Geçen gün bir arkadaşım 37 yaşına girdi. Masada pasta da yoktu, üflenen mumlar ya da şıngır-mıngır paketli hediyeler de. Birkaç arkadaş, birkaç bira eşliğinde sessiz ve derin düşüncelere gömüldük. Şimdi benim bildiğim; "37" bir ayakkabı numarasıdır, 37 diye yaş mı olur? İnsan ürküyor..
30'lu yaşlar üzerine düşünmek lazım biraz. Gelişim Psikolojisi kitaplarında yazan; 20'li yaşlarda insanın yaşam hedefleri aile kurmak, kariyeri bir yere oturtmak vs vs.. Ama ne kadar gerçekçi hedefler bunlar? 20'lerinde bu hedeflere ulaşan birçok arkadaşım boşandı, kariyer değiştirdi, okuduğu bölümden tamamen uzak bir alanda yüksek lisans yaptı. "Yetti gari" diyip dünya turuna çıkanlar oldu.. Kendini insanoğlunun gözlemine adamış ve 20'leri geride bırakmış biri olarak açıkça diyebilirim ki, bu tip "ağır abi" ve "hanım abla" durumları 20'lere uygun değil; 30'lara uygun mu, onu da henüz bilemiyorum.
Belki insanın hamuruna da bağlı; bazımız çocukken bile bi olgun, bi ağırbaşlı, bazımızsa büyümüyor hiç. Yaş almış başını gidiyor, ayakkabı numaralarına doğru.. Artık doğum tarihimi isteyen elektronik ortamlarda, doğru tarihe ulaşabilmek için fareyi aşağılara çekmem gerekmeye başladı (bu durum oldukça sinir bozucu aslında) ama olgunluktan eser yok hala üzerimde; deliyle deli, çocukla çocuk olma durumum var (ve de pek memnunum aslında).
Ama bazı şeylerin de yaşı var deniyor ve elastik kavramlar değil ki bunlar, çeke çeke uzatasın.. Velhasıl, çevremdeki "tevellütü eski, kendisi genç"lerin genel kanaatine göre; 30'lu yaşlar aslında yaşamın anlamını ve dinamizmini yakalayabileceğimiz yaşlar. Bu 10 yılda başımıza pek çok mucize gelebilir. Gözü açık tutmak lazım. Kaçırırsak bi sonraki aydınlanma çağı 60'lara denk geliyor, bilginize..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder