İlk terapistlik yapmaya başladığım sene, bir kız çocuk getirmişlerdi. 14 yaşlarında, rızası olmadan cinsel baskıya maruz kalmış bir çocuktu bu. Engeli de vardı. Klasik "kızın gönlü vardı" savunmasına karşı, kızın psikolojik durumunu anlamaya çalışıyordu ekip. Ben aralarında en çömezleriydim ama katılmam gerekiyordu, eğitimimin bir parçası olarak.
Adli psikiyatri benim çalışabileceğim bir alan değil. Bunca zaman sonra hâlâ değil. Ama daha yeni giriştiğim meslek yaşamımın o ilk günlerinde.. Kızın defalarca anlatmaktan "hissizleştiği" olayları kuru bir ses tonuyla hızlı hızlı anlatışı, arada durdurulup yeniden başa döndürülmesi, kızın aynı tepkisizlikle yeniden aynı kelimelerle... Defalarca anlatışı.
Mesai bitince kaçarcasına çıkar, küçük siyah arabama kapanır, kontağı çevirmeden avazım çıktığı kadar bağırırdım. Hatta bir iki defa da, mesai arkadaşlarımla doluşup o ufacık arabaya, kampüsün tenha bir köşesine çekip, topluca bağrışmıştık. Şimdi düşünüyorum da, Psikiyatri servisinin bir uzman doktoru, iki asistan doktoru ve ben klinik psikoloğu; arabanın içine girmiş, bağrışıyoruz. Doğrusu komik geliyor.. Ama, ne rahatlamış oluyorduk!
Aslında bağırmak anlık olarak katarsis yaratsa da, itiraf edeyim uzun dönemde bağırmak değil de konuşmak ihtiyacı duyuyor insan. Anlatmak, anlaşılmak ve bir bilene sormak "Neden?" diye.. Neden bunlar yaşanıyor ya da ben neden bu mesleği seçtim. Buna süpervizyon deniyor ama bundan 10 sene önce süpervizyon Türkiye'de çok sorunlu bir işti.
Süpervizyon alacağıma bağırmış vaziyette eve geldiğimde, genelde başım ağrıdan çatlıyor olurdu, canım yemek yemeyi istemezdi, bazen yatağa yığılır uyuyakalırdım. Bazen de.... Elime bir tomar kağıt bir de kalem alır, sayfalarca yazar ve sonra içimdeki dalgalar durulunca, buruşturur atardım. Hayatımın en çok yazdığım dönemiydi o yarım sene.
Bir de şu son yarım sene. Çünkü yine içimde aynı boğucu çığlıklar var. Deniz'e dökemediğim için, taslaklara kaydediyorum ve dalgalar durulunca da silip yerine işte çiçekler, çocuklar, tavşanlar, sümüklü böcekler hakkında yazılar yazıyorum. Blog çiçek sepetine, Polyanna'nın yazlık evine falan dönüyor. Tuhaf bir dönemden geçiyorum. Bazen insan "seni seviyorum" diyemez de, "ceketini aldın mı hava serin" der misâli.. "Bunaldım" diyemiyorum da "aslında hayatın güzellikleri de var" diyorum. Bakalım nereye kadar.. Sanırım Eylül'de her şey normale dönene dek, çığlıkları içimize gömüp, çiçek böcek devam edeceğiz.
Fakat dün gördüm; sahi bir de İzlanda var!!
İzlanda hükümeti "daraldığınızı, kısıtlanmış hissettiğinizi, bunaldığınızı biliyoruz, İzlanda tam size göre" mesajını çaktıktan sonra, izleyiciye bomboş doğal alanların görüntülerini sunuyor ve "İzlanda'ya seyahat etmenin tam zamanı" diye bitiriyor bu seneki ülke tanıtım filmini. Bir takım uyanıklar bunu görünce, tutmuş şu videoyu çekmişler:
Bence çok iyi fikir. Yani demişler ki: Daraldığınızı, dolduğunuzu, taştığınızı biliyoruz. Siz İzlanda'ya gidip de rahatlayamasanız bile, içinizde tuttuğunuz çığlıklarınızı sayfamızda kaydedin, biz çığlıklarınızı İzlanda'ya götürelim! Fikir de video da güzel aslında, ama İzlanda'lılar "çığlıkların salındığı ülke olmak" konusunda ne düşünür bilemem :)
Foto: https://www.nationalgeographic.com/travel/destinations/europe/iceland/
Selam Ceren kız çocuğun hayatı ne kadar zormuş bağırmak iyi geliyorsa tamamda bazen yetmediği durumlar var. Hepimiz benzer süreçlerden geçiyoruz. Zihnimizi dağıtmaktan başka çare yok. Ot, böcek,yemek, dünyanın ağırlığı karşısında ezilmeden durmak için. Sevgiler.
YanıtlaSilHaftada bir desem.. O kız çocuklarının ardı arkası kesilmedi o 6 ayda.. Evet ben de o nedenle yeniden açtım bu bloğu 3 sene sonra, zihnimi dağıtmak için.. Teşekkür ederim.
SilKız çocukları... İnsan müsveddelerinin açtığı onulmaz yaralar... elden hiçbir şey gelmemesi... Şu an cidden çığlık atasım geldi ama nafile...
YanıtlaSilKaydet yolla İzlanda'ya.
SilDertsizler ülkesi, biraz çığlık duyuversinler, bişeycik olmaz.
Kimi ülkede dertler bitmez, kimisi de "Çığlıklarınızı yollayabilirsiniz" diyecek durumdadır. Bir garip dünya.
YanıtlaSilGarip ki ne garip..
Silbende liseden sonra bir yıl hukuk bürosunda çalışmıtım.Ailem avukat olmamı istiyordu.O yıl ben o işi asla yapamayacağımı anlayacak şeyler yaşadım.Keşke üniversite okumadan o meslek ile ilgili ortamlarda vakit geçirebilsek günlük rutinlerin dizilerdeki gibi olmadığını görebilsek her şey daha farklı olurdu.Hoş ben muhasebe ofisi görsem bu işi de istemezdim orası ayrı bir vaka.Bağırmak kesmez bu ara beni yokuş aşağı koşup bağrımı açıp bağırmalıyım.İzlanda çeksin yol masrafımı gitmeyen ne olsun:P
YanıtlaSilStaj sistemi olsa değil mi? Lise öğrencileri için mesela max. 5 farklı meslekte 1 aylık stajlar..
Silben bir izlanda havası alayım doldum taştım bugün
YanıtlaSilVallahi ben de. Gündem yine ağır.
SilTam ortasından demir yolu geçen şehirde okula giderken yanımızdan geçen trenler saçları etekleri uçuştururdu. Biz avazımız çıktığı kadar bağırırdık son vagona sıra gelene kadar. Bazen zamanlamayı tutturamazdık da tren geçip gitmiş olurdu ve çığlıklarımız ortada kalırdı :)
YanıtlaSilYazdıklarınızdan sonra düşünüyorum da, sesimiz İzlanda ya değilse de, ülkenin ne çok şehrine gitmiştir.
Ya bayıldım, özellikle durduramamanıza.. Trenle gönderilen çığlıklar! Benim de çocukluğumun geçtiği yazlık kasabada yıkık bir rum köyü vardı, taş evler, ıssızlık.. Çocukken çok gider ve avazımız çıktığı kadar bağırırdık. Büyük rahatlama oluyor.
SilBabamın hastanesinde anaokulu vardı, saat tam 9'da her sabah çocukları çıkarır 1dk boyunca bağırtır, sonra içeri alırlardı. İçerde bağırmıyorlarmış :)
ayyyyy hiç bağırma veya konuşma ihtiyacı duymam yaniiii sadece günlük tutarım bi de kağıtlara yazıp atıyom çöpe ama izlandaaa evet orda gidip uzun süre kalmayı düşünüyorum, filmlerden ve dizilerden dolayı, kış mevsiminde gidip, kasabalarda mahsur kalmak istiyom, feribottta mahsur kalmak istiom filan, (noi albinoi, kuzey kutbu aşıkları, metalhead, ofaero yüzünden hihi :))
YanıtlaSilevet ben de seni bağırırken düşünemedim :)
SilCığlık mı? Sene 2000 kızımı ilk defa çokk uzak ülkeye yolcu edip İstanbul Yenikapı’dan Bandırma vavupuruna bininceye kadar çığiıklarımı hep içimeattım birer ok gibi,vabur haraket ettikten sonra en tenha arka bölüme gecip cantamdan çıkardığım simitleri (kızım yolda yer diye almıştım) martılara atıp onların sevinç çıklıklarına benim...........:(((((
YanıtlaSil<3 "Mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz aile ise kendi biricik mutsuzluğunu yaşar" diye başlar ya Anna Karanina. Onu hatırladım.. Benim annem de ne kadar erken olursa olsun hep simit alır, bazen unuturuz :)
SilHavaalanlarının "geliş" ve "gidiş" terminalleri arasındaki ruhsal farkı düşündüm bir de şimdi, yeniden..
Bağırmak çözümünden başka illaki çözümler vardır, bu kadar dertle bağırarak başa çıkmaya kalkışırsak ses kalmaz...
YanıtlaSilArada bağırmak, arada terapi, arada yazmak, arada sanat, arada çiçek böcek, spor, açıkhava işte herbirinden dengeli şekilde..
SilYa bu emoji işini hep unutuyorum ifade çok ciddi olarak söylenmiş gibi oluyor, yanlış anlaşılıyor, espri mahiyetinde yazmıştım, fark edince açıklama izahatı duydum.
SilYahu emojiler olmadan da insanların anlaşabildiği bir yüzyıldan kalmayım ben endişe etmeyin :))
Silormanın derinlerinde yankı yapan yerlerde bazen bağırdığım oluyor ama kızgınlıkla değil zaten o ortamda gevşemiş oluyorum. mesela fıstık çamlarına, çoook güzelsiniz diye haykırıyorum. stres atmak için maç izlemek birebir, her müsabaka sonrası ses tellerim polipli :)
YanıtlaSilBen maçları ve birlikte yapılan sporları sevmiyorum pek :) Ama bireysel spor yaparken hissediyorum o dediğini. Orman derinlikleri evet ya, senin yaylalarda gezdiğin ufak gif'ler bile rahatlatıyor beni.
SilBağırmak muhtemelen insanı rahatlatır ama böyle bir alışkanlık edinememişiz. Hep içimizde kalmış dışımıza atmamız gerekenler. Belki bundandır kötümserliğimiz. İzlanda tanıtım filmi çok hoşmuş gerçekten:)
YanıtlaSilBir şekilde atmak lazım, bağırmak aslında benim de tercihim değil çünkü kısa süreli rahatlama sağlıyor.
SilAslında Türkiye'de haddinden fazla kullanılan bir yöntem, trafikte, bürokratik işlerde, ofis ve aile içinde.. O şekliyle hele yarardan çok zararı var. Ama arabada yalnızken, dağ başlarında falan iyi geliyor :)