29 Haziran 2020 Pazartesi

Denizin - ve Deniz'in - üç hali


"Hazirandır, yalnızlık gibi.. aşkın ortasındadır" demiş ya Haydar Ergülen. Şiiri şiir yapanın o son, yalnız, tekli mısralarda gizli olduğu 40 şiir ve 1'lik kitabında. İşte tam öyle.. Yalnız hissediyorum bu akşam üzeri. Oturmuş; bembeyaz, kabarık, oyuncu bulutların hızla şekil değiştirdiği mavi göğe bakıyorum. Belki de Haziran'ı uğurluyorum. İçimden (içli içli) bir veda hutbesi okuyorum.

Bizim oralarda denizin üç hali vardır; ya kuzulamıştır, ya kudurmuştur ya da çarşaf gibidir. Deniz insanlarının da - zannımca - duygusal repertuarının üç hali vardır. Ya sakinizdir, ya kuzulamaya başlamışızdır, ya da .. fırtına kasıp kavuruyordur.

Aslında, son aylarda zamanın büyük bölümü sakin geçiyor. Çarşaf gibi. Haziran denizi gibi. Açık mavi ve kıpırtısız. Denizin üstünde günün ilk ışıklarından yansıyan gümüş pırıltılar oynaşıyor. Havada serin, taze bir ıhlamur - hayır hayır - geceden kalma bir hanımeli kokusu. Böyle günler mutlaka kulağında Cluster One - Pink Floyd ile başlar, bilirsin.. Elinde Coelho'dan bir hikâye ile devam eder. Hiç acele etmeden.


Sonra, nedensiz ve hazırlıksızken, rüzgâr yavaş yavaş ters çevrilmeye, denizden karaya bir meltem esmeye başlıyor. İmbat! derler buna bizim oralarda, İmdat! değil.. ama öyle olsa belki daha iyi olurdu. Belki imdat demeyi bir öğrenebilse Deniz, bir farkına varabilse içindeki kuzulamanın, belki dur! da diyebilecek zamanla. Fırtınalar kopmadan.. Ama bugün değil. Açıklardaki dalgalanmayı görüyor musunuz? İşte o dalgalar en fazla 10dk içinde kıyılara vurmaya başlar... Kuzulama tam olarak budur.


Eskiden deniz insanıydık belki hepimiz. Sonradan bu denli katılaştık, Kara'rdık. Sahi, "senelerce senelerce evveldi. bir deniz ülkesinde. yaşayan bir kız vardı, bileceksiniz. ismi.." Dur! N'olursun, araya bir de Edgar Allan Poe alıp, lafı dağıtmayalım. Ne diyordum..?

Kuzulama; aynı zamanda da Deniz'in içinde müthiş bir enerjinin olduğu, belki kara insanlarının "mayalanma" diye ifade edeceği bir dönemdir. Deniz kuzulamaya başladı mı, bil ki Deniz sayfalarca yazacak, çizecek, birbiri ardına düşünceler patlayacak o güzel kızıl saçlarının altındaki derin, dipsiz zihninde. Dolgun, kendinden kan kırmızısı dudakları aralanacak, nemlenecek, bazen keyifle gerilecek. Doğru cümleleri, olması gereken renkleri "eliyle koymuş gibi" bulacak. Kıpır kıpır, hayat dolu bir Deniz.. Gözlerini alamayacağın, her bir kıpırtıyı zihnine kazımak isteyeceğin denli güzel bir kadın. Çünkü potansiyelinin farkında, sınırlarını zorlamaktan çekinmiyor. Biraz dağınık.

Ama dedim ya.... Kuzulamanın sonrası mutlaka imbattır. Biz buna "kudurdu yine" deriz; evlere kapanır, rüzgârın ve falezleri döven dalgaların geçmesini, denizin tüm köpüğünü, yosununu ve insandan gelen pisliğini sahile yığmasını bekleriz.


Deniz'in fırtına sonrası sessizliği, kara insanlarınınkine benzemez. Karada fırtına koptuktan sonra bir arınma, bir tazelik hissedersiniz, toprak kokusu, filizler.. Denizinki ise, püskürtülmüş çakıl taşlarından nasibini almış sahiller, köpük kalıntıları, yosunların çürümeye yüz tutmuş kokusu. Deniz de farkında aslında fırtınanın, ağzından saçtığı köpüklerin ve yosunların çevresindekilere zarar verdiğini, kıyıların asla eskisi gibi olamadığını. O da istemiyor sevdiklerini kırmak, üzmek, yaralamak. Ama Deniz bu, önüne geçemiyor bazen.

Fırtınayı bekliyorum. Hiç konuşmadan. Beynimde dönen duran Map of Problematique - Muse eşliğinde, fırtınanın olgunlaşıp, içimdeki tüm karanlığın yağıp bitmesini bekliyorum..


Hayatın her günü güneşli olsaydı, etrafındaki mutluluğun farkına da varamazdı Deniz elbette. Fakat bu gel-gitlerden bazen yoruluyor. Durgun, dümdüz, koyu lacivert bir okyanus ortası olmak ister miydi? Bilmiyor. Peki ya çarşaf gibi olmak? Tekdüze yaşayabilmek..

Hayır. Deniz istiyor ki, hayat hep kuzulamaya başlayan bir deniz gibi olsun. O enerji, o bilinmezlik hep olsun ama bu öfkeye, fırtınaya, kasırgaya dönüşmesin. Evet. Deniz tam olarak bunu istiyor. İstediğini biliyor da, iş ulaşmaya gelince.......

7 yorum:

  1. Bir yandan "kuzulama ne ola ki" diye merak ederken, yazının ilerleyen bölümlerinde hem onunla karşılaşmak hem de satırlarınla kuzulama'yı içselleştirmek çok güzel oldu. Sanki ben de öyle bir dönemde gibiyim...

    Fırtına'yı okurken ise aklımda tek bir şarkı;
    "Bak işte yaklaşıyor fırtına..."

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dönem dönem oluyor.. İyi ki yazı var.
      Ah yeni türkü <3

      Sil
  2. Az önce yorgunluktan ölene dek yüzüp çıktım denizden. Kıyısında oturuyorum. Şemşiyem var ama açmadım. Güneş kavurmuyor, tatlı bir rüzgar okşayarak geçiyor sağımdan solumdan. Kulağımda Pink Floyd - aslında hayranı değilim ama madem sen dedin kesin vardır bir güzelliği dinledikçe keşfedeceğim. Yanımda boş bir sandalye var, keşke sen doldursan. Bmyle uzun uzun baksak denize. İçimiz kuzulasa, dışımız huzura bulansa... A bir de az önce bir arı iğnesini kolumun altına batırıp gitti. İyidir arı sokması, kışın hasta olmazsın der eskiler. Bu kışı garantiledim bence :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnan ben senden çok isterdim... Öyle özledim ki denizi (seni de tabii ki!) Arı sokmasını ben denedim, o söz çok doğru :D Ama umarım alerjin yoktur!!!! Bu arada o arı ya "High Hopes"tan gelmiş olmasın?!? Alternatif boyut! :D

      Sil
    2. Ah be Ceren, yoruldum ben çok. Her şey yolundaymış gibi davranmaktan. Kendimle savaşıp savaşıp kendime yenik düşmekten... Çok yoruldum. Ama kimseye yıkmak istemiyorum bu yorgunluğu. Kendi kendimi tüketip sil baştan demem lazım belki de ama ne dayanıklıymışım, yıkılmıyorum da bir türlü! İki büklüm oldum, direniyorum hâlâ saçma sapan. Neyse... Keşke gelsen, sadece susup otursak bile yeter.

      Sil
    3. Her zaman.. biliyorsun. Kardeşim oldun sen benim. Umarım bu yaz.. Çocukları getiremesem de kendim birkaç günlüğüne olsun geleceğim içime sinmiyor..

      Sil
  3. Ne güzel anlatmışsınız Deniz'in/denizin hallerini:) Bu arada aklınıza gelmeyen pamuk şeker ya da pamuk helva dediğimiz şey miydi?

    YanıtlaSil