30 Kasım 2025 Pazar

Kasım Raporu

Kasım son derece durağan ve iz bırakmadan geçti çünkü sürekli "bekledim". Beklediğim şey de sürekli ertelendi durdu. Benim dışımda olan nedenlerle ertelendiği için de, ne hissedeceğimi bilemedim. Öyle bekledim durdum, ne beklediğimi kendim de bilemeden...

Bekleme süreci, belirsizlik, önümü görememek, sürekli bir sis içinde nereye yürüdüğümü bilememek ve durmak. Tamamen durmak, doğru tanım bu. Sisin kalkması için beklemek.. Bu kavramlar beni hayat boyu zorladı, şimdi yine zorluyor. 

Hayatta bazı anlar vardır; insan durup, bulunduğu noktayı gözden geçirmeye ihtiyaç duyar. Hani navigasyon sistemleri, programda henüz olmayan yeni bir yolla karşılaşınca "rota yeniden oluşturuluyor" derler ya... Sana upuzun gelen birkaç saniye, hayat durur ve sonra "hah dur, anladım şimdi, şurdan ilk sağa dön.." der devam ederler... O birkaç saniye içindeyim şu an, ama son birkaç aydır sürüyor o birkaç saniye... Bir durma anı, hayatta. Ama direksiyondasın ve trafiktesin ve akıyor her şey ve durup da navigasyonu bekleme lüksün de yok, paniklersin ya hani, doğru mu gidiyorum, ya şu geçen sağdan dönmem gerekiyorduysa da kaçırdıysam falan..... Hah evet tam olarak o andayım. Elbet biliyorum, o sağ geçtiyse, başka bir sol var ileride... Ama bazen sırf o sağ geçtiği için, yarım saat geç kalma riskin de var. Ve keyif değil görevse o yolun amacı, işte o noktada, ne bileyim, o gecikme çok şeye malolabilir hayatta diye düşünüyorum.... 

Neyse... Önümüzdeki ay içinde sanırım rota yeniden oluşturulacak, sonra yavaş yavaş o rotaya yöneleceğim ve belli mi olur, bazen - nadiren de olsa - o yeni rota, eski rotadan daha bile hızlı ulaştırabilir insanı varmayı umduğu noktaya... Kalbim temiz, elimden geleni yapıyor ve genel anlamda iyilik için uğraşıyorum; o halde inşallah varabilirim umduğum noktaya.....

İnşallah hayırlısı neyse, olur..

Kasım hakkında ne yazabilirim diye düşündüm ve nette ve brütte hiçbir şey bulamadım, 1 tane bile fotoğraf çekmemişim, onun için fotoğraf da ekleyemedim. Bir şekilde geçmiş işte ömrümüz.... 

Ari Borakan'ın bu sıra sürekli aklımda dolaşan tınılarıyla bırakayım seni... İyi bak kendine, ışıklarla, ışıl ışıl, temiz, huzurlu ve sakin geçsin Aralık. Ay sonunda görüşmek üzere!

26 Kasım 2025 Çarşamba

Bulgaristan Bansko Kayak Tatili

Şu an lapa lapa kar yağıyor :) Dolayısıyla, kayak sezonu da yavaş yavaş başlıyor. Bu seyahati Mart 25’te yaptık, fakat sezon bitimine denk geldiği için, kayakseverlere daha faydalı olur diye bu kış başında yayınlıyorum ;) Kış sporları meraklılarına iyi okumalar!

Bansko, Bulgaristan’ın başkenti Sofya’ya sadece 1,5 saat uzaklıkta ve Türkiye’den gerek turlarla, gerek kendiniz, tren (8 saat civarı sürüyor) ya da otomobilinizle gelebileceğiniz, her seviyede kayak ve snowboard sevdalısını mutlu edecek, 1200 ila 2700 metre yükseklikte, yani kayak sezonunun en az Aralık’tan Mart ortasına dek sürdüğü, oldukça güzel bir kayak kenti. 

Olumlu noktaları: 1). kar kalitesi sezon başı ve sonunda dahi çok iyi, sürekli kar makineleri çalışıyor, 2). yeni başlayanlardan uzman kayakçılara dek tüm seviyelere hitap eden pistler mevcut, 3). bölgede herkes gayet iyi İngilizce konuşuyor, 4). kayağa ara verdiğinizde termal havuzları ya da bölgedeki turistik noktaları ziyaret etme imkanınız var. 

Olumsuz noktaları: 1). Avusturya ya da Kuzey İtalya’dan hiç de daha ucuz değil, 2). kolay seviye pistler çok kalabalık, 3). arabanız yoksa kent merkezinden kayak bölgesine ulaşım sıkıntılı (açacağım).


Orta düzey kayan 8-11 yaşında iki çocuk ve ileri düzey kayan biz ebeveynleri için, önce mavi pistlerden başlamak (Kolarski lift) sonra yavaş yavaş Shiligarnik ve Todorka liftlerini kullanarak tırmanmak ve artık 3. günden itibaren de Banderitza 1 ve 2’yi kullanarak 2600mt zirveden kayar duruma gelmek, şahaneydi çünkü zirve olmasına rağmen, çok az kısmı kırmızı, gerisi mavi pist ile, hiç durmadan tam 11km kayak yapabiliyorsunuz!  

Tüm liftlerin önünde “apreski” alanları var ve fiyatlar tabii biraz yüklü ve gıda kalitesi düşük olmasına rağmen, birşeyler içip soluklanabiliyorsunuz. Ya da bizim yaptığımız gibi, evden kumanyaları alıp, doğanın tam içinde bir “kar pikniği” yapabilirsiniz.

Öğle yemeği için otele dönmek maalesef mümkün değil. Şöyle ki, otel bölgesinden kayak alanına gitmek için iki yol var: ilki teleferik ve sabah erkenden (8 gibi!) sıraya girseniz bile, sıranın size gelmesi en az 45 dakika sürüyor, ki yine belirteyim, tatil dönemi değildi, sezonun en sakin günleriydi! İkinci ve bizim yöntemimiz ise, kiraladığınız arabanızla ya da otel bölgesinden dolmuşla (yaklaşık 7-10 euro) kayak bölgesine gitmek.Yol 20dk sürüyor. Sabah erken saatte (9.30 civarı) gayet boştu park yeri ve park ücreti günlük 12 euroydu. İnsanlar neden teleferikle gidiyor derseniz, teleferik günlük kayak bileti içinde yani bedava olduğu için.

Teleferik sırası 😨

Konaklama önerim, bizim de tercihimiz: Saint George Evleri. İki oda, bir salon, mutfak ve banyosu olan bir dairenin günlük ücreti 120 euro ve gayet makul. Fakat yine belirteyim, arabalı olmalısınız çünkü otel şehrin dağa yakın, daha sakin ve şahane manzaralı bir bölgesinde. Şehir merkezindeki oteller maalesef gece geç saatlere kadar cıstık cıstık müzik içinde. Bu otelin yüzme havuzu ve uygun fiyatlı bir restoranı, biraz kazıkça bir kayak kiralama merkezi ve teleferiğe bedava shuttle’ı da mevcut. Çocuklarla çok rahat, temiz ve mutfağını kullanırsanız çok da ekonomik bir seçenek.

Biz kahvaltıları otelde kendimiz pişirdik, merkezde kafeler var ve sabah çıtır börekleri gayet güzel. Öğle yemeklerimizi ben hep sandviç, meyve ve kuruyemiş olarak kumanya şeklinde hazırladım. Akşam yemeklerini ise yarı yarıya otelde kendimiz pişirdik veya dışarda yedik. Dışarıda yendiğinde Shopska salatası, fasülye yemeği (onlar çorba diyor) ve yiyorsanız etleri bol, lezzetli ve oldukça ucuz. 

Shopska salatası

Dört kişi şaraplı, etli, bol bol doyduğunuz bir yemeğe 60 euro civarı ödüyorsunuz. Bansko’da musluk suyu temiz ve lezzetli, içilebiliyor. Genel olarak Bulgar şarapları da biraz meyvemsi olmasına rağmen fena değil.. Dondurma yerine üzeri balbademli ya da çilek marmelatlı, toprak kasede servis edilen şahane bir donmuş yoğurtları var ki, mutlaka öneririm!

Saç Tava

Genel olarak, Türkiye’deki pistlerden daha iyi pistlere sahip ve Türkiye’dekine yakın fiyatlar sunan Bansko, bence Türkiye'ye güzel bir alternatif olabilir. Fakat açık söyleyeyim, Avusturya, Feansa ya da İtalya Alpleri ile yarışamaz.. Bir de tabii Balkan kafası ile Avrupa kafası farkı var :))) Hizmet alanında evet daha güleryüzlü ve neşeliler ama aynı zamanda kalite daha düşük, alavere dalavereye daha açık (malzeme kiralayacaksanız lütfen en az üç farklı yerden fiyat alın) ve özellikle turla gidecekseniz “ek hizmetler” yani mesela ulaşım ve öğle yemekleri çok pahalıya malolabilir, gitmeden önce ücretin içinde ne olduğunu mutlaka sorun, öğrenin. Yoksa tura verdiğiniz ücretin iki katını da kayak için verdiğiniz gibi, bazı ulaşım vs gibi hizmetler pakette yoksa, çok zorlanabilir ve “paranızla rezil olup” geri dönebilirsiniz.

Özetle, Bansko oldukça eğlenceli ve her zaman gidilen rutinin dışında iyi bir alternatif olabilecek, kar ve pist kalitesi gayet yüksek, her seviye için uygun bir kayak merkezi ama ucuz ya da “pratik” pek değil, sakin ve tenha ise hiç hiç hiç değil.. :)) 

Partilemeyi seven dinamik gençler için 10/10, daha sakin gençler ve çocuksuz her yaştaki çiftler için 8/10, çocuklu aileler için 7/10 diyebilirim. İyi seyahatler!

2 Kasım 2025 Pazar

Parti üstüne Parti, üstüne Parti

Okulların 1 haftalık sonbahar tatili bir başladı pir başladı. Sözüm ona bu tatili M. ile İngilizce çalışmaya, L. ile de çarpım tablosu ve Almanca çalışmaya adayacaktım.. Daha ilk geceden durum bu:

Handancığım dışında söylüyorum, ona çok yakışıyor, ama 40'ından sonra Halloween kutlamak bana ters(ti) - çünkü dünyanın hali bence korku filmi gibi..... Fakat Rus komşular 20 senedir yaptıkları Halloween partileriyle ünlülermiş ve son 3 senedir bizi de çağırıyorlar. Ayrı 5 Rus aile (çocuklarla 20 kişi) ve biz üçümüz (M. katılmıyor çünkü bambaşka partilerde partilemekte kendisi..), üç senedir, Halloween gecesi birlikte yiyip içip, suya sabuna dünya politikasına fazla dokunmadan küçük sohbetler edip, gece de yarı-korkutucu bir fener alayı olarak sokaklarda dolaşıp, diğer komşuları şeker için tacizleyip, dağılıyoruz. Bu insanları normal bir günde sokakta görsem asla tanıyamam çünkü hepimiz kostümlü ve makyajlıyız..

poz vermeyi biliyor zilliler, bana bak Allahaşkına 
sanki kızının ortaokul mezuniyet partisine gizlice sızmış geçkin anne gibi kaldım aralarında :)))

Açıkcası Rus komşularımız ve biz o kadar farklı tipleriz ki, bizi sırf oğullarımız kanka ve sürekli bir aradalar diye, bizi partilerine "ayıp olmasın" diye mi çağırıyorlar, emin değilim ve sanırım biz de aynı nedenlerle, yani biraz "ayıp olmasın" diye gidiyoruz.. Bu sene dedim bari biraz ekstra özen göstereyim, "ayıp olmasın"... 

bunu (sosisler)

ve bunu (aslında bildiğin mozaik pasta içine iskelet) yaptım götürdüm.

Fakat bu sene, diğer senelerden farklı olarak aşırı derecede eğlendik çünkü Ruslar olaya "vodka boyutu"nu kattılar. Daha doğrusu, boyutu ben kendim kattım... 

Elimizde Alman biraları ve Fransız şaraplarıyla nezih nezih oturmuş AB-onaylı masum masum sohbetler ediyorduk ve ben nedense birden "ay sizde vodka yok mu yahu?" dedim. Neden dedim inan hiç bilmiyorum çünkü 1). Rus diye Vodka sevmek zorunda mı? Benim evimde de Rakı yok misal.. 2). Ben aslen fazla alkol tüketen biri de değilim yani nerden çıktı bu soru şimdi...? 

Fakat bir Rusa "vodka yok mu yahu?" demek sanırım bir tür hakaret oluyor. Birden bir sessizlik yaşandı. Herkes birbirine baktı. Sonra da dolap tepelerinden kristalli mristalli bir şişe çıktı, küçük kristal kadehler, ve sonrası biraz karışık.. 

3. vodka shot'tan sonra, deli dürtmüş gibi birden kalkıp "aman saati geldi, geç kalmayayım" diyerek, havhavcan ile gece gezmesine çıktığımı hatırlıyorum ve yanımda da tanımadığım Azrail kılıklı bir adam ve setter tarzı köpeği ile mahalle aralarında yürüyerek Dostoyevski'nin dualiteleri üzerine sohbet ettiğimi hatırlıyorum :))) Ama o noktaya hangi koşullar altında geldiğimizi pek hatırlamıyorum. Yine ikinci bir sahnede de gayet edebimle pijamalarımı giymiş, makyajımı temizlemiş, gece kremimi sürerek aynada kendime gülümsüyorum.... Bu ikisi arasında ne yaşandı, bir fikrim yok. 

Benzer şekilde, Rus komşular da gece yarısı ATMye gittiklerini (nedense?), arkadaşlarının kirasını (nedense?) elden ödemesi gerektiği için, yüklü miktar para çekip arkadaşlarına verdiklerini, o sırada ATMnin bahçesinde sarhoş vaziyette çimenlerde yatan 20li yaşlarında üç genç gördüklerini, hemen koşarak eve gidip, bir şişe vodka alıp, geri dönüp gençlere verdiklerini hatırlıyorlar :))))) Ay devam edemeyeceğim... 40 yaşından sonra partilemek toplum sağlığı için yasaklanmalı bence....

bunlar olurken, bir de bizim oğlanı uzaylı kaçırdı :))

Ama çok çok eğlendim ve buna gerçekten ihtiyacım varmış, iyi geldi “kendim gibi davranmamak”.. 

Bu sıra hayat (aslında hayat değil, dümdüz: psikanalistim) bana “konfor alanından çık” buyurdu. Olduğun kişiden mutsuzsan, bir süre olmadığın kişiyi ol. Asla yapmam dediğini dene. Hemen “hayır” deme, hatta hayır diyeceğin her an “evet” de, bakalım ne olacak.. Yes-Man’i izlemiş miydin? 

Özellikle kızımla deniyorum çünkü bu sıra hakikaten öyle şeylerle geliyor ki, ilk tepkim hep "HAYIIIIIR!" diye bağırmak ve saçımı başımı yolmak olacakken, kendimi kontrol etmeye ve yutkunup "Bana biraz zaman ver bir düşüneyim" demeye çalışıyorum ve eğer korkularımı fark edip yutmayı başarabilirsem, genelde ikinci cevabım "evet tamam peki" oluyor. Buna kendimi özellikle zorluyorum çünkü ortayaşla birlikte sadece davranışta değil, hatta daha bile fazla, düşüncede, yargı ve inanışlarda da esneklik geliştirmek sorunlu bir hal alıyor ve yaşlanmak, biraz da bedensel esneklik kadar, düşünsel esnekliğini yitirmek değil mi?

sana soruyoruuuum? :))))

Sen bunu düşünürken, ben diğer konuya geçemiyorum. Halbuki daha sana ertesi sabah nasıl 6'da (Rus vodkası halismiş hakikaten, sıfır baş ağrısıyla) yataktan fırlayıp, L.'ın doğum günü partisine hazırlandığımı, küçümen misafirleri sabah 9 akşam 18 nasıl ağırladığımı, zıplama parkurunda 3 saat dursuz duraksız pire gibi zıpladıktan sonra, eve dönüp, pastamızı nasıl kestiğimizi, oyunlar oynadığımızı, "sıcak köpek"lerimizi yedikten sonra biraz daha tepinip, yarabbi şükür bu seneyi de kazasız belasız atlattığımızı anlatacaktım ama uzatmayayım, bildiğin RUTİN işte :))))

mutlu son.