Kızımı (ve karnesini) bekliyorum okul kantininde, gelmelerine de tam 45 dakika var. Onları alıp sonra oğlumu (ve karnesini) almaya geçeceğim.. Beklerken, önce Küçük Joe'nun ikinci romanının yayınlanan son terfikasını hüzünlenerek ve biraz da Enki'ye sinirlenerek okudum, sonra çok yerde sesli gülerek dinlemekte olduğum ve (afedersiniz) "Gavat" karakterine koptuğum, "Sezen'i yetmez ama severiz"e kıs kıs güldüğüm, Fuat Sevimay'ın "Anarşık"ına gitti elim ama ı-ıh, okul kantininde dinlenmez şimdi deyip vaz geçtim. Ne yapayım ne yapayım? O zaman haydi; silmeden, düzeltmeden, ayın 3. ve son bilinçakışını yazayım. Seviyorum bu 45-dakika yazılarımı :) Aslında; fazla düşünüp taşınmadan, spontan yaptığım tüm deliliklerimi, seviyorum..
Bil bakalım bu sabah kiminle karşılaştık?
Doğru bildin :)
Ben demiştim ona "bir defa karşılaşan artık hep karşılaşır” diye de hafife almıştı. Bu sabah karşılaşınca, yine o güzel gülümsemesiyle ve sarı köpeğiyle ben onu hemen tanıdım ama o beni önce tanımadı, tanımadığını da çaktırmamaya çalıştı. Sonra jeton düşünce: "aaaa ama bu imkansız, ben bir defa karşılaştığım kimseyle bir daha karşılaşamıyordum!" dedi gülerek... "Eh görsel hafızan bu kadar kötüyse, insanlarla defalarca karşılaştığın halde tanımıyorsundur" dedim gülerek :)) Bazı insanlar utanınca çok sevimli oluyorlar.. Ama tanımamakta da haklıydı; ilkinde aşırı sıcak bir yaz akşamı, üzerimde efil efil bir elbise, saçlarım omuzlara salınmış, hayat bana güzel halleri; bugün ise 15 derece buz gibi hava, kazak üstü yağmurluk, pantolon, saçlar topuz.. Kadınları tanımak hakikaten ne zor; özellikle çok "görsel dikkat" sahibi değilsen. Bukalemun gibiyiz, günümüz günümüze uymuyor.. Ama iyi oldu ayak üstü biraz konuşmamız, günüm güzel başlamış oldı. Zaten ne zamandır ona vermek istediğim bir makale linki de vardı.
Temmuz 1 ve Temmuz 31'de karşılaşmamız ama sence de ilginç değil mi...? Temmuz'u açma ve kapama düğmesi mübarek. Ya da, sanki Temmuz'u bana yeniden sevdirmek için hayatın küçük muziplikleri... Peki bakalım..!
Aaa dur dur, dün de ilginç bir şey oldu. Doktor ikinci randevuda da MR çekmeyi reddetti (hmm fıtık, olabilir, olmayabilir de dedi! Tıpta ne evet ne hayır demek ne yahu?! Adam durduk yere içime Oğuz Atay kaçırdı!) ama yüce gönüllülük edip beni "fizyoterapi"ye (başından attı, öhöm) sevk etti, burada fizyoterapistini kendin arıyor, ancak aylar sonra buluyorsun (bir de cildiye randevusu böyle başa bela).
Beş altı yeri aradım, en erken randevu Ekim ortası! İki yerde de telesekreter çıktı, mesaj bıraktım. Akşamın saat 20'sinde biri geri dönüş yaptı, konuştuk, tatlı bir kadına benziyor (kadın olması çok çok önemliydi, mutlu oldum) ve haftaya Pazartesi için randevulaştık! Bu kadar hızlı olmasına hem inanamadım, hem de çok sevindim ama kadının tam adresini istediğimde daha da büyük bir sürpriz beni bekliyordu: Psikanalistimin alt komşusu çıkmasın!? Annemin yorumu: "Aaa ne hoş, alt katta bedenin, üst katta ruhun rahatlayacak!" :))
Bu 4 katlı pembe apartmanda benim için gerçekten bir hayır var sanırım. Bir dahaki gidişimde diğer katlara da bakayım diyorum :P Belki holistik bir yaklaşımla, bir kapıdan çıkar, diğerine girer, huzura ererim. Aslında ilk katta taşlar, enerjiler vs ile uğraşan ezoterik bir kadın, ikinci katta da sürekli ot içen, tüm apartmanı kokutan halüsinojik bir genç var. İster misin local dealer'ımı ve yıldıztozcumu da bulayım, hahahah..
Vay be sevgili blog.. Vay be.
Bzzzzt 45 dakikanız (tam zamanında) dolmuştuuuur.
EKLEME: Akşam yürüyüşünde yine karşılaştık :)))