Geçenlerde, çalışmaktan çok keyif aldığım danışanlarımdan biri "Ocak'tan beri zaman öyle hızlı geçiyor ki.. Önce paniğe kapıldım ama sonra Einstein'ın görelilik kuramını hatırlayıp, "demek ki çok keyif alıyorum, o nedenle zaman hızlandı" dedim kendime ve mutlu oldum" dedi.
Çok sevimli buldum bu bakış açısını.. Çünkü aslında Einstein'ın görelilik kuramı "hız arttıkça zaman yavaşlar" şeklinde :)) Yani tam tersi. Fakat psikolojide "dopamin saati hipotezi" var, "yaptığın bir şeyden zevk aldığında zamanın daha hızlı geçtiğini düşünürsün" diyor. Hayat böyle bir şey işte, her bakış açısı için, her konuda geçerli bir kuram var :)) İstediğini, kafana uyanı seç..
Haziran'a dönersek, benim için de çok hızlı geçti. Gerçekten çok da keyifli geçti. Bunun nedeni iş tempomu, süpervizörüme verdiğim söz üzerine, Haziran boyunca %90 oranında azaltmam oldu sanırım. Bu aralığa ihtiyacım varmış, özellikle deprem sonrası yoğunlaşan tempo beni bir çıkmaza sürüklemişti. Ne hayır diyebildiğim ne de sınır koyabildiğim, kendimden ödün verdiğim ve sağımdan solumdan hata vermeye başladığım bir "çeyrek yıl"dan sonra bu aralık, evet, bana çok iyi geldi..
"Bu ay sadece kendin için yaşa, bol bol da dinlen!" diyerek beni kapıdan uğurlayan süpervizörüme inat gibi, 5'i çocuk 8 Almanın sorumluluğunu yüklenerek "tatil"e geldim Türkiye'ye. İtiraf edeyim çok stres yapmıştım, 9 kişi 7 gün birlikte nasıl yaşayacağız, ne pişireceğim, evin temizliği nasıl olacak (bize değil de biz gidince eve gelecek annemlere nasıl bir pis ev bırakacağız endişesi) diye diye uykularım kaçıyordu..
Ama öyle güzel geçti ve 9 kişi öyle uyumluyduk ki, çok şaşırdım.. Hayatımda yaptığım en güzel tatiller arasında sanırım ilk üçe girer bu tatil. Üstelik son derece mütevazı, basit ve sakin bir tatildi..
Dönüşte biraz da hastalıklarla uğraştım. Kronikleşen kulak ve boğaz ağrım, eşimin ameliyatı, aynı gün onu kıskanmışım gibi benim de ayağımı burkup bağları koparmam, kızımın ateşlenmesi, oğlumun zaten iki aydır dilimize pelesenk olan kırık kolu ve finalde beni arı sokunca aşırı kabarmam ve verilen ilaç yüzünden 48 saat yastıktan başımı kaldıramamam falan derken, üzerimizde bir uğursuzluk dolaştığına kâni oldum. Bizim kültürümüzde malûmunuz uğursuzluklar "birine sadaka vermek" ya da "okuyup üflemek"le savrulur. İkisini de yaptım ama sonra aklıma şu geldi: hayat bana bir ders vermek istiyor ve ben bunu öteliyorum. Bu dersi öğrenmeden ben, istediğim kadar sadaka vereyim okuyup üfleyeyim, bu belalı dönem geçmeyecek. O zaman otur C., bu dersi bir an önce öğrenmeye çalış..
O ders çok açık aslında; "iki karpuz tek kolda taşınmaz" demiş atalarımız ama ben ikiyi geçtim beşe falan oynuyorum.. Nedir bu multi-tasking takıntısı, hem de 44 yaşımda?! Belirli bir zaman zarfında tek bir şey yapmaya odaklanmayı öğrenmeliyim.. Bize çocukluğumuzdan beri tam tersi öğretildi hep, bu saatten sonra "re-learning" zor oluyor tabii. Ama adım adım. Bu sayede hem yavaşlıyor insan, hem daha çok an'da kalıyor, hem de dikkatini daha fazla odaklayabiliyor.. Sonuçlara da yansıyor tabii bu, iş verimliliği ve yaşamdan memnuniyet olarak.
Haziran'da başkaları için yaptıklarım kadar kendim için de bazı şeyler yaptım, bu halim çok hoşuma gitti. Türkiye seyahatimiz kadar, Münih'teki ufak yürüyüşlerimi, Zadar seyahatimi ve Tadic konserini de asla unutmayacağım "yaşam anları"ma ekledim.
İşte böyle geçti bitti Haziran da. Hakikaten çok güzeldi "yârim Haziran".. Paylaşmak kelimesini asıl anlamıyla kullandığım, çevremdeki insanları kendim, kendimi de çevremdekiler kadar mutlu ettiğim için güzeldi..
Temmuz burada hâlâ okul ve çalışma ayı. Sizlerse artık yavaş yavaş tatillerdesiniz. Yaz renkleri blogları boyuyor.. Çok güzel gerçekten bu renkler, açık hava yaşamı, deniz, yeşil ve mavi tondaki fotoğraflara bakmak, güzel geçen günlere dair yazıları okumak. Aynen devam diyeyim....
Bense kendime ufak bir inziva arası veriyorum Temmuz'da. Süpervizörümle yeni bir projeye başlıyoruz, hem ona odaklanmak hem de geri kalan zamanda doğada daha fazla zaman geçirmek istiyorum. Ay sonu özetine dek bu blogta olmayacağım.. Hepimize sağlık ve neşe dolu, keyifli bir Temmuz diliyorum!
Yavaşlayarak kendine gelmişsin Ceren. Ne güzel ☺️ Dopamim hazzıyla adını koymuş oldum durumun. Teşekkürler 🙏 Prensesten Mektupları da takip edeceğim elbette, ilgiyle. Kolaylıklar diliyorum.
YanıtlaSilseninle arabada gibiyim şu an :)) umarım yol keyifli geçiyordur! tatil yazıların bende "tranquil" bir ruh hali bıraktı, ben de senin fotoğraflarını 4 gözle bekliyorum :)
Sil"Nedir bu multi-tasking takıntısı, ... Belirli bir zaman zarfında tek bir şey yapmaya odaklanmayı öğrenmeliyim.. "
YanıtlaSilBak nasıl da kendini bilip yazmışsın ve ben de seni gözlediğim üzere "bu kitabı seversin" demiştim. Haydi bakalım, kısmetse kendine rehber olarak, okuyarak bulacaksın sana iyi gelecek yolu. <3
hadi bakalım :) <3
Silyavaşlamayı hepimizin öğrenmesi gerek sanırım. ben de okudukça kitabı ve bu ara bu konuda bir çok video izleyip, podcast dinledikçe "multitasking"in biz insanlara göre olmadığına iyice inandım. kendimi dizginlemeyi öğrenmekle meşgulum şu sıra. bakalım, kıspet :)
Silkolay gelsin canımın içi, temmuz şahane geçsin :)
hep birlikte öğreniyoruz.. ama benim anladığım topyekün yavaşlamak değil de ara sıra gün içine böyle meditatif böyle keyiflik birkaç dakika olsun sağlayabilmek, o zaman hem üretken hem keyifgen olabiliyoruz :) bu arada "nohutlar da hiç pişigen değilmiş" muhteşemdi :)))
SilAh o kadar çok şey yazasım geldi ki... Sohbet edesim gelmiş seninle Ceren'im :) Görüntülü konuşalım bir ara :) Temmuz senin olsun, Ağustos benim olur mu? Öpüyorum kocaman <3 <3 <3
YanıtlaSilSabah aklımdan geçiyordu bir görüntülü konuşallım diye bak :) Müsait olduğunda yazsana!
SilUyanmak istemediğim bir sabah, zar zor kendime geldiğim bir öğlen ve sonra okuduğum bir sen :) Çok hareketli ama çok güzel geçmiş Haziran'ın, dileğim kendini dinlediğin ve çok verimli geçireceğin bir temmuz <3 Yeni blogunun tazeliğini ve başlangıç heyecanını burada öyle güzel hissettim ki bu arada, okumak çok güzel olacak eminim :))
YanıtlaSilTeşekkür ederim Mimoza'cım, umarım öğleden sonran çok daha güzel, akşamın ise mükemmel geçer :) Bazı günler böyle yavaş başlıyor işte....
SilCeren ben geldim sen gidiyorsun :)
YanıtlaSilKaraburun'da bu bayram olamamanın hüznünü yaşıyoruz bizde. 2 yıldır karavanla gidip incirlikoy'da ki yerimize yerleşmiş, kurban bayramını koyda çalışan artık aile gibi olduğumuz Emine ve yanda ki apartmanda yaşayan karı koca yaşlı çiftle kutluyorduk. Sabah karavanımızın kapısını çalıp kahvaltıya kavurma getirirler, bayramlaşır akşamına iade-i ziyaret yapardık. off çok özledim ben de karaburunu. ama artık nasıl gideriz bilmiyorum kiralık evler almış başını gitmiş.
yeni bloguna geçeceğim hemen ama inzivaya çekildim yazmıyorum deme.
İncirliköy yenilenmiş, ufak ağaç kulübeler yapmışlar ve sahile yeni kum dökmüşler. Belediyenin yeri olduğu için hâlâ biraz daha hesaplı fakat ben Zadar'dan sonra çok sinirlendim, tüm sahiller tamamen bedava, şemsiyelikler belediye tarafından sağlanıyor, duş var, soyunma kabini var... Çok mu zor ya bu :( Sahiller herkesindir beach club'ların değil....
SilGiderseniz, Eylenhoca Balçiçeği kadınlarına mutlaka uğra Buket, sen seversin :)
Canım Cerencim, yoğunluğunu şimdi okudum ve mesajını gördüğüm zaman geldi aklıma . Onca hengâme içinde... İyi ki varsın. Sevgiyle kucaklıyorum.
YanıtlaSilGüzelliklere yer vermezsek onca hengame içinde, halimiz nice olur sevgili Klio <3
SilNeşeniz ve enerjiniz resimlerden belli oluyor. Ne hoş birlikte problem yaşamadan tatil geçirmek :) Nazarlardan sakının, kendinize dikkat edin :)
YanıtlaSilÇok teşekkürler dada :) haftaya yine birlikteyiz bu ekiple :)) doyamadık birbirimize.
Silgüzel bir tatil her türlü zorluğa karşı koyabilme gücünü verir. Ne güzel fotolar. Yüzler gülüyor. keyifli olmuş tatiliniz. Sizi bu iki blogda bile takip zordu. Yenisine nasıl yetişeceğiz. Hızınıza enerjinize hayranım
YanıtlaSilYok prenses kısa süreli bir deneme projesi, büyük olasılıkla bir ay sonra "ana gemi"ye yani buraya dönerim ben :)) arada sıkıldıkça yeni bloglar iyi bir soluk oluyor.. yaratıcılık bin, sebat, sabır ve devam sıfır bende :)))
Sil