"Mimas Yolu'nun senin yürümek istediğin Karaburun yarımadasındaki tüm parkurlarını, biz Mimas Dağcılık ve Doğa Sporları Klübü olarak işaretledik. Hakikaten kaybolmana imkân yok" diyerek beni uğurlayan Mustafa Hoca'ya, eve döner dönmez uzunca bir teşekkür yazısı yazmak ve "kaybolmayı - hem de defalarca - başardım hocam!" demek istiyorum. Fakat bu tamamen benim salaklığım tercihimle başardığım bir durum, çünkü yol hakikaten çok güzel işaretlenmişti:
Açık söyleyeyim, kaybolmayı çok fazla kafaya takan bir insan değilimdir. Hattâ kaybolduğumda "biraz uğraştıracak galiba ama işte bu sayede de yeni bir yol öğreniyorum, ne güzel" diye düşünürüm. Hattâ içimden "yeni maceralar potansiyeli"ne dair heyecanlar geçer. Karakterim düz bir yolda sebatla yürüyebilecek bir karakter değil; ara sıra asfalttan çıkıp keçi yoluna girmezsem, yürümemiş sayıyorum. Rutinler, düz ve güvenli alanlar beni bu nedenle boğuyor.. Fakat "macera arayan şımarık şehirli" de değilim doğrusu. Yani kaybolmanın da bir adabı var, "kontrollü bir çılgınlık" olmalı bu kayboluş.
Öte yandan, kendime güvenmemin de altı boş değil. Sırt çantalı seyahat tecrübelerim dışında, 15 yaşımdan beri dalgıç da olduğum için, sualtında navigasyon dahil, kerteriz alma, tanımadığım coğrafyada yön ve iz bulma gibi konularda bilgim ve içten gelen bir yeteneğim var. "Tüm yollar Roma'ya çıkar" güveniyle kaybolduğum için, genelde eninde sonunda bulurum Roma'yı. Telaşlanmam. Acil durumlarda da hızlı hareket edebilen, mantıklı biriyim.
Yani genelde.. Bazen de işte, vur patlasın çal oynasın. Açık söyleyeyim, şamata yapılacak ortam bulduysam da kaçırmam! ;) Şu minibüslerde arkada oturup, geziden maksimum performansı alan arkadaş, buyrun benim yani.
Tabii üçüncü gün yine rahat duramadım. Çünkü bölgede "dağ çileği" denen bir fenomen var ve mandalina, nar gibi onun da tam mevsimine denk gelmişim. Kaçırır mıyım bu "deneyim"i! Bildiğiniz gibi çilek yerde yetişir, bu ise çalılıklarda yukarlarda yetişiyor. Baştan belli yani "ters bi'şey" olduğu. Fakat ben de anamdan ters doğduğum için (true story, inat etmiş dönmemişim).. kan çekti tabii. Bulduk hemen birbirimizi.
Bir tür "berry" (Türkçe'de berry ailesine topluca verilen bir isim var mı bilmiyorum, siz biliyorsanız lütfen söyleyin) olan bu meyve, özellikle güneş altında biraz fazla bekleyip mayhoş hale geldiyse feci kafa yapıyor :)) Babamın bir arkadaşı "vallahi bu dağ çileğini biz hepbirlikte toplarız, toplarken de bol bol yeriz, sonra dönüş yolunda bir neşeleniriz, bir keyfimiz gelir, güle güle ineriz dağdan.." diye anlatmış, hakikaten insanı çakırkeyf yapıyor, neşelendiriyor, bulursanız kaçırmayın.
Berry'leri yiye yiye, ne yaptığımı ben de tam anlayamadım ama 15km'yi 2 saat gibi bir zamanda yürümüşüm! Ya da farkında değilim, kestirmeden gittim. Tam ne oldu bilmiyorum ama akşama varacağımı düşündüğüm köye öğlen varınca, eh dedim devam bari.. Aslında ilk iki günde 50km yol yürüyünce, üçüncü gün kas ağrılarıyla uyanmış ve magnezyumumu çiğnerken "haydi bugünü ağırdan alayım" demiştim. İyi ki demişim, üçüncü gün tam 33km yol yürüdüm! - pardon, 28, çünkü son 5km'yi nasıl tamamladığımı birazdan anlatacağım. Ama önce bende "Köy Fobisi" olduğunu nasıl anladım, onu anlatayım:
Kafam çileklerden bin olmuş, laylaylom köy yollarında neşe içinde yürürken, karşıma hayatımda duyduğum en bas-bariton sesli kangal köpek çıktı. Bundan sonra olanlar Semih Kaplanoğlu'nun Süt Bal Yumurta üçlemesindeki Yusuf'un karşısına çıkıp onu yere yatıran kangal köpekle yaşadıklarına dönebilirdi yani ben de nefsimle sınanıp hüngür hüngür ağlayabilirdim. Neyse ki Semih Kaplanoğlu değil, köpeğin sahibesi koştu "ay bu her geçene yapar, kimseyi geçirmiyor evin önünden, iyi bari seni ısırmamış" dedi. Allahım sana geliyorum, yahu böyle saldırgan köpeğin ev önünde salık işi ne?! İyi bari seni ısırmamış ne biçim yorum yahu!? Memleketten manzaralar... Hayır bir de ben meselâ köpekten korkmam ve severim, elime taş sopa almadan, provokasyona neden olmadan yürürüm, çok havlayan köpekle karşılaştım, her sefer başımı eğdim, gözümü kaçırdım, sakin sakin yürüdüm. Olay budur yani ama bu valla köpek değil, canavardı..
Neyse o sayede "kafa yapan çilek"in etkisi salgılanan adrenalinle birden geçmiş oldu. Bir ayıldım ki tam ayıldım. Nerdeyim dedim, baktım ufak köylerin içindeyim. "Köy-Hopping" yapıyorum resmen, o köyden çık, öbürüne gir. Şimdi ben iki gündür ıssız keçi yollarında, tek Allahın kulunu görmeden güvenle ve neşeyle yürürken, birden bu "köyden çık köye gir" sistemi beni bir gerdi! Bir sürü insan görüyorum; çoğu erkek tabii kadınlar işte erkekler kahvede klasiği, biri peşime takılsa, tenhada.. Olmadı mı? Çok! Memleket sapık dolu. İşte o an anladım hatamı! Ah be C., patikadan ayrılmayacaksın işte, toprak yol bile sakat iş, açıklıklardan, tâli yollardan mutlaka uzak duracaksın. Mümkünse ıssızlık, insansızlık. Çünkü şu var, meselâ biz kadınlar tarafından en sık yapılan yanlış, daha güvenli diye anayol üstünden yürümek. ASLA! Çünkü bakın, toprak yolda görsen görsen 3 araba görürsün koca günde ve o 3 arabadan birinin sapık çıkma ihtimali, ana yolda göreceğin 100 arabadan birinin sapık çıkma ihtimalinden daha düşük kesinlikle. Böyle şeyleri düşünmek lazım. Ne kadar az insan, o kadar güvenli yol.. Ay gerildim yeminle, yazarken bile.
halbuki cennet!Son köyün içinden de "önüme bakarım, işimi yaparım" diye geçiyorken, birden köşeyi dönünce evinin önünde oturan 90'lık teyzemle burun buruna geldiiiik. Teyzenin merhabası şiirmiş sevgili dostlar! O an orada bir dörtlük yazdı bana, biraz sohbet ettik, "neden yürüyorsun" vs. "Aman kızım kimseye selam verme, yürü yürü gidiveee" dedi bana, ardımdan da dua okudu sağolsun, daha ne olsun!?
Ben de yürü yürü gidiveee'dim gerçekten :) Bu köylüler çok âlem, hepsi benim neden yürüdüğümü merak ediyor ama hiçbiri benim neden yürüdüğümü anlamıyor! Çoğunluk "kızım oradan değil, toprak o yol ayakkapların kirlenir, şurdan asfalta iniveee" diyor, birkaç defa da "araba varken niye yürür ki bu kız?"ı duydum ama asıl bomba zeytinden yorgun argın eve yürüyen bir kadından geldi! Kadın bana baktıııı baktıııı baktııı ve "yazıııııık" dedi yahu :))) Bir de içini çekti ki blogcuğum....
Öyle böyle, Mordoğan'dan Balıklıova'ya doğru giden yol maalesef asfalt (alternatif rota dağ tepelerinden aşıyordu, bir kez maviş gözlü denizime inince gözüm yemedi yeniden tırmanmayı). Yine otoyol değil altyoldan yürüdüm ama asfaltta 15km yürümekle doğada 15km yürümek gerçekten çok farklı. İnsan hakikaten hem yoruluyor, hem sıkılıyor.
Fakat tâli yol, inanılmaz sıktı beni ve yordu. Ben ki tam bir deniz insanıyım, ben bile sıkıldım.. Bu biraz işte "köy fobisi" dediğim insanlı, köpekli, potansiyel sapıklı alana girmek istememekten oldu tabii. Fakat sonunda yol yine tırmanmaya başlayınca öyle bir noktaya geldim ki birden "ya yeter, sıkıldım ve yoruldum, bugünlük bu kadar yetsin" dedim. Vay be, ben de sınırımı bilirmişim ha?!
Biraz oturup dolmuş bekledim, neyse geç de olsa geldi dolmuş. 3. günün 33km'lik yolunun son 5km'sini şu şekilde minibüsle geçmek durumunda kaldım:
Burada el birliğiyle (şöför ve şöför mahalline yamak muavin konumunda ben) susturmayı başardık ama öndeki sarışın ablamız "ayyyy köy yollarına mı girceeeez, gece gece ayyyy kapkaranlık" diye bir ağlamaya başlamasın! "Yahu dur ablam, bişicik olmaz bak kaptan abimiz nasıl hakim yollara" falan dedim kadına böyle muavin ağızları falan. Bir yandan da kaptan abimizi tartıyorum bi yamuğu olursa kadınla ikimiz adama saldırsak yıkar mıyız falan :))) Adamcağız efendiden biri halbuki. Ay bu memlekette kadın olmak hakikaten zor ama geceleri daha bi zor.. Biber gazı aldın mı diye soranlara, hayır almadım, o panikle kendi gözüme sıkacağıma adım gibi eminim çünkü.
İşte böyleeee sevgili kuzucuklarım. 3. gün de böyle bitti. E hani nerde şeytan? derseniz.. Vallahi o kangal bence köpek değildi. Ama içsel şeytanlarımı soruyorsanız... O işte bir sonraki yazıya kalsın... Her günümüz de cengle geçecek değil ya? ;)
Ay kendimi düşündüm de, yönümü asla bulamam, sadece Antalya'da denize bakan tarafın güney olduğuna eminim, onun dışındaki yönleri sorma. Sırf o yön salaklığı yüzünden ODTÜ mimariyi 2 puanla kaçırdım ben (o yıllarda ODTÜ ayrı sınav yapardı). ama minibüsün arkasına oturup da geziyi eğlendirme konusunda üstüme yoktur :) Neyse birlikte yürürsek yönü sen bulursun, gezersek de beraber eğleniriz :)Köpek işinde Allah korumuş. Haydi bakalım devamını bekliyoruz, kolay gele...
YanıtlaSilBen pusula gibi kadınım :))) Seninle de eğlenmemek mümkün değil bence! <3
SilAy o çileklerden ilk defa iki sene önce Atatürk Arboratumu'nda görüp de yedim. Kocaman ağaçtı oradakiler. Kafa mı yapıyormuş, benimki hep leyla olduğundan anlamamış olabilim :D
YanıtlaSilKadın olmak gerçekten de zor yaa. Ama Türkiye'de daha zor. Develeriyle çölü aşmaya çalışan kadının filmini izlerken anlamıştım ruh halimi. Bütün filmi aha şimdi başına bir iş gelecek diye izlediydim.
Haydi bakalım, yarın yolun açık, yüreğin sıcak, ruhun hafif olsun.
Kadın olmak zor, çocuk olmak zor, hayvan olmak zor, LGTBQ olmak zor, bir bıyıklı uzun erkek olmak kolay galiba ülkemizde yahu. Tevbe tevbe, kapatıcaklar blogcuğumu.
SilDağ çileği der oldular son zamanlarda, oysa haninin "kocayemiş"i o! Bazıları kocakarı yemişi de der. :))
YanıtlaSilSarı ters dönük çiçeğin adı "meleklerin borazanı" benzetilmiş de takılmış, tabii ki.
Macera dolu Sevgili Kontrollü Çılgın C. ! :))
Kocayemiş adı daha güzel! Çilekle ne alakası var yahu.. Kocakarı yemişi denmesin ama hihihi yumuşak yumuşak kolay çiğneniyor diye mi acaba :P
SilAh yine melekciğim kendini göstermiş desene!
O meyveler kocayemiş Galiba küçükken kayışdağına giderdik orda çoktu bunlardan. Ama neşelendirirmiydi bak onu hatırlamıyorum. Hülya
YanıtlaSilKüçükken hep neşeliydik be Hülya :)
SilYazııkkk mı dedi. Ahhh bu köylü saflığı. Ne zannetti acaba? Yalnız söylediğinde çok haklısın. Kalabalık yollardan ise kimsenin olmadığı yerden yürümek bizim için özellikle de bizim ülkemizde çok daha güvenli. Yazının devamını merakla bekliyorum. Sevgiler ve kendine dikkat et.
YanıtlaSil:)))) Vallahi dedi bir de dudaklarını büzüp böyle yazııııııık..
SilÖğrenciyken. Bir koyu lacivert kapşonlum vardı, gece bazen geç dönerdim ankara-istanbul yollarından, saçlarımı sokar ellerimi cebime koyar böyle erkekmişim gibi yürümeye çalışırdım. ay yazık bize ya :( bikaç defa da koşa koşa eve gittiğimi bilirim. büyük şehir hatta şehir sevmiyorum ben ya :,(
O köpeği gördüğüm anda son nefesimi vermiş olabilirdim ben.
YanıtlaSilBüyük cesarte bu yaptığın yolculuk. Gönülden kutluyroum seni ♥.
Vallahi itiraf edeyim sanırım hayatımda ilk defa köpek korkusu nedir yaşadım. Böyle saçımın üst telinden ayak parmağıma kadar bi elektrik akımı dolaştı resmen vücudumda. Öyle mi oluyor köpek korkusu, feciydi..
SilCesaret mi bilmem, teyzem yazıııık derken "meczup heralde" diye düşünmüş olmalı.. ki olmadığımı da söyleyemem doğrusu..
Fakat neyse, hakikaten beni değiştiriyor ve geliştiriyor, hissediyorum... Çok iyi geliyor bana, çok ihtiyacım varmış.
Gerildim okurken:))) Herşey iyi güzel ama çok sıkıcı değil mi bu kadar mesafeler.. Fotoğraflar güzel de olsa rota insanın içini çok açan yada ohhh ya süpermiş iyi ki yürüyorum dedirtiyor mu insana?
YanıtlaSilKesinlikle dedirtiyor!
SilUzun yol bambaşka bir şey, maraton koşmak gibi içsel bir deneyim..
Selam Ceren yürüme parkurları işaretli dedin. Sen o yolları bırakıp yeni yolları keşfediyorum. Hiç aklına olumsuz bir durum gelmiyor mu?Nasıl bu kadar cesursun? Tamam donanımlısın. Ama burası Akdeniz ya da Ege'de olsa sonuç Türkiye. Yine de seni tebrik ediyorum. Sen yine de çok sapma. Sevgiler.
YanıtlaSilHayır bildiğim yollar hepsi ama arada kayboluyorum işaretli olsa da, aklım ve dikkatim başka yere gidince :) o zaman içgüdülerimle gidiyorum biraz ama genelde 1-2 saat sonra buluyorum yolu :)
SilAklıma olumsuz durumlar tabii geliyor ama dikkat çekmeden yürüme sanatı diye birşey var, yani pek göze batma, köy kahvesinde yol sorma mesela. Yalnız başına patikaya gireceğin izlenimi verme gibi. Low profile deniyor ya.. Ben Hindistan’da bile yalnız gezdim, Afrika’da keza, Türkiye zor değil basit güvenlik kurallarını bilirsen sorun yok. Hatta yazayım bunu bitince yol :)
Pazarda satıyorlardı bu kocayemiş/dağçileğinden, hatta tadı fazla mayhoş diye birinci ısırıktan sonrakiler çöpü boyladı. Ekmekçikızın yorumunu okuduktan sonra birden bire hatırladım, nerden biliyorum ben bunu hem de çok iyi biliyorum diye aklıma takılmıştı.
YanıtlaSilAh Ceren karanlıklara mı kaldın???? !!!!!! Aşkolsun sana.
Ya sorma.. hiç istemediğim birşeydi. Ama minibüse bindiğimde hava aydınlıktı yahu 1 saat içinde hemen indi akşam..
SilMayhoşsa daha olmamıştır hamdır o, şeker gibi oluyor kıpkırmızı yumuşak.. Tuhaf bir meyve yine de, tekinsiz :)))
Olsa da yesem kocayemişden :)) Urla' da yaşarken etrafta çok vardı. Yürüyüşteki her detaydan bir öykü çıkar, o derece zengin. :)
YanıtlaSilUrla'da yaşarken kısmından sonrası silindi birden :))
SilMurakami'nin Koçmasaydım Yazamazdım kitabını okudun mu? Dur bu ayın okuma listesine atayım yeniden, ay sonu bilançosunda da ele almış oluruz :)
Aa yok okumadım.. Sen yayınla ben de alıp okuyayım. :)
Silİşte ben küçüğünü bile görsem o kadar tırsabiliyorum köpekten. Buralarda bile hep tedirgin yürürüm malum İstanbul'un sokak köpekleri bol.
YanıtlaSilKöylü kadınların yürüyüşüne tepkileri çok tatlı ama anlamamaları ne kadar normal. Herkesin bambaşka dünyaları var içinde yaşadığı, başkasına tereddüt ve tedirgin hatta başka bir sürü kanıyla baktığı.
Hatice ve Ali 'ye Allahtan rahmet diliyorum, her seven birlikte yaşlanabilse keşke.
Yenelim o korkuyu ;)
SilHatice ve Ali. Evet. Keşke..
yön kavramım yoktur benim. pek imrendim sana o yüzden :) sen yine de dikkat et ama!
YanıtlaSilÇok navigasyon app falan kullanıyorsan biraz paslanmıştır, yoksa mutlaka vardır :) Hele senin gibi dikkatli, sağına soluna özenle yaklaşan birinin yön kavramı bence çok iyidir, körelmiştir o ;)
SilBir de araya saçma sapan bilgi sıkıştırayım zira beni güldürür. Biz evrimsel psikoloji dersinde öğrenmiştik ki, kadınların yön bulma becerileri yumurtlamaya yakın günlerde ciddi düşüş gösteriyor, en iyiler bile orta seviyeye düşecek kadar geriliyor! Bunun nedeni malum günler kadını hamile kalmaya programladığı için, kadın muhitinden ayrılıp kaybolduğunda "gen havuzu" dışarıdaki yabancı tarafından çeşitlendiriliyor, bu şekilde daha sağlıklı bireyler yaratılıyormuş! Vay be. Bak şu vücudun "çeşitliğin devamını sağlama" mekanizmalarına :))
Bu yürüyüş hayalinin aklıma takılan tek kısmı başına insandan kaynaklı bir şey gelme olasılığıydı. Bunu dillendirip keyif kaçırmak, heves kırmak istemedim. İçimden de hiç kötü şeyler geçirmedim/geçmedi. Hani olur ya böyle bir huzursuzlanırsın, öyle hissetmedim. Sağsalim gidip sapsalim döneceksin diye geçti içimden hep. Şu yazıda yazdıkların kadın olmanın, özellikle de bizimkisi gibi bir ülkede kadın olmanın gerçeği maalesef. Güvende olmak için insan olan yere gitmek değil de insan olan yerden uzak durmaya çalışmak...
YanıtlaSilHer gün yaşadığım maceralar daha da güzelleştirdi bence bu yolu. Yaşarken zor olan anlar bizi hep daha ileriye götürüyor, daha güçlü kılıyor. Gücüne güç katıp sağ salim eve döndüğün için çok mutluyum canım Ceren <3 <3 <3
Nerede insan orada bela..
SilEve döndüm sağ salim ama yazıları bitiremedim :)) Az kaldı, son günleri bir arada anlatıp bir sonraki yazıda bitireceğim umarım.
Eve dondugunuzu duyunca ben bi rahatladim. Kac gundur yalan diyemem ben gerginim. Cunki hic macera insani degilim. 2gundur telefonumun şarjı yoktu bugum acimca ay dedim hemen bakayim nasil diye) rahatladım ben)
Sil:) çok tatlısınız yahu..
SilBir de rumuz yazaydınız, ne iyi olurdu ilerde hatırlamak için ;)
ahahah süper bilgiymiş bu! ama vallahi nedense benim durumum çok vahim :P yine de bakarsın menopoz sonrası süper bir tip olurum :P
YanıtlaSilBöyle de süpersin boşver ya, navigasyon var, araba var :))
SilZevkle okuyorum, zevkle! (Tırsma kısımları hariç tabii) Arada pırıl pırıl gül yüzünü görmek de cabası.
YanıtlaSil<3
Sil