21 Şubat 2011 Pazartesi
Kim Kimdir - Bölüm III
Jim Jarmusch "Coffee and Cigarettes" filmini onun için çekmiştir, hem de sabahın 6.30'unda. O erkenden uyanır uyanmaz, taa gecenin geç saatlerine dek, evde bu ikisinin kokusu eksik olmaz. Bir de kitapların, kalemlerin, dosya kağıtlarının.. "Kitle imha silahı olarak; kitle iletişimi" konusunda doçent'tir; "ah o basın bir özgür olsa.." neler neler değişmeyecektir..
Benim gibi, dünyaya ilk totosunu gösterip gülerek, tersten doğmuştur. Bazı huylarımız belki de bu nedenle çok benzer. Mesela burnumuzun dikine gitmemiz, başımızı kesseler aka kara demememiz. Yalnız o benden daha sebatlıdır, daha ince tabiatlıdır, daha cömerttir. Kendiyle çok daha barışıktır, çok daha eğlenceli, muhabbeti çok daha keyiflidir. Akdeniz kadınıdır; sıfırlı derecelerde yanar, haksızlığa hiç gelemez, fikrini heyecanla ve inançla savunur, hakkını koruyamayanın koruyucusudur. Birden alev alır parlar, beş dakika sonra güler, göbek atar. İlkelidir, seçtiği yolda hedefe ulaşmayı bilir, zekidir ve disiplinlidir. Aynı zamanda inanılmaz ölçüde dağınıktır, unutkandır ve karman çormandır. Son yıllarda burnunun tam ucuna takmaya başladığı yakın gözlüğü, beline sardığı şalı, etrafında uçuşan ders notları ve kucağında kedisiyle, filmlerde sıkça gördüğümüz ama öğrencilik hayatımız boyunca ancak bir ya da iki kez karşılaşabildiğimiz sevimli akademiklerden biri olmuştur.
Ailenin en iddiasız aşçısıdır ama en egzotik, en süslü ve son derece lezzetli yemeklerini hep onun sofrasında yemişimdir. Çocukluğumda bana yumurtayı sevdirme görevine bir vatan millet aşkıyla sarıldığı için, bir dönem "korkunç teyze" olarak anıldıysa da, yumurtadan ve genel olarak zorlamalardan vaz geçtiği anda kendisine kanım kaynamış, hayatımın en zor döneminde tüm dünyaya karşı açtığım davada hep yanımda durmuş ve en absürd kararlarımı bile önyargısız ve heyecanla dinlemiş, gökgürültüsünü andıran kahkahasıyla aile meclislerimizin en aranılan zat-ı muhterem'i olmuştur.
Kendisine ait en eski anım, benimle Bursa'daki ilk ve en zorlu yılımda suç ortaklığı içine girmesi ve beni kabus anaokuluna yollamayıp, onun yerine sabah erkenden parka götürmesidir. Ayrıca ailenin en süslü siması olduğu için (evet Türkan Şoray'a benzediği doğrudur) rengarenk rujları, kremler ve nemlendiriciler denizi ve makyaj malzemeleri ve o 70lerden kalma garip sarı peruk (hakikaten ne oldu ona?) çok eğlenceli ve esrarengiz bir oyun dünyası olmuştur benim için. "Kaz ayağını yok etme" hususunda yıllardır verdiği savaş, kendisini kozmetik-estetik dünyasının duayeni haline getirmiş, bu kadar ilgi ve bilgiye rağmen hiç estetik yaptırmamış olması ise ailenin en bilinmezleri-anlaşılmazları arasında ilk sırayı almıştır.
İçtiği 15 milyon 873 bin 629 sigaraya rağmen hala renkli bir sesi vardır ve Karaburun'da yıldızlı bir gecede bize verdiği TSM konseri kulaklarımda çınlamaktadır. Üç kız kardeşin ilki, açık ara en rengarengidir.
...
Bir de üç kız kardeşin sonuncusu vardır. Yani geliş sırasına göre sonuncu ama hassaslıkta, altın kalplilikte, iyilikte ve cömertlikte birinci. Kendisine ailede Ceylan Hanım denir. Öyle nazlı ve su perisi edalıdır ki, bizden çok daha üstün, bambaşka bir alemden geldiğine inanılır. Kimse hakkında kötü konuştuğu duyulmamış, dahası kötü düşünebileceği bile imkan dahilinde olmamıştır. Polyanna gibi herşeyin iyisini görür, güzelini fark eder, bize de gösterir. Hamuru üst-dünyadan çıkmadır, içinde sonsuz bir sevgi ve merhamet vardır. Nerde çocuk görse durup beş dakika sever. Nerde yaşlı görse elinden tutar, paketini taşır, sonsuz bir sevgi seli yaşar ve yaşatır. Bir rivayete göre, Türkiye'de yayalara yol veren son sürücü ünvanına sahiptir.
Ailenin en sulugözüdür; sevinir ağlar, duygulanır ağlar, türk filmine ağlar, çiçek açınca ağlar, kuş geçince ağlar, ağlar babam ağlar (hatta bunu okurken eminim yine ağlar). Çok duygusaldır, çok incedir, çok düşüncelidir. Hiç aklımıza gelmeyen detayları düşünür, herkesi mutlu eder, şu hayatta üzdüğü hiçkimse olmamıştır. Hatta bazen öyle titiz düşünür ve davranır ki, biz onun bu titizliğine kızar, bu kozalak dünyanın birbirinden kaba ve düşüncesiz odunları için kendini yıprattığına üzülürüz.
Ailenin alışveriş konusundaki uzmanıdır, modayı ve magazini yakından takip eder. Renklerden uçuk pembeyi sever, beyaz ve krem tonları da ona çok yakışır. Ela gözlerinin maviş gözkalemi ve pamuk yanaklarına uyumlu kırmızı ruju ünlüdür. Rivayete göre doğuma giderken bile bu ruju sürünmüş, doktor ve hemşirelerce alemin en şık hamile kadını ünvanına ve akabinde biricik oğluna kavuşturulmuştur.
Çiçekleriyle konuşması ünlüdür, tek bir ölü dalı canlandırıp coşturması ve kaktüslere çiçek açtırması da ünlüdür. İnanılmaz güzel yemek yapar, daha da güzel servis eder, tarifleri sadece aileyle değil tüm dünyayla paylaşmak için bir de kitap yazmıştır. Sadece güzel yemeklerin değil, sevginin de paylaştıkça artacağına can-ı gönülden inanır.
Onunla ilgili en eski anım; 2-2.5 yaşlarımdayken, mutfakta kucağında oluşum ve bana "hamsi koydum tavaya da başladi oynamaya" şarkısını söyleyerek tavada cozurdayan hamsileri göstermesidir. Sanırım bu sadece onunla en eski anım değil, aynı zamanda hatırladığım en eski anımdır. Dolayısıyla, belki de beni hayatın ilginç olduğuna, hatırlanmaya değer olduğuna inandıran yegane insandır!
Anne-yarılarımdan bahsettim bugün; ama ancak lafta "yarı"dır kendileri, gerçekte duble-anne gibidirler ikisi de.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder