Çok kültürlülük herkese nasip olabilen bir lüks değil ama kültürel çeşitliliğe yönelik farkındalığın arttırılmasıyla, dünyada bence en berbat, en zararlı insanlık halleri olan ırkçılık, milliyetçilik, "biz ve ötekiler" ayrımlarının bir nebze önüne geçilebileceğine inanıyorum. Bunun da en kolay yollarından biri, farklı gruplara ait insanları kaynaştırmak. Gençleri seyahate özendirmek, merak duygusunu kamçılamak.. Tüm programları internette kolayca bulabilir ve izleyebilirsiniz. DVD'leri de mevcut.
İlk program; aslen yemek kültürü odaklı, Anthony Bourdain "No Reservations". İlk bölümlerde tam bir "aw tanrım, bu ülkelerde de insanlar pirzolanın hasını bulabiliyor mu acaba?" endişesiyle gezen Bourdain, zaman geçtikçe ve özellikle daha el-ayak değmemiş rotalara açıldıkça ve hatta birkaç mide problemi ve bağırsak sorunu yaşadıktan sonra, gayet kallavi bir seyyah oldu diyebilirim. Kendine özgü, bol içki ve sigarayla harmanladığı programın en güzel yanı, gerçekten de genellikle "rezervasyon gerektirmeyen" o şehirde yaşayan insanlar tarafından tercih edilen mekanlara gidiyor oluşu. Programda sadece ülkenin mutfağını değil, Bourdain'in gözünden yaşam tarzını ve önemli seyahat merkezlerini de görme şansı yakalıyorsunuz. Ben de seyahatlerim sırasında birkaç kez bu programda görüp hoşuma giden restoranlara gittiğimi ve Antony Bourdain kadar ilgi ve alaka gördüğümü söylemeliyim.
İkinci önerim, Scott Wilson ve Justin Lukach isimli lise arkadaşı iki Kanadalı gencin hayattan 1 sene çalıp dünyayı gezmeye karar vermesini konu alan bir belgesel; Departures. Tabii hayattan çalınan bu 1 sene çoğu insan için olduğu gibi, onlar için de 2-3 seneye dönüyor ve ortaya güzel bir belgesel fikri çıkıyor. İlk başlarda "aman Grönland'da alkol bulamadık, haftasonumuz mahvoldu" mantığıyla yollara düşen gezgin gençler, yolları turistik rotaların dışına çıktıkça (Kuzey Kore bölümü oldukça ilginç mesela) gezmenin onları eğitmesi sonucunda, ilerleyen dönemlerde oldukça "normal" gençler halini alıyor ve dünya politikasına bir ilgi alaka geliştirmenin dışında, farklılıklara da eleştirmeden, olduğu gibi kabul ederek ve anı yakalayarak yaşamaya ve gezmeye başlıyorlar. Bu gelişimi bölüm bölüm izlemek de, gittikleri enteresan bölgeleri izlemek kadar ilginç. Genellikle havai ve şaşkın halleriyle izleyici üzerinde samimi bir izlenim bırakan seyyahlar, özellikle seyahat sırasında hissettikleri ya da yaşam dönemlerine özgü olaylar, geride bıraktıkları dost ve akrabalar ya da onca yolun ardından kendi içlerinde nelerin değiştiğini yer yer izleyiciyle paylaşıyorlar ve bu da sanırım programın en kendine özgü yanı.
Son önerim ise, dünyadaki en su katılmamış salaklardan biriymiş gibi davranarak, yapımcısı Ricky Gervais tarafından kendisine zorla dünya gezdirilen komedyen Karl Pilkington'ın önümüze serdiği farklı diyarların dizisi An Idiot Abroad. Tipik İngiliz kara mizahı ile dünyadan bi' haber burnu da bir karış havada bir İngiliz'in gözünden dünya serüveni, oldukça eğlenceli ve kendini bölüm ardına bölüm izletiyor. Özellikle Pilkington'un hayatını bir saniye olsun kolaylaştırma niyetinde olmayan Gervais'in yer yer gerçekten acımasız hale gelen "seyahat ödevleri" Pilkington'u olmasa da izleyiciyi oldukça eğlendiriyor ve bir nevi ufkunu açıyor da denebilir.
anthony boudain entelektüel birisine dönüştü valla. bu arada cnn'e de transfer oldu.
YanıtlaSilçok gezmiş ve çok faşist fikirlere sahip biri geldi aklıma. Eee ne demişler anlayana sivrisinek saz. Ben yolculuklarıma imkansızlıklardan dolayı kitaplar yoluyla çıktım. En ideali ikisini de yapabilmek.
YanıtlaSil