Kararımı verdim. Bu sene ben "küçük şeyler" üzerinden mutlu olmaya çalışacağım sevgili dostlar. Hafif yaşayacağım, "ne olacak bu işin sonu?" diye diye, Nuri Bilge Ceylan gibi ovalarda dağlarda Bavyera'nın fotoğrafik mükemmelliklerinde dikilerek düşünüp durmayacağım. Seveceğim. Mutlu olacağım. Yaşadığımı iliklerime dek hissedeceğim. Bu kadar.
Bir kaplumbağa, düşmüş yollara..
İyi de, nasıl mutlu olunuyordu? Tam da geçen hafta sizler Ağaç Ev Sohbetleri'nde "mutluluk nedir?" diye sormuş, güzel güzel yazılar yazmışsınız. Herkes kendine göre mutluluğun resmini çizmiş ve hepsi de kendi özelinde doğru. Fakat kusura bakmazsanız, daha en baştan bir kavram karışıklığıyla yola çıkıldığından, işler karışmış. Vah dostlar, ah sevgili Romalılar: Mutluluk hali ile sevinç / neşe dediğimiz duygu karışmış!
Psikoloji okuyanlar, psikolojik testlerle ve terapi süreçleriyle uğraşanlar iyi bilir. Duygu-durum ile genel ruh hali, farklıdır. Kısa süreli, beynimizin nörotransmitterleri, hormonlar ve kimyamızla ilişkili "salgılanan" duygular ile, bu duyguların uzun süreli, adeta alışkanlık ve tutuma çevrilmiş hâlleri farklıdır. Duygular misal sevinç, neşe, kızgınlık, öfke vs. iken; ruh halleri mutluluk, huzursuzluk, öfkenin kalıplaşıp nefrete dönüşmesi vs. gibi tutumlardır. State (durum) ve Trait (süreklilik) bu nedenle psikolojide çok farklı ele alınır. Sevinç ve neşe kısa süreli ve anlıkken, mutluluk uzun süreli ve kalıplaşmış, kişiliğe kazınmış kavramlardır denir (misal: mutluluk içten gelir / mutluluk öğrenilir).
Biri "pembe panjurlu ev" mi demişti?
Aa karşı komşunun eviymiş!
Diğer bloğumda "neler için yaşıyoruz?" diye sordum kendi kendime ve aldığım cevap: denge ve mutluluk idi. Dengeyi karşıt kavramların bir arada kullanılmasındaki tamamlanmışlık hissi diye tanımlarken, mutluluğu tanımlamam tam 20 yazı sürdü! Buyrun hepsini özetlediğim son yazıyı buraya iliştiriyorum.
Bazen de yerde bulunan minicik eldivenlerdir, mutluluk..
Bana öyle geliyor ki, mutluluğu bulmak istiyorsak; mutluluğu değil de, neşeyi ve sevinci aramalıyız ve bulduklarımızı daha fazla, daha sık elde etmeye, bir "state" (durum)'dan bir trait (süreklilik)'e çevirmeye çalışmalıyız. Mutluluk işte bu: sevinç anlarının artması, süreklilik içermesi, daha hızlı ve kolayca elde edilmesi ve genel duygu durum içinde çoğunluğu kapsaması. Mutluluk: uzun süren ve bir kişilik yapıtaşına dönüşen neşe ve sevinç hali de denilebilir.
2021'de benim de ilk hedefim bu. Beni neşelendiren, mutlu eden, sevindiren, umut veren o "küçük şeyler"i, hayatıma daha sık ve daha sürekli bir şekilde yaymak.. Buradan değil tabii söz verdiğim gibi diğer blogdan devam edeceğim bu alıştırmalarıma. Burası işte; deli kızın bohçası şeklinde oradan buradan, ortaya karışık. Ama zaten siz de beni böyle seviyorsunuz değil mi, evet evet ;)
Fotoğraflar: Son dönem yürüyüşlerimde beklenmedik şekilde karşıma çıkan "küçük şeyler".. Nedense hepsi bir neşe verdi bana, umarım size de.
küçük sevinçlerin bol olduğu bir yıl diliyorummm:)
YanıtlaSilsevgiler..
Çok teşekkür ederim <3
SilAksi durumda zaten tedavi gerekirdi değil mi ama 🤗. Bu sene, sürüyle havaya zıplayan fotoğrafınız olması dileğiyle, çok selamlar, sevgiler 😍
YanıtlaSilTrampolinlerin vazgeçilemez ortayaşlı kadını :D Aşk filmlerinin unutulmaz yönetmeni misali.. Bir gün düşüp bir yerlerimi sakatlayacağım..
SilDogru hepsi birbirine karışıyor bazen, duygular ve ruhsal durumlar. Bilgilendirme için teşekkürler ;) Mutlu yıllar, sevgiler.
YanıtlaSilMutsuzluk ile neşesizlik arasındaki fark var bir de.. Ben de kavramları incik cincik etmekten meseleye giremeyengiller.
SilBu yazınla hissedip de üstünde çok düşünmediğim, adını koyamadığım bir şey daha somutlaştı. Öbür blogundaki alıştırmalar mı desem, planlı düşünceler mi desem, yazıları da okuyorum. Ama bu blogdaki ''hap''lar bana bambaşka yollar açıyor.
YanıtlaSilVeee hemen ciddiyeti sulandırıp tam uymasa da çağrışım şarkısını ekleyelim:
Neş'eli ol ki genç kalasın,
Bu dünyadan zevk alasın.
Ümitler hep süslenir neşeyle,
Neş'eli ol ki genç kalasın.
hihi
Silbana iyi geliyor düşünmek ama değer verdiğim insanlarla konuşmak, tartışmak, tek kelimeden çıkıp bambaşka yollara gitmek, o işte çok güzel.. dağılmamayı başarabilsem.
Yazınızı okurken mutluluğa ilişkin sözlerinize kah hemfikir oldum, kah ayrı düştüm. Bu konuda iştigal sahanız olması hasebiyle söz hakkı sizin elbette:) En fazla şu cümleye takıldım;
YanıtlaSil"Sevinç ve neşe kısa süreli ve anlıkken, mutluluk uzun süreli ve kalıplaşmış, kişiliğe kazınmış kavramlardır denir (misal: mutluluk içten gelir / mutluluk öğrenilir)"
Sanırım sevinç ve neşe hallerini ben mutluluk anları, ya da kısa süren hoşnutlukların zirvesi olarak ifade etmiştim. Bu anlık haller ne kadar fazla olursa o kadar mutluyuz. Bu kısımda problem yok, farklı terimler kullanmamıza rağmen aynı şeyi düşündüğümüzü sanıyorum:)" Fakat mutluluk uzun süreli ve kişiliğe kazınmış kavramlardır" kısmına katılmakta zorlanıyorum, müsaadenizle:) Neden derseniz, sevinç ve neşeli anları dikkate aldığımızda bunların insan yaşamında fazla bir yer işgal etmediğini görebiliriz. Zorunlu olarak yapmak zorunda olduğumuz işler, yaşam mücadelemiz, monoton geçen süreler yaşamımızda çok daha fazla yer kaplamıyor mu? Mutsuz geçen süreleri hesaba katmıyorum bile. O zaman sürekli bir mutluluk halinden bahsedebilir miyiz, bilmiyorum. Evet mutlu anlarımızı arttırmak elimizde, bunu diğer yazınızda gayet güzel anlatmışsınız. Fakat mutluluğun öğrenilebilen bir şey olduğunu da inanmıyorum. Çünkü herkesin farklı mutluluk algıları var. Siz kahve içmekten mutlu olabilirsiniz ama ben belki ondan nefret ederim. Zaten öğrenebilir bir şey olsa anaokulundan başlayarak eğitimin her seviyesine mutluluk dersi konulması gerekmez miydi? Keşke buna imkan olsa:)
Yine de tartışmalı bir sözcük bu mutluluk. Herkesin mutluluk algısı farklı. Ne menem bir bir şey olduğunu bir anlayabilsek hemen, hep birlikte mutlu olacağız:)) Mutlu yıllaaaarrr:)
Estağfurullah asla iştigâl saham değil, ben de öğrenmeye çalışmasam üzerinde bu kadar uzun durur muydum; teşekkürler tartışma şansı için.
SilBenim demek istediğim de aslında %100 bir mutluluk hali değil ama meselâ çocuklarda çok görüyorum (büyüdükçe daha iyi saklamayı öğrendiğimizdendir) bazı çocuğa bakınca, ya bu çocuk "mutlu" diyebiliyorum ben, diğer bazı çocuksa daha huzursuz oluyor ilk intiba "bu çocuk diğer çocuklar kadar mutlu değil" olabiliyor. Yani o anlamda demek istemiştim. Tabii ki %100 mutlu olmak imkânsız ve bence bu durum akıl hastalığı olurdu. Ama bazı insanlara bakınca içimden "bu yaşlı kadın mutlu biri, şu yaşlı adam mutsuz.." geçiyor doğrusu.. Karakter yapısı olarak mutluluk demek istemiştim. Yoksa diğer bloğumda da söyledim sanırım "en mutlu insan aslında her zaman mutlu olunamayacağını bilen insandır" diye..
Bu anlamda "mutluluk öğrenilebilir" diyorum, mutluluk anlarının fark edilmesi, arttırılması ve genele yayılmasıyla yani aktif çalışmayla insanın eskiye oranla daha mutlu bir yapıya erişebileceğini anlatmaya çalışıyorum.
Ben bir "mutluluk okulu" çalışması yapıyordum grup terapisi sürecinde ve 8 haftalık bir çalışmaydı bu. Katılımcıların tamamı bu sürecin sonunda kendilerini "daha fazla mutlu hissettiklerini" belirtmişlerdi ;) Uzun dönemdeki etkilerini görmek isterdim ama o sıra doktora ve çocuklar girdi araya, o ekipten ayrıldım. Şimdi malum corona süreci grup terapisi şansımız yok ama bu badireyi atlatırsak belki bu çalışmayı yenileyebilirim, iyi fikir verdiniz..
Selam küçük şeylerin bol bol olması dileğim. Yürüyüşler yaptığına göre sağlığın iyi olduğuna seviniyorum. Ben hep küçük sevinçlerin ve anların peşindeydim. O yüzden mutluydum. Kış sendromu mu yoksa corana sendromu mu herhalde ikisi karışık o küçük şeylerde sevinç yerine geçmiyor. Birden şimşek çaktı. Ne yapıyorsun dedim kendime canlan biraz, harekete geç. Şu an o düşüncedeyim. inşallah hareket ve kendime minik mutluluklar bulacağım. Sevgiler.
YanıtlaSilEvet başladım yürüyüşlerime :) Çok teşekkür ederim!
Silneşe
YanıtlaSilneşe
neşe,sevinç,mutluluk karıştı yazdıklarınızdan anladığım karışım iyi,mutluluk öğrenilir demeniz çoook düşündürecek mutluluk dolu yıllar
ş
Hihi aldığım en "uzun boylu" yorum oldu, ya satır aralarında düşünme süresi bırakmışsınız ya da kediniz var ve siz yazarken klavyeye atlamış :D İkisi de iyi. Sevgiler.
SilDönüp 365'deki son yazını bir kez daha okudum. Sonra dönüp bu yazını bir kez daha. Hımmmm neşe!
YanıtlaSil2009'da şunları da yazmıştım bir yazımın içinde:
"Mutluluk da diğer olumlu, olumsuz bir çok duygu gibi öğrenilen bir şeydir, ben öyle düşünürüm.
Birileri size oturup anlatmaz bunları, siz tanık olursunuz, zamanın kumbarasında biriktirirsiniz, öğrendikçe çoğaltırsınız. Sormazsınız kendinize ben mutlu muyum diye, doğal bir akışkanlık halinde yaşarsınız... Soru, mutsuz anlarınızda gelir, neden ya da niye diye.
Aslında boş dolu bardak klasik cümlesinin yorumunda bulur kendini mutlu olma hali... Ben o cümleye kabul gördüğü, bir çok insanın değerlendirdiği, seslendirdiği anlamda bakmam. Genel kullanımında boş tarafı görmezden gel telkininin yattığını düşünürüm. Kendine bir rüya hali yaratmaktır bu... Eğer bakış; daha doğrusu yorum bu olursa, doluluk da gerçek değerini ve mutluluk halini barındırmaz içinde... Boş taraf da bizim gerçekliğimizdir. Onla baş etmeyi, kabullenmeyi, direnmeyi ve dik durmayı bildiğimiz, öğrendiğimiz gün bir anlamı vardır dolu tarafın da."
Bir önceki yazındaki fotoğraf!? O, her şeyi anlatıyor zaten:)
Mutlu yıllar:)
Çok doğru! Demin şu satırları okudum "seçtiğin yolun kötü olduğunu bilemezsin çünkü alternatifinin daha iyi olacağını da bilemezsin. İki yolda aynı anda olamadığın için, bunu tanrı'ya bağlarsın ve bu düşünceden de kader kavramını doğurursun". Yani "mutlu muyum" diye sormak da böyle bir şey, alternatifinde daha mutlu daha mutsuz olma şansını asla bilemezsin ama "mutsuz olmak" işte o daha somut bir duygu ve daha hissedilebilir, daha kanıtlanabilir. Bu nedenle "mutluluğu aramak" yerine belki mutsuzluğu yok etmeye uğraşıyor insanlar, doktorlar..
SilAma biz düşünme meraklıları..... ;)))
zihne ne kodlanırsa o olur :)
YanıtlaSilaçıklasanıza biraz :) ben mutlu olacağım demekle de olunmuyor çünkü..
Siltam bunu yazmak istiyordum, bir baktım sen yazmışsın bile <3
Sildaha çok mutlu olmak için ya da mutluluğumuzu zamana yayabilmek için mutlu olduğumuz anları, koşulları tespit edip benzer koşullar oluşturup o anları arttırabiliriz sanırım. yani aklıma başka bir çözüm gelmiyor benim :D
benim de kediciğim.. :)
Silama ben şimdi şuna takıldım. zihin belki de kendini gerçekten kodluyor mutsuzluk konusunda (mutlulukta değil de negatif duygudurumlarda bu kodlamalar oluyor sanki). Mesela hormonlar malum biz kadınlarda çok önemli psikoloji üzerinde. ayın belli dönemleri ben biliyorum mutsuz ve huysuzum, tamam diyorum bu fizyolojik bir şey, geçecek. Geçiyor. Fakat yine aynı dönem yaklaşırken kendimi "bak şimdi bu huzursuzluk hissi geliyor evet başladı başlayacak" vs.. diye belki kodluyorum. Bu kadar takılmasam takvime falan bakmasam mesela, belki daha hafif geçecek? Entelektüel kadınların menopoz döneminin bu dönemden bir haber olan kadınlara oranla daha ağır geçmesinin nedeni de bu çünkü: fazla bilinçlenme. Bir nevi kendini kodlama..
Bilmiyorum yorumcu bunu mu demek istemişti ama....
Ters mantıkla mutluluğa kodlama konusu ise daha zor bence çünkü nasıl mutlu olunur pek bilinmiyor ama nasıl mutsuz olunur hakkında iyi kötü hepimizin kişisel bir bilgisi var. nelerden mutsuz olduğumu sana kesinlikle söyleyebilirim ama neler beni mutlu ediyor, düşünmem lazım :) gibi gibi. Çenem düştü.
'Mutluluk neşe dediğimiz duygu ile karışmış' katılıyorum bu söze. Hepimizin küçük şeylerle mutlu olcağı günler gelsinn:)
YanıtlaSilevet! :)
Silbenim için çok faydalı oldu bu yazının konusu çünkü üzerine şu sıralar düşündüğüm bi konuydu.
YanıtlaSilvee mutlu yıllar dilerim ceren <3
ne güzel, herkes mutluluk hakkında düşünüyor bu sıra.
Silmutsuzluk hakkında düşünmekten iyidir sevgili kedikedikedi.
mutlu yıllar dilerim ben de!
Günlere, aylara, yıllara yayılan "mutluluk"... Bana o kadar uzak ki! Görünürde hiç bir büyük problemim yok ama detaylara inersek boğuluruz. Detaylara inmeden, diplere gömülmeden, yüzeyde takılıp anlık mutluluklara odaklanma taraftarıyım :)
YanıtlaSilBelirtmeden geçemeyeceğim ki "mutluluk öğrenilebilir" diyenlere katılamıyorum. Kelimelere nasıl dökeyim tam bilmiyorum ama "şöyle yapınca oluyor, ben de öyle yapıp mutlu olacağım" diyerek mutlu olunabileceğine inanmıyorum. Her şeyin yolunda gitmesi bile mutlu olmak için yeterli olmayabilir.
Mutluluk bir his ve anlatması zor. "Anlatılmaz yaşanır" diyoruz ya, işte mutluluk tam öyle! Umarım 2021'den bol bol yaşayacağımız bir his olur mutluluk :)
Şu linki bırakayım: https://www.wikihow.com.tr/Nas%C4%B1l-Mutlu-Olunur
SilDepresyon, anksiyete ya da bir ruh sağlığı hastalığı, bir kayıp süreci, bir fiziksel rahatsızlık vs. olmadığı takdirde, bence buradaki maddeler geçerli mutluluğun arttırılması için. Fakat mutluluğu arttırmak, mutsuzluğun azaltılması ya da yok edilmesi anlamına gelmiyor. Tabii ki karşıt kavramlar bir arada olmadan insan yaşamı dengeli olamaz, mutlu olduğumuz kadar mutsuzuz da bazen, bunu kabullenmek ilk şart. Yani mutlu insan her zaman mutlu olmaz....
Bu biraz yüzde işi, genelleme işi, genelde hissettiğimiz bir ruh hali vardır, terazinin bir tık ağır çektiği ruh hali. Tabii ki zamana durum ve koşullara göre değişir yaşamımız boyunca ama mutsuzsak ve daha mutlu biri olmak istiyorsak, bunun başarılabilir öğrenilebilir ve sürdürülebilir olduğunu biliyorum ben... Ha süreklilik içermesi hayır, ben de inanmıyorum, çok mutlu bir insansındır ama bir gün gelir bazı şeyler olur hayatta ve yataktan kalkamayacak kadar mutsuz olunabilir. Ama bu da sürekli değil, mutsuzlukla savaşmak sanırım mutluluğa ulaşmaktan daha kolay, demek istediğim bu.
Ben sevgili Mrs. Kedi'nin görüşlerine daha yakın görüyorum kendimi. Sanırım mutluluk sözcüğünden aynı şeyleri anlıyoruz. Mutluluk genel olarak insanın yüzüne yansır ama her zaman geçerli olmaz bu durum. Öyle tipler vardır ki her zaman yüzleri asıktır. Tam aksine bazılarının içi kan ağlasa bile yüzündeki gülümseme eksilmez. Bu durumu göz ardı etmeyerek mutluluğun daha doğrusu mutsuzluğun yaşam süresinde bir çan eğrisi çizdiğini düşünüyorum. İnsan doğduğu andan itibaren mutsuzluk nedenleri daha az olduğu için daha mutludur. Yaşı ilerleyip bilinç düzeyi geliştikçe çevre etkiler onu günden güne mutsuzlaştırır. Çan eğrisinin zirve yaptığı noktadan itibaren yeniden mutluluk seviyesi artar. Çünkü artık ekonomik bakımdan bir yere gelmiştir, çevreye karşı mücadele kabiliyeti artmış, kişisel arzularının çoğunu gerçekleştirdiği için daha önce giriştiği mücadele ivmesini yitirmiştir. Nihayet ömrünün son döneminde dünya batsa umurunda değildir. Ben yaşamım boyunca elimden geleni yaptım, artık bu mücadelenin içinde değilim der. Elbette bu yaklaşım özel durumlar için geçerli değil. Bu yaklaşımı oransal olarak değerlendiriyorum. Yani salt mutluluk ya da salt mutsuzluk söz konusu değil. Gençler çılgın partilerde mutluluk ararken köydeki Hatice Nine kapısının önünde kediyi severken aynı mutluluğu yakalayabilir. Bilmiyorum katılır mısınız?:)
SilÇok ilginç bir teori :) Almanya'da pek geçerli değil, yaşlılar genelde mutsuz burada. Belki de anlamlı, insanı doyuran ilişkiler ile mutluluk arasında bir bağ olduğu içindir sadece. Bizdeki torun torbayla oynamak, konu komşuyla hasbıhal etmek falan burada pek yok. İnsanlar sanırım yaşam amacını genelde çalışıp üretmek ve kendileri için yaşamak olarak algıladıkları için, ilerleyen yaşlarında çalışma üretme ve başkasına bağımlı olma güçten kuvvetten kesilme onlar için daha olumsuz bir anlam ifade ediyor.
SilGençler ve yaşlılar arasındaki mutluluk örneğinize güldüm, Hatice nineyle aynı hisler içindeyim, demek ki ben baya baya yaşlıyım şu an :D Ama evet oran konusunda hemfikiriz.
Tüm ihtiyacımız neşe: Sana yürekten katılıyorum ve çok eski bir yazımı usulca bırakıyorum, sevgiyle...
YanıtlaSilBizi büyüten her ne ise, elimizden aldığı neşemiz. Bundan sebep hep kendimize döndüğümüzde onu arıyoruz. Neşemizi, coşkumuzu bıraktığımız ıssız köşeleri nafile bir çabayla kazıyoruz. Tırnaklarımızı paralasıya kazmak bize çocukluğumuzdaki neşeyi getirmiyor. Ve hiçbir şey, tam da o çocukluğumuzdaki kaygısız keyfi vermiyor artık.
Çünkü…
Çünkü oyun oynamayı bıraktık.
https://gununcorbasi.blogspot.com/2016/06/tum-ihtiyacmz-biraz-nese.html#more
Yeliz yazını okudum, hakikaten o dönem bir oyun terapileri furyası vardı yetişkinler için oyunun önemi, nasıl oyun oynamıyoruz vs iddiaları vardı ama sonra araştırmacılar "bi saniye, spor da bir oyun, işyerindeki challenge'lar da bir oyun aslında gibi fikirlere vardırlar ve bu yetişkinler için oyun muhabbeti hasır altı edildi :))) Bir de "çocukluğun mutlu günleri" konusu da muğlak biraz, yani çok nadir bir azınlığın çocukluğunun mutlu geçtiği düşünülürse aslında birçoğumuz çocukluğuna falan dönmek de istemiyor açık söyleyeyim. Oyun konusu beni düşündüren bir konu özellikle anneliğimle çok değişti fikirlerim. Eskiden oyunun çocuk / yetişkin için bir terapi bir kaygı düzeyi düşürücü bir bilinçaltı çalışma olduğunu düşünürdüm ama açıkcası şimdi sadece rollerin güvenli ortamda deneyimlenmesi ve geliştirilmesi olarak görüyorum.. Oyunun "rahatlatıcı" etkisinden çok "geliştirici" etkisine odaklıyım, sosyal bilişsel fiziksel beceri geliştirme vs. Oyun oynamayı bırakmamız yani sorunlu bir durum değil bence, oyunun anlamı değişti sadece.
Silo zaman ne mutlu sizeeee :)
YanıtlaSil:)
SilMutlu olmak ya da olmamak üzerine çok kafa patlatıyoruz gibi geliyor. Neşe, sevinç içinde olmakla mutluluk farklı şeyler diyorsun. Mutluluk genel duruma yayılım diyorsun ama bu da değil gibi geliyor bana.
YanıtlaSilbence herkeste büyük bir tatmin olmama hali var. herkes her zaman mutlu olma, saatleri haz içinde geçirme derdinde. devamlı da arayış
içinde. hep en farklısını elde etmekle mutlu olacağımızı sanıyoruz.
acısı tatlısıyla üzüntü ya da sevinç anlarıyla hayatı
kabul etsek, durağan geçen bir günü bile kayıp olarak görmesek,
önümüze çıkan yolları seçerken diğerinde ne vardı acaba, onu seçseydim daha mı iyi olurdu diye düşünmesek yani hayatı herşeyiyle
kabullenirsek daha yararımıza olur gibi geliyor.
Tatmin ve haz ile mutluluk çok farklı kavramlar sevgili Pelinpembesi. Hatta çoğu zaman bunların arayışı mutsuzluğun reçetesi oluyor..
SilYazıyı okuyunca neredeyse fiziksel olarak kalbimi ve hatta tüm göğüs kafesimi yokladım, sanki elimin altında bir yerde duruyor mutluluğum ya da mutsuzluğum!
YanıtlaSilTabii öyle bir şey bulamadım ama şunu fark ettim; mutlu bir insan mıyım sorusuna her zaman şevkle evet diyen biri değilim, hatta bir oran vermek gerekirse herhalde %51 mutluyum derim, aradaki fark ancak o kadar. O minik fark beni yukarı çeker. Peki o %51 i ne oluşturur? Kaygılı, husursuz ve incinmeye müsait yapıma rağmen küçük şeylere çok sevinirim, basit şakalara, nazik gülümsemelere, ayağıma dolanan kedilere, güneşli günlere, komik bir mesaja, istediğim renk ve kalınlıkta bir çorap almaya durup durup sevinirim. Galiba tam da dediğin gibi, beni bunlar kurtarıyor. E o zaman bunları çoğaltmak mutluluk oranını arttırmanın yolu neden olmasın? Bence de olabilir... ❤️ İyi ki yazmışsın.
Oran konusunda mutabakat sağladık :) Yöntem de doğru gibi.
SilO zaman haydi bre pehlivan mı diyeyim :D Vallahi ben deniyorum, ufak şeyleri arttırmak, mutsuz olunan şeyleri iyi belirleyip azaltmak..
"Gerçekten mutlu bir insanı ararsanız, onu ancak bir tekne yaparken, bir senfoni yazarken, oğlunu eğitirken, bahçesinde yıldız çiçekleri yetiştirirken ya da Gobi Çölü'nde dinozor yumurtası ararken bulursunuz. Onu kaloriferin altına kaçan yaka düğmesini arar gibi mutluluk ararken bulamazsınız"
YanıtlaSilW.Beran Wolfe
Mutluluk üzerine bana en yakın gelen düşünce :)
Handaaaan noktayı koymuşsun!
Sil