23 Aralık 2025 Salı

Aralık Raporu

Aralık boyunca bir Ara'lık vermek ve eylemlemek yerine gözlemlemek, susmak ve dinlemek bana iyi geldi. Şimdi biraz daha iyi hissediyorum, çünkü geçen ay da bahsettiğim gibi "belirsiz" olan bir çok konu üzerindeki sisler biraz da olsa dağıldı, "rota yeniden oluşturuldu" ve bebek adımlarıyla da olsa, yürümeye başlanıldı.

Önümde çok uzun bir yol var ama en azından yol üzerinde birkaç aydınlatma lambası buldum ve yol ana hatlarıyla gözükmeye başladı, bu tabii beni rahatlattı. İdealist, sert ve Lenin'vari bir "Ne yapılmalı?" yerine, ondan daha gerçekçi ve daha hümanist bir "Ben ne yapabilirim?" üzerinde çalışmam gerektiğini anladım.. 

2025 ağacımız

Aylardır hatta yıllardır "Türkiye'de ya da başka bir ülkede olsam bu durum farklı gelişir miydi?" sorusunu çok fazla sordum kendime, kendimi suçladığım, içinden çıkamadığım çok fazla ayrıntı var elbette ama bir şekilde hayat beni üstelik 30 yaşımda Almanya'ya fırlattıysa ve şu an bunu değiştiremiyorsam, yani "Ne yapmalı?" sorusundan ziyade, "ben içinde bulunduğum koşul ve durumlar dahilinde ne yapabilirim?"in cevabı açık: sisteme uymak. Sistem bana göre son derece sert, köşeli bir sistem (tüm Alman sistemleri gibi) ve eminim Akdeniz'in "bişi olmaz ağğğğbi"ci sisteminin yanında, insana gerçekten stres yükleyen, kendini yalnız ve kaybolmuş hissettiren bir sistem. Ama içinde bulunduğum, bir parçası olduğum sistem bu ve ben de bu sisteme güvenmek zorundayım. İçgüdülerim "koşarak kaç" dese bile, yaşam koşullarım "sistemin içinde kal" dışında bir seçenek bırakmıyor bana.... 

Kendimle ilgili konularda bu daha kolay elbette. Örneğin perimenopoz sürecinde "doğala özdeş hormon terapisi" dendi, biraz araştırdım, aklıma yattı, haftasonu başladım (sonuçlarını görmeye başlar başlamaz yazacağım bu konuda). Ama konu kendim değil de çocuğum olunca, daha güvensizim.. 

2025 noel mumumuz

Oğlumun yaklaşık 6 aydır okulda sorunları var. Genel olarak başarılı bir öğrenciyken, özellikle matematik, mekanik, teknolojik, görsel iletişim ve sanatsal alanlarda yaşıtlarından ilerideyken, sözel iletişimde yaşıtlarının oldukça gerisinde. İşin tuhaf tarafı, okuması akıcı ve hızlı olsa da, okuduğundan hiçbir şey anlamıyor ve geri anlatma / soru cevaplama konusunda çok büyük sıkıntıları var ve kendisi de bunun gayet farkında olduğu için, okul açılalıberi çok mutsuz, çok stresli ve son birkaç aydır göz kırpıştırma, tırnak yeme, boğaz temizleme, boynunu sağa sola çevirme gibi bir sürü "tik" edindi. Neşeli, şakacı, rahat ve yaramaz oğlum gitti, onun yerine stresli, huzursuz, kaygılı bir çocuk geldi.... Ve bu beni çok üzüyor, korkutuyor..

L., bebekliğinden beri sessiz, ketum bir çocuk ve maalesef evde 3 dil olduğu için (her ne kadar bunun alakası olmadığını söylese de uzmanlar, ben çok büyük etkisi olduğunu düşünüyorum ve çok ama çok pişmanım bu konuda, çünkü kızımda sorun yaşamadık diye, oğlumda da yaşamayız sanmıştım) konuşma becerisi hep yaşıtlarından geriydi ama biz bunu hep "normal, oğlan çocukları böyledir, çok dilli çocuklar böyledir" falan diye gözardı ettik. Fakat yukarıda saydığım sorunlar ortaya çıkınca, önce doktoru ve okul psikoloğuyla konuştum, sonra onların da önerisiyle, özel bir psikiyatrik merkeze başvurdum. 

Meğerse çocuğun sözel işleme bozukluğu (beynin iletişim bölgesinde nörolojik bir sorun nedeniyle, okuduğu bilgiyi gerekli şekilde işleyemiyor ve özellikle de geri iletişimde, sözel olarak geri getirmede sorun yaşıyor) varmış. 

Tanı süreci 4 aya yakın sürdü çünkü çocuk tipik bir vaka değil, uzmanların da aklı karıştı. Çocuğun zekasının normalin üstünde olduğu anlaşılınca, sorunlarını kendi yeteneğiyle kapatmayı öğrendiği, bu zamana dek bu nedenle, bizim de öğretmenlerin de durumun farkına varmadığı, fakat bundan sonra mutlaka ciddi destek alması gerektiği gündeme geldi. Yani hem okulda, hem de okul dışında destek terapilerle özel bir eğitim görmesi gerekecek. Bunun bir kısmını devlet karşılıyor ama büyük kısmını bizim özel olarak karşılamamız gerekiyor..

Önümüzdeki yol şu: İlkokulu normal okulunda bitirdikten sonra yapılacak yeni bir durum tespiti ile eğer sözel becerileri yaşıtlarını yakaladıysa, üstün zekalılara özel olan bir okula gidecek (ki ben bunu asla istemiyorum, anlatacağım nedenini), ya da sözel becerileri hala yaşıtlarının gerisindeyse, işitme engelliler okuluna gidecek (ki bence bu da çok yanlış bir seçenek çünkü çocuktaki sorun kulakla ilgili değil..). Ya da üçüncü bir seçenek olarak (ben bunu destekliyorum), daha kolay bir okul sistemi sunan Montessori sistemi kullanan bir liseye ya da Realschule'ye gidecek. Yani, 1,5 sene sonra, yeniden bir tanı ve yeniden bir "rota yeniden oluşturuluyor" süreci..... Ama açık söyleyeyim, şu an hakikaten şu önümdeki 1,5 senenin sonrasını düşünmek istemiyorum, gücüm yok. Bebek adımlarıyla.. Tek hedefim; çocuğumun psikolojik anlamda zorlanmadan, çocukluğunu doya doya yaşayarak ilkokulunu bitirmesi şu an. Bir sonraki adımı, bir sonraki adımda düşünürüz.....

Ayrıca önceki sene yaşadığı sağlık sorunlarından sonra, sağlık olsun da, gerisi boş gibi geliyor bana. Tamam eğitim de önemli ama çok da değil açık söyleyeyim… Sağlıklı ve mutlu olsun, yeter….

L.'ın ağacı :)

Neden üstün zekalılar eğitimine karşıyım açıklayayım hemen. Bir defa Türkiye gibi elini sallasan üstün zekalı çocuğa çarptığı sistemleri es geçiyorum çünkü bu kadar üstün zekalı çocuk varken ülkenin bu durumda olmasını aklım mantığım almıyor. Fakat dünya geneline bakınca şunu görüyorum; "üstün zeka" diye damgalanan çocuklara verilen eğitimlerin hiçbiri bu çocukların uyum sorununu çözmüyor, aksine çocuğu anlamsızca "mükemmel"e zorlayan, ailelerin de bir tür saçma sapan kibire kapılıp, çocuğun psikolojik ve sosyal sorunlarını, ciddi davranış problemlerini "o üstün de, ondan farklı" diyerek gözardı etmelerine neden oluyor. 

Dünyanın en yüksek IQlu kadını olan Marilyn vos Savant'ın şahane yazıları var bu konuda; tamamen normal bir yaşam süren, kendi gibi çocukların ailelerine de bunu öneren, bu tür çocukları bir proje, yüksek bir amaç uğruna kullanılan askerler gibi görmek yerine, sadece sosyal uyum, beceri gibi alanlarda desteklenmelerini isteyen vos Savant, 16 yaşında evlenip iki çocuk yapıp, uzun yıllar boyunca da ev kadını olduktan sonra, "emlakçılık" yapmış ve bundan da gurur duyuyor çünkü toplumda yaşamayı beceremeyecekse, çevresindeki diğer insanlarla mutlu ve huzurlu bir hayat süremeyecekse, yüksek zekanın anlamı ne? 

Eminim karşılaşmışsındır sen de, yüksek IQlu ama korkunç kaprisli hocalar vardır üniversitelerde ya da sektörde en üst düzeylerde çalışan ama ciddi kişilik bozukluğu olan, herkesin içten içe nefret ettiği, bir sürü bağımlılıkları, problemleri olan insanlar vardır. İşte bunlar "üstün" dediklerimiz... Bu asla ama asla çocuğumdan yaratmak istemediğim bir insan türü! Keza ben de çocuğumu "üstün" görmeye karşıyım, bazı konularda yeteneği var her çocuk gibi, bazı konularda ise yeteneği yok, yine her çocuk gibi. IQ'sunun yüksek olması onu "üstün" kılmaz, kaldı ki IQ testlerinin gerçek zekayı tanımlamada çok da geçerli olmadığı da bir gerçek! Benim anne olarak ödevim; onu sosyal anlamda huzurlu, mutlu, yaşamın içinde doyumlu, sevdiği işi yapan ve kendisi ve çevresi için kaliteli bir yaşam kuran bir yetişkin haline getirebilmek.....

Bak bu konuda çok eski ve güzel bir söyleşi var, hala geçerli ve yüksek IQlu çocukların ailelerine izletmeli bence:


Çocuğum bilinçli ebeveynleri ve eğitimcilerle umarım ki hayatta kendi yolunu çizecek, kendi tarzıyla bir şekilde "varolacak".... Umarım.... Ama işte çok ciddi destek, çelik gibi sinirler, asla demoralize olmayan bir anne gerekiyor, bu da bir gerçek. Önümüzde upuzun bir süreç var ve kolay olmayacak. Bu süreçte en büyük umudum, sistemin çocuğumu dışarı atmaması, aksine desteklemesi....

bunu da dişçide gördüm, çok sevdim
ne kadar pratik!

Bir de şu var tabii.... Bu durum, beni maalesef kesin olarak bir 10 sene daha Almanya'ya bağlamış olacak..... Çocuğumun dominant anadili (annesinin dili olmayan, annesinin 13 senedir öğrenmeye çalıştığı halde, hâlâ çok zorlandığı) Almanca. Ve Almanya dışında bir ülkede ihtiyacı olan desteği alabileceğinden de şüpheliyim. Alman sistemi dediğim gibi çok sert ve köşeli, Akdeniz sistemi gibi yumuşak bir sistem değil. Bana ve çocuğuma sosyal anlamda destek olabilecek anane, dede, teyzeler amcalar falan yok etrafımızda. Bu çok acıklı bir durum. Çocuğu alıp Türkiye'ye gelmeyi, bir Alman okuluna verip kendim de anne-babamın dizine yatıp ağlamayı düşündüm, düşünmedim değil. Mesleğim buna elverişli, her yerden çalışabilirim.. Üstüne de ooooh arkadaşlarımla buluşurum, sosyal desteğin dibini görürüm, çocuğum daha güneşli, daha yumuşak bir (sosyo)iklimde büyür falan dedim. 

Ama bu hayallerimin hiçbiri gerçekçi değil..... Çocuğun terapiye ihtiyacı var ve bu Almanya dışında çok zor, nokta. Üstelik düşünmem gereken tek çocuğum bu değil, bir de kızım var (bir süredir gayet unutuldu garibim, ikinci plana atıldı, başının çaresine bakmakta zavallım). Birden çok çocuk olunca, sürekli bir ona, bir öbürüne koşuyorsun, dertlerin asla sonu gelmiyor, şimdi oğlanı düzeltsem, haftaya kız cortluyor.. Tüm bunların arasında bana “sen kendine bak” diyenlere de ne diyeyim bilmiyorum.. O iş o kadar kolay değil, tek başımayım, kolay değil.

Ayrıca ben istediğim kadar esnek olayım, kızımın ve eşimin kurulu bir düzeni var. Sosyal hayatları, hobileri var. Kolay değil ki "ben duygusal desteğe ihtiyaç duyuyorum, gelen gelir, gelmeyene haydi byeee"... Mümkün değil. 

O nedenle, yazının başında da dediğim gibi, sistemin içinde kalmak zorundayım. Güneşli ve daha yumuşak ve esnek bir ülkede yaşamak yerine, yalnız başıma hissettiğim, gri, soğuk, köşeli ama "sistematik" bir ülkede yaşamam gerekiyorsa çocuğum için... Yaşayacağım. Elimden geldiği kadar da "sevmeye, anlam bulmaya" da çalışacağım. Çünkü belki de budur benim hayatımın anlamı... Çevremdekiler için daha iyi bir hayat koşulları oluşturmak... Belki ben bir saksı sardunyayım bu ülkede, köklenememiş, cılız, ölmeyen ama tam yaşadığı da kesin olmayan... Ama çevremdeki bitkiler için iyi bir gübre, iyi bir toprak sağlayıcıyım...... Ve bu da, sanırım hayatıma bir "anlam" verebilmenin tek yolu....

7 "kişi"lik ailemizin 2025 noel takvimleri

İşte böyle blogcuğum...... Ağır bir ay oldu. Ağır bir yazı oldu. Zor oldu ama içten oldu...... Kim ne der, ne düşünür demeden yazdım işte durumları.... Hayat hep güllük gülistanlık değil. Hani Türkiye'den "offf" ediyorsun ya bazen, Almanya da bir "çözüm" değil.. Sen kendi hayatına odaklanmak zorundasın. Seçimine, doğru ya da yanlış, sahip çıkmak durumundasın. Hayatın seni fırlattığı noktaya, koşullarına, imkansızlıklarına ya da sınırlarına anlam vermek, kendi anlamını yaratmak zorundasın.. Nereye gidersen git, nerede kalırsan kal, bu böyle.

2025 bana hiçbir şey öğretmediyse bile, bunu öğretti.

Aralık'ı böyle bitirelim. Bir sonraki yazıda yılın okumalarını toplayacağım :) Hafif bir yazı olacak, söz. Germeyeceğim seni kişisel kişisel sorunlarımla, çıkmazlarımla, anlam arayışlarımla :)) merak etme.

Yarın noel, sonra ver elini 2026. Haydi bakalım..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder