. O kadar da değil hahaha)
I.... Iııııııı.. Yok. Bu alfabeden bu ay I çıkmadı. Ama "çıkmak" demişken; yahu bu vatandaşlar nereye "çıkıyor" böyle? Ya da benden normal bir çocuk "çıkmadı" ayol, çıkmadı..
İnsanın hiçbir şey yapmadan yorulduğu günlerde, dinlenmesi daha zor oluyor.. diyor Behçet Çelik (Herkes Kadar).
Jozi Salma ya da daha bilinen adıyla Geveze, hakikaten ne yapsa kaliteli yapıyor yahu. Seviyoruz. Judith Malike Liberman'ın "Bir Masal İyi Gelir"ini çok güzel seslendirmiş. Her sabah kalkar kalkmaz beş dakikamı buna ayırıyorum ve masalın sonundaki "günün ödevi"ni mutlaka yapmaya çalışıyorum. Çok iyi geliyor. Çok tavsiye ederim!
Kartpostal yolluyoruz değil mi birbirimize? Ben yollayacağım isteyene, yine elişi olacak, yine email ya da whatsappla olacak çünkü posta sistemine artık güvenim sıfır. Ben seviyorum, severek yapıyorum... Acaba bu sene kimler katılacak :)
Led Zeppelin "The Battle of Evermore", kesinlikle bu ay en çok dinlediğimdi..
Murakami'nin "tuhaf kütüphane"sindeki oğlanın "kimsin sen?" sorusuna, kızın verdiği cevap: "ben benim.. o kadar." Aslında bu gerçekten doğru, hepsi bu kadar; dünya bu kadar, sen bu kadar, ben bu kadar.... olabilse gerçek hayatta da keşke.
Noel Pazarları.. Bazı akşamlar bir bardak Glühwein, bir ısırık tarçınlı kurabiye, noel süslerinin ışıltısı ve geri planda ilkokul çocuklarının ilahileri ne iyi geliyor.. Biraz da kar yağsa, tam “büyülü zamanlar” olacak..
Onyedi yıl aradan sonra, geçen aylarda Manu Chao Viva Tu diye şahane bir albüm çıkarttı ya.. Birlikte eskidiğimiz için mi çok sevdim, albüm mü gerçekten iyi; bilmiyorum ve önemsemiyorum..
Ölümünün 12. yılında Turgut Uyar (Ece Ayhan, 1997): "Turgut Uyar'ın çektirdiği tüm fotoğraflar, sanki az önce ağlamış gibidir. Arkadaşlarıyla çektirdiği fotoğraflar da öyledir. Yakışıklılığına aldırmaz, dibine dek mutsuzdur bu dünyada. Temel bakış açısı; karamsar..."
Perde kapanırken: Sakince ayrıl sahneden, çünkü seni buraya gönderen de çok sakin.. diyor Marcus Aurelius (Kendime Düşünceler)
Rejkjavik Havaalanına aşırı ucuz biletler buldum. Az kaldı alıyordum. 3 günlük bir seyahat olacaktı ve çocuklar okulu kırmak durumunda kalacaklardı ve bu "doğrucu Almanlar" için büyük bir imtihan olacaktı. Bir günlüğüne Blue Lagoon'a, bir günlüğüne auroraları izlemeye "hiçbiryer"in ortasına, bir günlüğüne de aktif volkanlardan birini görmeye gidecek, sonra da geri dönecektik. Bunu "sürpriz hediye" olarak verecektim aileme. Otelleri, hatta kiralayacağımız arabayı bile bulmuştum... Sonra beni kızdırdılar. Ama çok kızdırdılar. Vazgeçtim. Şimdi "aynı paraya üç defa tek başıma Türkiye'ye gider gelirim, bana ne" diye düşünüyorum :))) Asıl olacak olan da şu: hiçbir yere gidemeyeceğim çünkü geçen yıllarda olduğu gibi hep bir "manimiz" çıkacak.... Olsun, en azından hayal kurdum birkaç gün.... Maniniz yoksa, Rejkjavik biletlerine bir bakın derim, aşırı ucuz bu sıra..
Sponge Bob Almanya ekibinin Quellendisco'su 2024 boyunca evde ve arabada en çok dinlenen albüm olma özelliğini koruyor. Billy Eilish'in Bad Guy'unu "Im Gefrierraum" olarak söyledikleri şarkı özellikle efsane. Hoş "Tief Im Ozean"da da az göbek atmadığımı itiraf edeyim. Hey gidi zamanın Pink Floyd'cusu C., böyle de düşecektin ha.......
Şiir pek anladığım bir alan değil. Hele Ece Ayhan hiç anlamadığım bir şair, itiraf edeyim. Fakat bu ay ona bir şans daha verdim; söyleşilerini, şiirlerinden bazılarını, güncelerini okumaya çalışıyorum. Ve itiraf edeyim: %95'ini yine anlamıyorum.... Pof. Sanırım bırakacağım onu anlamaya çalışmayı.. Aynen bamyaya 35 yaşımda bir şans daha verip, yine hiç sevemediğim gibi.....
Tessi'nin üzerine kardelen soğanları diktim. Biraz geç bir dikim oldu.. Umarım çıkarlar.... Onun bir başka bedene dönüşerek yeniden yaşama - yanımıza - gelmesini öyle istiyorum ki... Monster'ın üzerinde mor glayör, Clara'da ise çiğdemler var... Semo'da zeytin ağacı, ananemle dedem ve eniştemde sardunyalar.. Sevdiklerim asla yok olmuyor, sadece dönüşüyor diye düşünmek, tek teselli bazen.. (Meraklısına: Fridolin hâlâ bizimle ve şimdilik mutlu gibi..)
Unhappiness of being a single man; beni çok şaşırttı. Kafka'yı bir de böyle gör, böyle tanı derim!
Ülkem Okuyor Derneği'ni, Uzmanamatörün şu yazısıyla keşfettim, eğer birilerine doğru düzgün bir yeni yıl "hediyesi" vermek istiyorsan bir tıkla derim.
Vamık Volkan severler için bu: VV; kayıpların yasını tutanlar, kazançları görmekte zorlananlar için Gidenin Ardından'ı yazmıştı.. Çok okunulası bir kitap.. Ortalarındayım, sindire sindire.. İyi geliyor. Onu bana hatırlatan da Sayın hocam Serhat Çıtak'ın şu yazısı oldu.. Keşke zamanında onun doktora öğrencisi olmaya çalışsaydım..... Hey gidi hey. Onun yerine doktorayı bırakıp 2. çocuğu yaptım. Bilmem ki iyi mi yaptım..... 10 senedir aklıma gelmeyen bu soru, şimdi neden geldi peki, tuhaf..
Yoga, yavaşlama, yalınlık. Yaşamın altın 3Y kuralı; bu Y'ler bana iyi geliyor.
Zormuş yahu bu alfabe yazılarını yazmak :) Ama çok da keyifliymiş, belki devam ederim.. Ama belki.
bayıldım bu yazıya, ne güzel fikir :) Hem D harfinde ben bile varım :)
YanıtlaSilRejkjavik'e bir kez gittim. bir daha gitmek ister miyim emin değilim doğrusu. haziran ayının göbeğinde çok üşüdüğümü hatılıyorum. Bir de Blue Lagoon'u tabii :)
Ülkem okuyor derneğine bayıldım. daha detaylı inceleyeceğim gün içinde. sağol paylaştığın için şekerparem
Benim bir huyum var; yaz ülkelerine yazın, kış ülkelerine kışın gitmek :)) Misal Rusya'ya Ocak'ta gitmiştim totom donmuştu, heryer sisiçindeydi, mest olmuştum çünkü tüm Rus romanlarında böyledir yani, bana ne sıcacık yeşil Rusya'dan. Ya da misal Türkiye, herkese "gidecekseniz mutlaka Mayıs-Ekim arası, yoksa gitmeyin" diyorum çünkü yani işte ülke yaz ülkesi.... O nedenle bence Rejkjavik'e gel bir de birlikte kışın gidelim hahaha bu arada yanardağ patladı Blue Lagoon'un otoparkı lav içinde kaldı geçen hafta..
SilNe harika bir yazı, okumaya doyamadım, kalemine sağlık!
YanıtlaSil<3
SilUzuuunnn ve renkli, daldan dala atlayan blog yazılarına da bayılırız:)
YanıtlaSilbiz de :))
SilKartpostalsevenler derneği üyesi olarak ben de isterem :)) Tabii ki cevabı da olacak :) Bu alfabe yazısı iyi fikirmiş, Tuğba'da ben de okuyordum ama hiç denemeyi düşünmemiştim. Şimdi bu ay bitmeden niyet edeceğim, dinimiz amin :)
YanıtlaSilTabii ki zaten sensiz olur mu?
SilAyın alfabesi!
YanıtlaSilÇok güzel ve bir o kadar da zor bir yazı, ellerine sağlık C.ciğim. :)
Eskiden bloglarda birbirini etiketleyen yazı serileri olurdu, kimine sobe, kimine ... (ayy ne denirdi? aklıma gelmedi bak) denirdi.
Bugün Şulem de yazınca öyle bir zincir olmuş birazcık. :)
Noel mumlarınız çok tatlı gerçekten. :)
Mim yapmak mıydı? Ay ben de unutmuşum. Mimledi mi derdik?
SilEvet evet! Mim de denirdi 😀
SilÇok keyifli bir yazı olmuş bu alfabe yazısı, hemencecik okudum bitti bile :)
YanıtlaSil<3
SilAileye kızıp sürprizden vazgeçmek ben de yaparım böyle şeyleri çok kızdıysam. Güzel yazı olmuş eline sağlık. Hülya
YanıtlaSilKızdırıyorlar ;)
SilYazılarınızı severek takip etmeme rağmen yorum yazma alışkanlığım yok ne yazık ki.. Fakat bu yazıdaki minicik bir ayrıntıya yorum yazmadan geçemedim. "İkinciyi yapmayıp doktoraya mı devam etseydim.." demişsiniz. Tersini seçen (ikinciyi yapmayıp doktoraya devam eden) birisi olarak aksi yönde bir sorgulama da zaman zaman benim yakama yapışıyor! Hayat devam ettiği sürece hep acaba diğer seçenek mi, cümlesi gelecek herhalde aklımıza...
YanıtlaSil:) Komşunun çimeni……
SilCerencim, çok güzel olmuş bu postun. Ben de yazdım ilk aklıma gelen kelimeleri ve gerçekten zevkle yazdım :)
YanıtlaSilYapalım arada böyle eski blog faaliyetleri gibi şeyler bence :) Elden ele ;)
Büyük keyifle okudum hatta bu yorumunu bile görmemiştim henüz, ufaklıkların da maşallah ne tatlıymış 🧿 benimkilere yakınlar sanki?!
SilNe güzel bir yazı fikri, kıvamına da bayıldım, tabi bonusları da şahane notları aldım.Ben de her sene Kafka okumaya çalısıp belki bu sene severim diyordum olmadığını fark etmemle aslında sevmeme seçeneğimin de olduğunu fark etmem aynı zamana denk geldi:)) Sevgiler...
YanıtlaSil:) Bamya sevilmez mi derlerdi bana, çok sinir olurdum, hakikaten sevmediğim tek sebzedir.. Şimdi yorumu okurken aynı hataya düşüp Kafka sevilmez mi diyeyazdım :))))
Silegeliler bamyeyi çok sever.ben de sevmez idim bir zamanlar.iyi bir pişirici gerek.annemden öğrendim en sonunda ekşili bamya pişirebilmeyi.çok seviyorum.yanında mutlaka pirinç pilavı lazım ama.:)
YanıtlaSilşairleri anladığım neyse öyle seviyorum.anlatmaya çalıştıklarıyla değil de.
uzun yazıları çok okuyamam aslında lakin çok akıcı ve keyifliydi yazdıkların. off denizi ben de çok özlüyorum. önceden balık mıydık acaba...?
Bak onun uzun hikayesi şu. Küçük teyzem bamyayı çok iyi yapar, kimse eline su dökemez. Ne öyle uzar gider, ne ekşisi az ya da çok kaçar. Müthiştir. Yani müthiştir derler.. 35 yaşımda dedim ki “teyzecim sen bamyayı çok iyi yaparmışsın doğru mudur?” Canım teyzem çok alçak gönüllüdür “Eh fena yapmam” dedi. “Haydi yap bir şans vereceğim” dedim. Teyzeciğim yaptı getirdi önüme koydu. Dedim “teyzeciğim memnun musun iyi oldu mu sence bu? Yani bamyanın olup olabileceği en iyi hal bu mudur?” Dedi “yani evet güzel oldu bence”. Dedim “tamam deniyorum” :))) Ama ı-ıh. Hakikaten birşeye benzemiyor benim için….. Amaaan dedim bi sevmediğim sebze bamya olsun bırak :))
Silegeli olup bamya sevmeyenler derneği kuralım şekerim. Sen başkan ol, ben yardımcın :) benim de söylediklerine göre annem şahane yapıyormuş ama yok, kokusuna bile tahammül edemiyorum :(
SilOlalım canım :))
SilMerhaba bamya benim de sevmediğim tek sebze..ydi. Pandemide vejetaryen olmaya karar verdikten sonra kendime dedim ki artık bütün sebzeleri yemen gerek :)). Aradım taradım bu bamyayı nasıl yapsam severek yiyebilirim diye. Koca koca bamyalar oluyor onları ikiye bölüp karabiber sarımsak tozu zeytinyağıyla soslayıp fırında patates pişirir gibi pişirince güzel bir şey oluyor. Belki bir de ona şans verirsiniz? H.
YanıtlaSil:)) Ben de vejeteryanım ama bamya yemiyorum. O kocaman bamyaları bir de yumurtaya batırıp kızartırlar Egede, o da nefis oluyormuş..
Siluzun bir aradan sonra merhaba. bugün bloglara geri döndüm ;) bamyaya gelince çocukken nefret ederdim ama şimdi çok seviyorum. bolca baharat ve zeytinyağı ile fırınlayarak deneyin. en bamya sevmeyen bile seviyor öylesini. bu arada ben de vejeteryanım ;)
YanıtlaSilHoş geldin canım Zelda.
SilBen seni fark ettim sen buraya gelmeden ve bir posta önden sevindim. Hatta dedim ki Radyo Z evet ama diğer bloğa da şöyle yılbaşı öncesi birşeyler eklense... ;) Her sene aynı yemekleri yapmaktan bıkanlar için hani....
Baharatla fırınlama önerisi iki olmuş :) kendimi toruna ısrar eden nine gibi hissettim :)) H.
Sildur düşüneyim bunu. aşdamı'nı da ihmal ettim zaten değil mi?
SilH.: Hahaha evet!!!! Neyse ki mevsimi geçti yoksa siz bana yedirirdiniz 45imde bamyayı...
SilZelda: Evet evet Aşdamı!!! <3