30 Nisan 2011 Cumartesi

Lego

Bu haftasonu hiç keyfimiz yok, bir arkadaşımızı aniden kaybettik. Böyle anlarda insan durup bir kendi hayatına bakıyor, gidişatı sorguluyor falan. Tabii evden çıkmak falan istemiyorsun, salona yayılıp sadece Legolarla oynayıp, Dvd izleyip, "What a drag it is getting old..." diye başlayan Rolling Stones şarkısını dinlemek istiyorsun.. Böyle yapıyoruz bu haftasonu. Salona yayıldık, oynuyoruz, kocamla ben..

Lego; Danimarka'nın dünya çocuklarına ve çocuk kalanlarına armağanı. Danimarka dilinde "iyi oyunlar" anlamına gelen Leg Goth kelimesinden türetilmiş, 1939'da. O gün bu gündür; oyun oynarken aynı zamanda da küçük kasların gelişimini, el becerisini, koordinasyon ve planlama becerilerini kazandırıyor bize. Mütiş bir oyuncak; hafızayı ve yaratıcılığı geliştiriyor. Yaşamı yıkıp yıkıp yeniden yapabilmeyi öğretiyor. Kırılganlığı gösteriyor, sabrın sınırlarını yoklatıyor.

Bir çok araştırmaya, filme, kitaba konu oldu ama benim en heyecan içinde izlediğim James May'in BBC'de yayınlanan "Oyuncak Hikayeleri" isimli mini dizisinde, 3.3 milyon lego parçasından inşa ettiği, iki katlı evdi. Duşunda su akan, koltukları ve yatakları olan bu ev inanılmaz hoşuma gitmişti..

Biraz aklımızı dağıtmaya ihtiyacımız var. Önce en üstteki uçağı yaptık, yetmedi. Şimdi yandaki eski uçak gemisini söküp yeni ve daha büyük bir tane yapıyoruz. Sanırım birkaç hafta alacak tamamlanması.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder