Hanımeli ve gül kokulu tazecik Haziran, yerini her akşam düzenli şekilde güneyden gelen koyu renk bulutların getirdiği fırtınalarla bir üşüten, bir yakan, dengesiz ve tekinsiz bir Temmuz'a bıraktı. Haziran benim için hem güzel, hem özlem dolu geçti.. İçimdeki fırtınalar, gözümün önündeki tüm güzellikler, sık sık şükretme ihtiyacı ve bazen de yersiz yurtsuz kalp çarpıntıları.. Bu ay neler mi yaptım?
TOPLADIM - YEDİM:
Haziran ayı demek, bu coğrafyada çilek, ahududu, yaban mersini ve böğürtlen gibi İngilizce ismi "berry" ile biten kırmızı meyvelerin ayı demek. Bahçeme de bol bol ekmiştim. Önce frenk üzümleri ve ahududu ile başlayan sürecin şu an çilek dönemindeyiz, çok yakında böğürtlen ve yaban mersinlerine de sıra gelecek. Çocuklar sabah uyanır uyanmaz pijamalarla ve yalınayak bahçeye koşuyor, bir avuç toplayıp, ilaç gübre kullanmadığım için, yıkamadan yiyorlar. Öyle hoşuma gidiyor ki :) Balkona bile dikilebilir aslında, özellikle çilek saksılarda çok güzel yetişiyor.
Her Bursalı gibi benim de asıl tutkum o ufacık, kokulu dağ çilekleri aslında. Onları bulamasam da, evimizin hemen yanında kendimiz gidip toplayabildiğimiz bir çilek tarlası var. Çocuklarla bol bol topladık ve ay boyunca çilekli sütler, dondurmalar, jöleli çilekler, ufak pastalar yani çilekle aklınıza gelebilecek her şeyi yaptık. Ardakalanını da ben reçel ve marmelat yaptım, evde kimse reçel sevmese de sağa sola hediye götürmeyi düşünüyorum :)
Reçeli benim gibi sadece beyaz peynirle (tatlı ekşi bir arada) yemeyi seven var mı aramızda, merak ettim? Özellikle vişne reçelini, ahhh, burda vişne yok maalesef..
ŞAŞIRDIM:
Yedim derken, ayın son ışgınını da alıp, sonunda ışgınlı tart yapmayı başardım!
Eski evden hâlâ görüştüğümüz (ama 1,5 yıldır kanlı canlı görüşemediğimiz) komşularımız gelmişti, parmaklarını yediler ve Paul tarifi isteyince çok da tatlı bir tesadüf ortaya çıktı: yıllarca dip dibe yaşadığım komşum meğerse bir de blog komşumuzmuş! Tabii ben bilmiyordum blog yazdığını ama "bu tarif benim bloğumda var" deyince, birden elimde bıçak "aaaaaa" deyiverdim, "sen de mi Brütüs?!" Paul'un şahane bir kekler ve pastalar bloğu var (baba olduktan sonra yazmayı / pasta yapmayı bırakmış maalesef) ve hakikaten her bir tarif birbirinden güzel. İşte meraklısına bu linkte bulabilirsiniz.
OKUDUM:
Sevgili Şule'nin bir yazısında geçen "Ece"yi, artık nasıl bir özlemle Temelkuran'dan Ayhan'a çevirdiyse beynim, uzun zamandır elime almadığım Yort Savul'lar!'a dadandım. Ece'yi bana sevdiren okul arkadaşım Cenk'i andım bol bol, hepimiz tesbih taneleri gibi dünyanın dört bir yanına dağıldık, iyi mi ettik kötü mü, emin değilim..
Damıta damıta tek bir dize Ece kalırsa geriye; şu kalmalı bence: "Birazcık tuz etkisi yaratmalı insan birinin hayatında. Hani yaraya basıp acı vereninden değil, yemeğe katıp tad vereninden.."
Sonra Veba Geceleri'ne başladım ve ay sonunda ancak bitirebildim çünkü öyle dolu bir metindi ki bana göre, ikide bir durup yazılan tarih hakkında araştırmalar yapmak geldi içimden. Tek sayfayı okumamın üç gün aldığı, bu sayede bir çok metin arasında gidip geldiğim, oldukça keyifli bir maceraydı. Özellikle şu linke bıraktığım röportaj ve şu linkteki bilgiler tortu olarak kaldı bu ek okumalardan.
Orhan Pamuk'un devrik cümleleri ve noktayla noktayı virgülü bir türlü yerinde kullan(a)mamasına dair eleştirilere katılıyorum ama bu kitapta özellikle devrilen uzun cümlelerin Pamuk'un mı Minâ Hanım'ın mı olduğuna da pek emin olamıyor insan.... Bence biraz "bilinçli" ve "esprili" şekilde yapılmış bir eylem bu. Kitaptaki diğer ince mizahî yaklaşım örnekleri gibi ;)
Tabii kitapta en çok dikkat çeken, yaşadığımız pandemi sürecinin "ilk olmadığına" ama insanların tepkilerinin de 120 sene sonra bile pek değişmediğine dair vurgular.. Kitapta bazı isyanlarla aslında yakın tarihimizdeki bazı olayların anlatılıyor oluşu, tarih ile güncel arasındaki paralellikler özellikle hoşuma gitti. Belki de gerçekten: "Kitabımızın son sayfalarını kaleme alırken 1901'den sonra Osmanlı Devleti'nde cereyan eden pek çok büyük siyasi olayda sanki Minger İhtilali'nden izler varmış duygusuna kapıldık. Belki de kendi küçük adamızın zengin tarihine çok fazla kapılıp her şeyde ve her yerde Minger Adası'nı görmeye başladığımız içindir." :) Belki de...
Kısaca ay boyunca okuduğum tek kitabı beğendim ve kendime şu cümleleri aldım:
"Durup dururken her zamanki eski güzel hayatlarının sona erdiğini hatta ölebileceklerini kimse kabul etmek istemez. Rahatını bozan kanıtlara direnir, ölümleri inkâr eder, ölenlere kızar. Salgın ilerledikçe çoğunun tepkisi hâlâ kendini korumaktan çok, korkmak ve birbirini suçlamaktı."
"Salgının ilk zamanlarında amaç salgını duldurmak değil, salgın söylentisini durdurmaktı." "Karantina, halka rağmen halkı eğitip, onlara kendi kendini koruma hünerini öğretme işidir."
"Sokakların boşluğu esrarlı ve korkutucuydu ama bir bahçede, bir duvarın arkasında bir kalabalık görmek daha da korkutucuydu."
Bir de; yazmadan geçemeyeceğim, şiir ve roman dışında, bir de Ruh Müzem'in şu şahane incelemesini okudum ve bu metinden de bir çok farklı metine yolculuk yaptım bu ay.. Felsefe ve Kadın konusuna ilgiliyseniz, tavsiye ederim.
İZLEDİM:
Uzun zamandır bu kadar keyifle izlediğim bir dizi olmamıştı. Ama ben zaten Jeremy'ye açıklayamadığım bir platonik aşk da duyuyorum yalan yok :))) Sanırım mizah anlayışı ve "emekli sefir ve aşırı züppe olan Sait Nedim Bey"gillerden oluşu :)))) ay bu cümleye kopuyorum her okuyuşumda bu arada..... Neyse Jeremy'ye olan aşkım biraz "nekrofili" sınıfına girse de.... çok seviyorum adamı yalan yok. Fakat bu diziyi özellikle sevmemin nedeni, son derece doğal ve "oynanmamış" bulmam. Jeremy'ciğimiz bir çiftlik alıyor ve çiftçiliğe başlıyor, tabii aşırı kibirli yapısı, işten hiç anlamaması ile ondan beklenen her işi batırmasıyken, aslında çok da iyi altından kalkıyor işin (5 adet yardımcı ve zehir gibi bir muhasebeciyi unutmayalım tabii).
Karakterlerin hepsi birbirinden samimi ve tatlı insanlardı, bize çiftçiliğin aslında ne kadar teknik ve zorlu olduğunu gösterdiler ama aynı zamanda da çiftçiye gerekli saygı verildi, hakikaten anladım yani havalar biraz bozsa neden fiyatların birden fırladığını.. Corona sürecinde yaşananlar, çiftlik hayatının zorlukları, güzellikleri... Gerçekten çok güzel bir programdı, Clarkson's Farm. Hep aynı şeyleri izlemekten sıkılanlara tavsiye ederim..
ÇOK SEVİNDİM:
Kuğularımızı hatırlıyor musunuz? Hani yumurta maceramız... Mutlu son; 3 yavrularıyla kuğularımız sağ salim halka indiler :)) Yaşlı amcalar ve ben, çok mutluyuz....
ZİYARET ETTİM:
Kızım Franz Marc hayranı :) Müzeler açılır açılmaz onunla hemen Lenbachhaus'a koştuk ve Marc'ları bir bir ziyaret ederken daha önce görmediğim Maria Franck-Marc'a ait bu şahane anne-kız'la burun buruna gelince kızım birden "anne bak senle ben!" dedi <3
Bazı duygular, sarılmak meselâ; ne kadar basit, evrensel ve çağlar ötesi.... Daha sık yapmalı!
ÖZLEM GİDERDİM:
Sarılmak demişken, 2020 Mart'ından beri çocuklarım ilk defa diğer çocuklarla okul ortamı dışında bir şeyler yapmaya başladılar. Fakat birbirlerini öyle özlemişler ki, ben de yufka yürek ana tabii, neredeyse 3 günde bir bizde yatılı misafir olmaya başladı. Aslında işime geliyor çünkü bahsetmiştim ben 3. çocuğu çok istedim ama eşim istemediği için yapamadım ama bu sayede başkalarının çocuklarından kendime 3.yü yapmışım gibi hissediyorum :)) Fakat sorun şu, bize gelen gitmek istemiyor ve itiraf edeyim bu çok hoşuma gidiyor!
Haziran boyunca okul çıkışı hep +1 çocuklu olarak göllere yüzmeye gittik, bira bahçelerinde ve çocuk bahçelerinde buluştuk, piknikler yaptık, tarlalardan meyve sebze topladık, bizim bahçeye şişme havuz kurup kendimize havuzlu ev süsü verdik :)) Gece de genelde bizde kaldılar, yanyana yer yataklarında yattılar.. Çocukların pandemi yalnızlığını biraz olsun unutturabildim sanırım.. Çünkü kızımın bir arkadaşı okul ödevine "Pandemi sürecindeki en iyi şey M.lere gitmekti" yazmış, öğretmeni de bana yolladı ;) Çok sevindim...
Bir de, ben cesaret edemezdim ama karavanlı gezimizde tanıştığımız ve çocuklar kanka olurken biz yetişkinler ancak 5-10 cümle konuştuğumuz bir aile, kızımla yaşıt kızlarını bize kalmaya yolladı! Nasıl cesaret ettiler anlamış değilim ama... İnsanlar bu ülkede hâlâ birbirlerine güveniyor sanırım!
ÇOCUK GİBİ SİNİRLENDİM AMA (Hadi.. Bu seferlik) AFFETTİM:
Benim Likya Yolu'nu yürüme planımı biliyorsunuz, tek başıma çekiniyorum (Türkiye'de kadın olmak..). Aslında itiraf edeyim bu yolu ben Elif'le yürümeyi çok hayal etmiştim. Elif benden 2 yaş küçük olup, bu yaz sonunda 40 yaşına girecek olduğu için, ona güzel bir hediye olur diye düşünmüştüm. İkimiz upuzun bir yolda hiç konuşmadan yürürüz, aklımızda ne iş güç, ne çoluk çocuk.. Tüm yolu değil ama 3-4 günlük kısmını bile yürüsek, ikimize de ne iyi gelir gibi (çocuksu = salakça) bir hayalim vardı. Elif Likya yerine hayatımdan çıkıp gitmeyi tercih edince olmadı tabii :)) Neyse. Canı sağolsun.. Ama Elif olmayınca ve Elif dışında biriyle de yürümek istemediğim için, ben de bu planımı tümden rafa kaldırmış, eşime de "yok ben gitmiyorum vazgeçtim" demiştim. Benim 2020-21 dönemi seyahat planlarım şöyle çünkü:
Neyse.. Eşim iki hafta önce bir akşam geldi ve "sen Likya Yolu'ndan bahsederken bu benim çok hoşuma gitti ve benim de böyle bir şeye ihtiyacım olduğunu hissettim. Senin için de uygunsa planımı yaptım bak" dedi! Lapland'da bir trekking parkuru bulmuş kendine (o kadar soğuğa ve gri havaya hayatta gitmeyeceğimi biliyor tabii), uçak biletini ayarlamış (satın almamış henüz, ayırtmış sadece), bir sürü kamp malzemesi (gazlı ocaklar, hafif eşyalar!) bulup amazon hesabına eklemiş (satın almamış), yol boyunca kalacağı Alm dediğimiz tahta kulübelerde yerini de ayırtmış (ödemeyi yapmamış) ve tüm plan hazır, bana "senin için de uygunsa...." diyor!!!! Öyle sinir oldum ki; anlatamam! Resmen hayalimi çaldı adam yaaaa...
Bir şey demedim. "Biraz düşüneyim" dedim sadece.. Şimdi ben bu adama ne diyeyim? Gitme desem nedenini bulamıyorum; sırf kıskançlık yahu, bana yakışır mı? Zaten cevabı "e sen de git..." olacak. Çocuklar küçük, aynı anda gidemiyoruz ama birbirimize de karışmıyoruz medeni Avrupalı bir çift olarak.. Şimdi bıt bıt edemem yani biliyorum. Evlenince kadın bana seyahat kısıtlaması koydu diyecek, haklı. O bana koymuyor kısıtlama cart curt, ben kendi kendime koyduğum kısıtlamalarla yetiyorum zaten.. Ama bari benim hayalimi çalmasaydın be adam!
Neyse sonuçta tabii ki "sorun yok" dedim, tabii ki "çocuklar büyüsün, ben de kız arkadaşlarımla bişeyler yaparım" dedim, yutkundum, devam ettim.... Ama kesin karar verdim, o Likya Yolu yürünecek arkadaşlar! :))) Elifsizsem de, kendimle başbaşayım, yeter de artar.. Elbet bir gün.....
*
Bu ay da böyle geçti... Böyle yazınca, dolu dolu ve yaşadığımı hissederek geçmiş diyorum. Bu aylık döküm fikrini ben Yüreğimin İklimi'nden almıştım, siz de benden alın derim ;)
Temmuz, güzelliklerle ve sağlıkla ve neşeyle gel ve geç... e mi?
Ceren seni çok seviyom ya ❤️ böyle yazınca çocukken okuduğum bir şiir geldi aklıma: Görmeden sevdim biliyorum/Suç bende değil yüreğimde. Ahaha nassı romantik ama 😃
YanıtlaSilKeşke bana arada mektup yazsan maille, yattigim yerde dizlerimi eylerken okumak ne güzel olurdu, cevap bile verirdim valla 😃
Öpüyorum seni diz egzersizi yapmaya gidiyorum
Sen yeter ki iste :))
SilFakat son zamanda yazdığım kağıtlı kalemli mektuplar (ki onların tadı bambaşka..) hiç yerine ulaşmadı, 1 aydır hâlâ mektup bekliyor Bursa'daki en yakın arkadaşım.. Yok.. Hiç böyle olmazdı bu sene başladı bu da.. Ama email, hemen! ;)
Merhaba ben de çilek reçelini zeytin ile yemeyi severim eşim garipser. Demek sadece ben değilmişim sevindim. Hülya
YanıtlaSilMerhaba Hülya :)) Zeytinli reçel, reçelli zeytin. Yahu siz zeytin reçeli bilir misiniz? Vallahi yapılıyor ve sanırım tam sizlik! Bir araştırın derim ama iyi yapan birini bulmak lazım..
SilCeren Selam reçel özellikle vişne reçeli peynir favorim. Mutlu ve dolu dolu yaşaman satırlarda etkisi gözleniyor. Kocayı tatile yolluyorsun. Peki sen yalnız tatile çıkınca huzursuz niye oluyorsun. Likya yolunu bir şekilde yap. Bir yerlerden takılır belki senle tanışırız. Canlı canlı. Sevgiyle kal şirine.
YanıtlaSilKocayla evlilik sözleşmesinde "her sene 2 yeni ülke" vardı, nedense çocuklardan sonra o maddeyi "her sene 10 gün tek başıma seyahat" olarak değiştirdi kendisi :)))
SilÇıkarım ya, acelem yok ;) Likya'yı yapacağım, toplam 30 gün sürüyor ama her sene 3-4 günden 10 sene bile alsa bence yaparım ben o işi..
Canlı canlı evet! İnşallah!
C.ciğim,
YanıtlaSilMaddelerdeki benzerlikler ve farklılıklar sıralaması yapayım:
- Daha önce bir kez yazışmıştık, beyaz peynirin yanında reçel değil ama kavun, karpuz ve üzüm severim,
- Geçenlerde yazmıştım, benim kapı komşumun blog komşum çıkmasıyla ilgili eğlenceli hikayeyi,
- Benim bu ayki merakım rhubarb değil de enginara ek olarak kuşkonmaz oldu,
- Veba Geceleri'ni çıkar çıkmaz almış ve yarısında dayanamayıp bırakmıştım. Galiba 3. pandemi pik zamanına rastladığından, bir kez daha deneyeceğim, bitirmeyi.
- Clarkson's Farm'a dün başladım, ilk bölümünü izledim ve çiftçilikle uğraşanlara bu ömür törpüsü iş için bir kez daha şapka çıkarttım,
- Sizin kuğular gibi bizim Yaren leyleğin yavruları da büyüdü, anne baba boyuna erişecek kadar hem de,
- Henüz müze, sergi gezemedim, tatil planının yanına bile yanaşmış değilim,
Budur özetle. :)
Hatırlıyorum kavun karpuz sonrası rakı muhabbeti de yapmıştık ve benim hayatımda hiç rakı içmediğimi duyup şaşırmıştın :) Okudum blog komşusu kapı komşusunu çok tatlı!
SilKuşkonmaz mevsimi 24 Haziran'da bitiyor dini nedenlerle, evet çok saçma, o nedenle benim için de keyfini çıkart lütfen..
Jeremy'yi çok seviyoruuum. Fakat o ekipten bir de James May'in "Our man in Japan" serisini çok gülerek ve severek izlemiştim, onu da tavsiye ederim.
Yaren Leylek'i eski blogger olan bir arkadaşımdan takip ediyorum, kendisi fanatik :))
Müzeler sergiler veeee konserler de başladı. Hatta bugün aşılıların maske takma kuralı ne zaman kalkacak onu tartışıyorlar. Hoş burda zaten sadece iç mekanlarda takıldı maske, açıkhavada takılmadı 6 yaş altı hiç takmadı vs vs.. O konuda biraz rahattık.
kraliçe sever reçel peynir "The Crown" fanları onlıne mı?beyinle çocukları yollayabilsen çokomelli olurdu:Pvişne niye yok anlamadım konya'da bir arkadaş yetiştirinceye kadar zeytin ağacı burada olmaz sanırdım,meyve henüz vermemişti ama yetişti ek bence.Diziye bakacağım o amca ve üç arkadaşının arabalarla ilgili bir programı yayınlanır türkiye de çok keyifli adamlar.Elif gerçek bir karekterdir inşallah der öperim:)
YanıtlaSilAy o iğrenç sarı peynir dilimi üstüne reçeli demiyorum ben, bizim missssss gibi beyaz peynir ya da yunanlıların feta dediklerini diyorum. Kraliçe onu yemez bence avam bulur :)))
SilAslında vişne bence de yetişir kiraz gayet bol çünkü. Belki tercih edilen bir meyve değildir bilmiyorum ki. Bursa'da da vişne çok kalmadı aslında, çok az mı veriyor zor mu yetişiyor bilmiyorum ama vişne kıymetli bir şey..
Top Gear evet, fakat bizimki ordan atılmıştı ırkçı bir söylev nedeniyle. Şimdi "The Grand Tour" adıyla bir program yapıyor o üçlü.
c. yorumları tek tek okudum, sanırım sadece ben aynı senin gibi BaP'a sinir oldum. hatta kıskandım :D. sende çocukları al Karaburuna git bence.ben tire usulü yabani dur reçelini tuzsuz lor peyniri üzerine seviyorum bu arada :)
YanıtlaSilAllahımmm ne sofistike bir zevk! Kendimi çok amatör hissettim :)))
SilAy evet bence de.. Ama okul tatiline daha 1 ay var :) İnşallah diyeyim..
Ahahah reçel ve beyaz peynir sevilmez mi ya? Bayılırım 😊 barış bıçakçı’nın “bizim büyük çaresizliğimizde” de vardır bu ikiliye atıf hatta 😊
YanıtlaSilEce ayhan’ın dizelerine bayıldım, okumamışım daha önce. Ne büyük kayıp ve seni tanımış olmak ne büyük kazanç 😊
Likya yolunu geçenlerde benim BAL kızlardan biri yaptı ve tadına doyamadı. Salgın bitsin birlikte de yapalım dedik hatta. Bakarsın sen de katılırsın bize 😊
Aaa nası?! 30 gün sürüyor! 30 gün yürüdü yani ama bu havada olmaz çok sıcak?!? Ay bi dakika aklım karıştı hemen acil uzun bilgilendirme isterimmm!
Sildur dur heyecan yapma, geçenlerde dediğim mayıs başlarıydı :) bir de onlar o kadar uzun bir yol yürümediler, kestirme bir haftalık bir şeydi sanırım.
SilBest of :)))
SilVeba Geceleri'ne başladım ama çok ağır gidiyor. Dediğiniz gibi bazen günde ancak birkaç sayfa ilerliyorum. Sanki gereksiz yere uzatmış bazı olayları. Fakat bitireceğim, kararlıyım:) Yukarıda Ahu Hanımın bahsettiği üzere tatlı lor üzerine karadut reçeli çok rağbet görüyor Tire'de. Karadut Tire'nin bazı köylerinde yetiştiriliyor. Bir ara Kaplan'daki Taş Ev restoranımızda yer alan menülerden biriydi, lor tatlısı diye müthiş rağbet görürdü. Eşimle birlikte en zahmetsiz tatlı diye gülerdik. Git mandıradan tatlı loru al, bir iki çorba kaşığı yay tatlı tabağına, üzerine bir kaç tatlı kaşığı karadut reçeli gezdir. Al sana dünyanın en kolay tatlısı:)))
YanıtlaSilBayılıyorum işte bu nedenle Ege mutfağına! :) Ah Taş Ev kapanmasaydı……
SilBen de size dünyanın en kolay kahvaltısını yazayım şimdi üzüm armut gibi bir çeşit meyve ya da vişme kompostosu ama şeker ilavesiz. Üstüne iki kaşık yoğurt. Üstüne biraz tarçın. Tamamdır :)))) Fiyat: 3,5 euro ile 5 euro arası gittiğin yere göre :)))))
lor tatlısı candır diyerek diğer yorumlara da sarkayım :)
SilBeyaz peynir üstü vişne olur, karadut olur, ahududu olur, böğürtlen (fukukum:) olur, oh hem de mis gibi olur <3
YanıtlaSilBap mevzusuna hiç girmeyeyim zira kendisini çok sevsem de o ayırıp ayırıp henüz(!) almadığı şeyleri bir bir kafasına atmanı öneresim gelmedi değil şu an.
Ben de Likya yolunu çok merak ediyorum ama gözüm yemiyor, o kadar uzun yolu yapamam ben :D Ama 30 günlük değil de 6-7 günlük bir ultra maraton var hatta onla ilgili gazeteci Yonca Tokbaş'ın yazısını bırakayım şuraya.
https://4yaprakliyonca.com/likya-yolu-ultra-maratonu-6g-icin-kapsamli-bilgi/
Vayyyy koşmuş hatun bu yolu yahu! Ben yürürüm arkadaşım koşmam :)) koşamam yani.
SilFakat ne kadar güzel bir link, çok teşekkür ederim, aşırı bilgi var, şahane!
Şu cümlesini çok sevdim:
"Derdini tasanı dağlara taşlara denizlere ovalara bırakır, tertemiz dönersin evine."
Çok severim ben Yonca'yı hatta uzaktaki bir arkadaşmış gibi yakın hissederim kendimi :) Hürriyet'e yazdığı yıllar her yazısını okurdum uyanır uyanmaz. Yazılarını o günkü konuya göre bir imza ile bitirirdi hep. Mesela:
SilYonca "Koşaradım"
Ülkenin medyasından uzak kalınca, bilmiyorum tabii olup biteni. Ne güzel insanlar varmış. Ben de sana benzettim aslında enerjisini :)
SilReçeli, üzümü, kartpuzu, kavunu peynirle yemeyi bende severim. Veba geceletini bu ay okuyacağım kısmetse bende.
YanıtlaSilSevgiler,
bakalım sen nelerin altını çizeceksin <3
SilMerhabalar.
YanıtlaSilBir yılı üçer aylık dilimlere bölerek mi özet paylaşıyorsunuz? Eğer öyleyse, o zaman bu özet, yılın ikinci üç aylık özeti olmuş oluyor.
Söz konusu özeti hazırlarken de konuyla ilgili başlıklara bölerek ne güzel planlamış ve kurgulamışsınız.
Mevsim ürünleri ile başlayan özetiniz, sizi şaşırtacak şeylerle devam ederken, okuduğunuz kitap, izlediğiniz dizi ya da filmler, sizi sevindiren şeyler, ziyaretler, özlem gidermeler derken özeti Likya Yolu'na bağlayarak tamamlamışsınız.
Her şeyiyle çok güzel, etkili, zevkli ve keyif alınarak okunan bir paylaşım olmuş. Kaleminize, emeğinize ve yüreğinize sağlıklar dilerim.
Paylaşımlarımız okuyucu etkiliyorsa, gerektiğinde yönlendirebiliyorsa, düşündürebiliyorsa, unuttuğumuz bazı değerleri hatırlatabiliyorsa vs, bu şekilde ki çalışmaları çok güzel bir paylaşım olarak değerlendirebiliriz. Bu güzel paylaşımınızdan dolayı, kaleminize emeğinize ve yüreğinize sağlıklar dilerim.
Selam ve saygılarımla.
Hayır her ayın özetini yapıyorum ama 3 ay önce yapmaya başladığım için bu 3. ay oldu :) Hiç düşünmemiştim haklısınız kafa karıştırıcı olmuş, belki ayın ismini söylesem daha iyi olabilirmiş.. Teşekkürler bu uyarı için!
Silbahçede berry'ler olayına bayıldım :)
YanıtlaSilBalkonda da olur! :)
Sil