1 Şubat 2020 Cumartesi

elleri..

Tam yanından ayrılacakken durdum, dönüp yeniden elini tuttum. Buruş buruş, kahve lekeli, mor ve kalın damarlarla kaplı ama sıcacık ve kocaman ellerinden yorganın üstünde duranını. Diğerinde borular, serumlar var, yanına saklamış. Göstermek istemez.. Yüzüne eğildim "geleceğim ben yine.." dedim, tuttuğum elini öptüm. Kan bağımız yok ama, bir bağımız var..

Boncuk boncuk masmavi gözleri nemlendi hemen. Bana baktığında hep yumuşacık bakar. Diğerlerine öyle değil. Ortalığı kasıp kavurmuş yine, büyük kızına vermiş veriştirmiş, oğlunu kapıdan kovmuş, küçük kızıyla zaten yıllardır bozuk arası. "Huysuz ihtiyarın teki oldu, iyice" dediler. Ama bana değil.. Bana başka.. Belki aramızda kan bağı olmadığı için. Belki de dinlemeyi bildiğim için.

Konuşmayı sever. Hepsi severler. Bir araya geldiklerinde kahkahaları eksik olmaz. Kalabalık aile. Hepsi mavi gözlü, hepsi atletik, hepsi canlı, gürültücü, konuşkan. Yemeyi, içmeyi, sevişmeyi ve tüm bunlardan aldıkları hazzı anlatmayı seven tipler. Bense dinlemeyi, filme alır gibi kaydetmeyi, yerini bulunca yazmayı.. Hepsinin elleri sıcacıktır. Benimkiler yazın bile buz gibi..

"Ah, C. yanındaysa keyfi gelmiştir, bize gerek yok..." deyip çıktılar. Aşağıda sigara içip sohbet ederler, gülüşürler, biliyorum. Bizse yukarıda, birbirimize bakar, konuşmaz, gülmez ama gülümseriz. Camı açarım, istediği tek kişilik beyaz şarabı yatağının gerisine saklarım, göz kırparım. Suç değil, doktoruna sordum, "92 yaşında, kalp ve böbrek yetmezliği var, bırak ne isterse yesin içsin artık" dedi. O gün bugündür, yanına geldiğimde bir ufak beyaz şarap, bir de çoğunu benim yediğim içi yumuşak kakao kremalı çikolatalardan getiriyorum. Bir de elini öpüyorum. Kocaman, sıcacık, lekeli, buruş buruş ama borusuz ve serumsuz elini. Yanağıma dokunur hep. Gözleri nemlenir.

"Bana bak" dedi. Baktım. "Ne oldu?" dedi. Omuz silktim. "Ne, ölüyor muyum sonunda?" dedi, güldü, gülüşü öksürükle kesildi. "Hayır" dedim. Gülümsedim. "Birini özlüyorum.." dedim. "Aaaaah..." dedi. Konuşmadık bir süre. Ya da konuştuk ama kelimelerle değil.

Sonra kesik kesik, tane tane, kelime kelime şunu söyledi: "Kimsenin. Ama hiç kimsenin. O güzel gülüşünü. Gözlerinden gelen gülüşünü. Kesmesine. Bozmasına. İzin verme." Sonra serumlu elinin eğrilmiş işaret parmağını göğsüne götürdü, kalbinin tam üstüne iki defa tıklattı ve dedi ki: "Sen başkasın. Unutma."

.
Nasıl anladı bilmiyorum. 

Elini bir daha öptüm, yanağıma bu sefer ben koydum "yine geleceğim" dedim. Kapıdan çıkarken arkama döndüm, buruşuk elini salladı, sonra avcunu kapayıp işaret parmağıyla yukarıyı işaret etti. Gülümsedim. Kapıyı ardımdan yavaşça kapadım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder