16 Mart 2011 Çarşamba

Nükleere Hayır!

Günlerdir medyadan Japonya depremini ve sonrasında yaşanan ve bilimkurgu filmini aratmayan sahneleri takip ediyoruz. Dış basını ve Türk gazetelerini karşılaştırma şansım olduğu için, dehşet içindeyim. Almanya başta olmak üzere, bir çok Avrupa ülkesindeki medya konuyu manşetten verip, halkı bilinçlendirmeye ve hatta eyleme çağırmaya yönelirken; bizim ülkede İ.T'nin vurulması, magazin dünyasındaki son karmaşalar ve Erdoğan'ın gafları vitrinleri süslüyor. Neden böyle, deprem acısını yaşamış bir ülke olarak neden bu kadar vurdum duymaz yaklaşıyoruz?

Ben Türkiye'deki "sansürcülüğün" aldığı boyutları artık görmezden gelemiyorum, halkı başımızın tacı edeceğiz diye ortaya çıkan, eşitliği ve demokrasiyi savunduğunu iddia eden bir partinin de halkı bu kadar aptal yerine koymasına tahammül edemiyorum. Önce youtube, sonra blogspot kapatıldı, bu nedir ya derken; aslında temelde medyamızın ne kadar köle edildiğini gözden kaçırıyoruz sanırım. Her devirde hükümetin adamı yazarlar vardır ama tümden hükümetin adamı medya ancak Orta Doğu ya da Afrika ülkelerindeki diktatörlük rejimlerine yaraşan bir durumdur. Korkarım biz çoktan bu hale gelmişiz, bunu insan ancak dış basını takip edebilme şansı yakalayınca fark ediyor!

Nükleer'e sonuna dek HAYIR! Maliyeti ve sürdürülebilmesi son derece pahalıya patlayan, insan ve çevre sağlığına direkt ve yok edici etkileri olduğu kanıtlanan, 80'lerin modası bu enerji sistemlerini dünyadaki tüm gelişmiş ülkeler bir bir kaldırırken, Türkiye'nin nükleer santral kurma çabasına ve politikacılarımızın konuyu bilmeden anlamadan fıkra gibi yorumlarla (Erdoğan nükleer santrallerdeki riski tüpgaz patlamasına benzetmiş!) geçiştirmesine bir anlam veremiyorum. İşin aslı şudur ki, Türkiye'de yapılması planlanan iki santral için de zemin uygun değildir, planlanan santrallerin biri deprem bölgesi içinde yer almaktadır ve soğutma için kullanılması planlanan deniz suyu gereken düzeyden çok daha sıcaktır. Ülkemiz doğal gaz sistemlerine son derece yakındır, hiç bir riski ve rahatsızlık verici etkisi olmayan rüzgar ve güneş enerjisi için idealdir. Son derece müsrif, odaları ışıl ışıl aydınlatmayı ve elektrikli reklam panolarını kullanmayı seven bir halk olsak dahi, kullandığımız enerji miktarı, gelişmiş ülkelerinkinden son derece azdır ve gereğinden fazla tükettiğimiz enerji düzeyimizi düşürmek için, eğer istersek çeşitli kampanyalar ve bilinçlendirme yöntemleri bulunmaktadır.

Açıkçası şurda yaşadığım iki haftanın sonunda rahatça söyleyebilirim ki, Almanya'da insanlar evlerindeki tek odayı tek 1 ampül ile aydınlatmayı, az enerji kullanmayı bir yaşam felsefesi gibi benimsemiş haldeler. Sadece kendini düşünen bir halk olarak tanıdığımız Almanlar, bizden çok daha fazla gelecek nesilleri düşünüyor ve endişe duyuyorlar. Riskler sansürsüz bir şekilde halka anlatıldığı için, insanlar korkuyor ve gerekli önlemleri kişisel düzeyde alıyor ve gerektiğinde yollara dökülerek hükümete de aldırtıyorlar. Merkel ülkede bulunan santrallerden 7'sinin derhal kapatılması kararını dün onayladı. Benim korkum, bu eski sistemlerin sökülüp Türkiye gibi 3. dünya ülkelerine yollanmasıdır. Bu daha önce karşılaşmadığımız bir durum değil..

Yanıldığımız bir konu, bizim ülkemizde vatandaşın hükümete hesap sormaya hakkı olmaması, hükümetin vatandaşa hizmet için var olduğunun farkına varmamamızdır. Politikacılarımıza hesap sormalıyız, onların bizim kaygılı sorularımızı geçiştirmeye hakları yoktur. İstemediğimiz, çocuklarımızı tehdit edecek enerji sistemlerinden tüm dünya vazgeçerken, bizim ülkemizin politikacılarının ve yatırımcılarının bu demode ve tehlikeli sistemlere kucak açması aptallıktan öte, kötü niyetliliktir.

Bunun için eyleme geçmeliyiz. Bizim ülkemiz çöplük değil, bizim sağlığımız da en az bir Almanın sağlığı kadar değerli!

Biraz daha okuyayım linkleri: http://nukleer.greenpeace.org/?page=blog

2 yorum:

  1. dünyada en çok enerji tüketen ülkeler listesi ile nükleer santral bulunduran ülkeler listesi hemen hemen aynı...

    GP'yi Amerika, Avrupa ve Doğu Asya'daki "büyük" ülkeleri ikna etmeye çalışmaya davet ediyorum zira "temizliğe" Türkiye'den başlanması haksızlık oluyor:)

    YanıtlaSil
  2. henüz atılmamış bir adımın geri alınması daha kolaydır, bunun için uğraşmalıyız.

    YanıtlaSil