15 Ağustos 2010 Pazar

Amaç ve Amaçsızlık


“Sağlıklı her yaşamda bir içerik ve bir amaç vardır” diyor Hesse; “Çarklar Arasında” isimli romanının baş kişisinin ağzından. Bu fikre katılmıyorum. Bence emin olmak, planlamak ve bu plan doğrultusunda önüne gelen hiçbir değişim fırsatını umursamadan dümdüz gitmek, aptallara göre birşey!

Bana göre; sağlıklı bir yaşamda esneklik, koşullara göre değişebilmek, yeni durumlara adapte olabilmek, anın keyfine varabilmek, planlanmamış mutluluklar vardır. İçerik, uyum ve amaç odaklı bir yaşam olsa olsa tekdüze ve sıkıcı olur. Ne yazık ki, yüzyılımızda önerilen, öne çıkarılan değerler bunlar. Oysa Bertrand Russell’ın “Aylaklığa Övgü” isimli kitabında örnek verilen “aylaklar” aslında bu kurulu düzenin dışında, “tıkır tıkır işleyen” makinelerin seslerinin duyulmayacağı bir mesafede duran kişilerdir ve sürekli bir amaç uğruna bir takım işlerle uğraşan, koşuşturan insanın aslında “düşünemeyeceği” fikri ile hareket ederler. Oysa aylaklık; insanı duyularını kullanmaya iter, şaşırtır, heyecanlandırır, tanrıya, evrene ve kendi içine yaklaştırır. Bu sayededir ki; “sanatı geliştiren, toplumsal ilişkileri ve felsefeyi inceleyen hep bu sınıf olmuştur”.

Bir aydan uzun süredir yazamıyorum. Kovalamam gereken işler var. Elime kalem, dizime bilgisayar alacak olsam, aklıma bu işler geliyor. Bir amaç doğrultusunda sanattan ve edebiyattan uzak, alabildiğine tekdüze ve sıkıcı bir ay geçirdim.

Bir yandan da en sevdiğim yazarımın ilk kitabını basmadan önceki süreçte yaşadıklarını - ilk gençlik yıllarını - anlatan “Cebidelik” isimli romanını okuyorum, fırsat buldukça. Aslında incecik 100 sayfalık bir hikaye, elimde 3 şehir dolaşıyor, göz kapaklarımın bir ton ağırlığında olmadığı zamanlarda, İstanbul trafiğinde falan açıp birkaç sayfa okuyabiliyorum. Ufacık kitap bitmeyen bir hikayeye dönüştü bu sayede. Biraz da o dürttü, tekrar yazımın başına oturdum çünkü bu tehlikeli bir iş, bir gün yazmıyorsun, iki gün yazmıyorsun, üçüncü gün zaten artık yazamıyorsun.

Son bir ayım “içerik” ve “amaç” ile doluydu ve cehennem gibiydi. Amaç “Istanbul’daki aile yemeği ve kutlama partisini organize etmek” ve içerik de “parti mekanı, DJ'lerin uçak ve otelleri, konuk listesi, yemek ve masa düzeni, pastanın kenar gülü, elbisenin tonu” türü gereksiz ve zaman alıcı detaylardan oluşuyordu. Dünyanın 14 ülkesinden katılan dostlar ve aile, tüm haftasonuna yayılan çeşitli aktivitelerin tıkır tıkır işlemesi sonucunda, yüzlerde gülücükler, dans etmekten ayaklarda şişler ve fazla kaçırılan yemekler sonucunda hafif mide sorunları ile ayrıldılar. Çocukluğumun sakin ve mavi cennetinde ufak bir “balayı re-loaded” yaşadıktan sonra, ben de amaçsız, plansız ve salt duyulara yönelik normal hayatıma kavuştum. 15 gün daha Türkiye’deyim ve bu süre zarfında aylaklık yapacağım. Kısacası; günler boyu sadece domates yemek, ıslak çimenlerde ayaklarımı uzatıp yatmak, kitaplarıma ve yazı masama gömülmek, akşamları iş ve güçlerinden çıkan arkadaşlarımla ve ailemle zaman geçirmek, arada Ege’ye - mavi cennete - kaçmak, görmek, koklamak ve tatmakla uğraşmayı düşünüyorum. Kısacası aylaklar sınıfının has bir üyesi olacağım ve 15 gün boyunca bunun keyfini süreceğim; amaçsız, hedefsiz, koşturmacasız ve içeriği tamamen hayatın getirdikleri olan bir 15 gün! Tekrar hoşbulduk..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder