Cape Town
İlk defa anakara Afrika'sında olmanın heyecanını gizleyemiyorum. Kuzeyler (Akdeniz'e kıyısı olan ülkeler), bana hep sanki Afrika değilmiş gibi gelir. Yollarda gezinen zürafaları, inci dişleriyle bembeyaz gülümseyen siyah yüzleri arıyor gözlerim.. Ama o ne naiflik, ne büyük bir yanılgı; Güney Afrika Cumhuriyeti'ni anakara Afrika'sından sanmak.. Ama bu kent çok modern?!? Türkiye'den çok daha temiz, düzenli ve yaşanılası. Hatta Avrupa'ya bile aşık atacak nitelikte. Şok içindeyim!
Sırt çantamı Woodstock'ta bulunan otele attığım gibi, el-yüz bile yıkamadan kendimi hemen sokaklara atıyorum. Woodstock merkezin biraz dışında ve tüm rehber kitaplarda yazan, geceleri elimi kolumuzu sallaya sallaya her yere giremeyeceğim, girsek de çıkamayacağım. Sanki şehir hava kararınca bir zombi-kente dönüşüyor; üzerlerinde her tür silahı taşıyan ve kullanmaktan çekinmeyen sokak çeteleri ve yılda 6000 cinayet ile, geçen hafta kaçırılıp öldürülen iki turistin haberi beynimde dönüp duruyor.
Şehrin merkezinde, waterfront'da (limanda) güneş batarken renkler muhteşem. Keyfini çıkara çıkara biramı yudumluyor ve insanları izliyorum. Fakat şaşılası şey, etrafta o güzel çikolata yüzlerden eser yok, kent merkezinde herkes beyaz! İklim de o kadar benzer ki, acaba yanlışlıkla Avustralya'ya mı geldim diyorum.
Ertesi sabah erkenden güneşi koskocaman halde tepede yakalayınca, caddelere atıldım. Şu kırmızı turist otobüsleri vardır ya, her kentte.. Ona atladım ve her kuruşuna değdi! Önce tam bir tur yaptım, sonra istediğim duraklarda inip binerek bütün gün şehri, CT'ın simgesi Table Mountain'i ve Camp's Bay'i ezberlercesine gezdim. Zaten şehir ufacık ve düzenli olduğu için insan hemen zihinsel haritasını çiziveriyor. İlk günün izlenimi, CT inanılmaz bir şehir; bi nevi Miami, bi nevi Beverly Hills. İnsanlar okyanusa bakan falezlere kurulu evlerde yaşıyor ve o kadar tembeller ki; evlere çıkmaya merdiven yok, teleferiğe benzeyen dış mekan asansörleri var! Kumsallar bembeyaz, deniz turkuaz.. Aman tanrım, cennetteyim.. Fakat, fazla rüzgarlı ve denizi 12 derecelik bir cennet bu! Ayrıca güneş fark ettirmeden çok fena yakıyor, yoğurt gibi krem sürünmenizi tavsiye ederim.
Ertesi günkü izlenimlerim bundan 180 derece farklı oldu. Sabahtan bir grup turistle birlikte Township'lere, (yani banliyölere) gidiyoruz. Banliyöler, ne yazık ki Cape Town'da yaşayan beyazların görmediği, eğitimli siyahlarının görmek istemediği, suçun kol gezdiği, fakirliğin insanın inanamadığı boyutlarda olduğu kenar mahalleleri. Güvenlik nedeniyle sadece tur gruplarının girmesine izin veriliyor, asla kendi başınıza gitmemelisiniz. Kendi de banliyöden olan rehberimiz anlatıyor: Langa Township 1901'de kurulmuş, amaç hepsi bulaşıcı hastalık taşıdığına inanılan siyah (ve renkli; örneğin asyalılar gibi ne siyah ne beyaz olanlar) insanları şehirden uzaklaştırmak. İnsanlar evlerinden atılmış ve buralara sürülmüş. 1994'ten beri bu insanların "eğitimli"lerini tekrar şehre getirme çabası var ama tabii ki gettoya eğitimin ulaşmaması ve AIDS başta olmak üzere bulaşıcı hastalıkların akılalmaz boyutlarda olması, bu "çaba"ları bilinçli olarak geçersiz kılıyor. Gettodaki yaşam çok ağır, insanlar tek göz barakalarda, cam kırıkları ve çöplerin arasında yaşıyor. Tuvaletler dışarda, kız-erkek tüm çocukların kafası sıfıra vurulmuş ve zıp-zıp zıplayan bitleri görebiliyorsunuz. Çocuklara para vermek yasak, yoksa her gelenden dilenmeye başlayacaklarını söyledi rehberimiz. Kontrast inanılmaz, dün nerdeydik, bugün nerdeyiz.. Dünkü villalar nerde, bugünkü tek göz barakalar nerde.. Banliyöde (göreceli olarak) daha lüks evler de var, iki odası ve tuvaleti olan. Bunlar banliyöde çalışan, eli para gören insanlara ait. Bu insanlar doğdukları yerden ayrılmıyor. Akşam iner ve ben otele dönerken, kontrasttan yorgun gözlerim zonkluyor.
Garden Route
Güney Afrika'nın en manzaralı ve en görülesi yeri, CapeTown ile Port Elizabeth arasında, en güneydeki Ümit Burnu'nu da içine alan yaklaşık 350km'lik bir yol. Kenardaki "babunları beslemeyin, saldırıyorlar" yazıları ile "dikkat penguen çıkabilir" tabelaları arasında kıvrım kıvrım ilerleyen, falezlere ve turkuaz denize paralel, bir çok küçük sahil kasabasından geçen bu yolda, en az bir hafta geçirmenizi öneririm. Yol öyle keyifli ki; birden ovaya iniliyor, kurak kumsallar yola taşmış, sonra tekrar içlere doğru yöneliniyor ve tüm bitki örtüsü yeniden değişiyor. Bu sefer dizi dizi şarap bağları, şirin mandıralar, rüzgar değirmenleri.. Franschoek'te en sevdiğim ağaç - o narin Jacaranda - tüm heybetiyle masmavi açmış, binlercesi, sıra sıra! Bu güzelliğin ortasında birçok otel ve motel de var ama biz kamp kurmayı tercih ediyoruz; bağların birinden aldığımız şarabı açıyoruz, doğayı dinliyoruz. Rüzgar, kurbağalar, sessizlik..
Garden Route bölgesi Port Elizabeth'te sona eriyor ama kuzeydoğuda Mozambik'e kadar takip edebileceğiniz bir kıyı sahili var. Bu sahil bizim Australya'nın güneybatı kıyısına çok benzediği için ilgimizi fazla çekmedi, ayrıca mevsim ve vize koşulları nedeniyle Mozambik ve Zimbabwe'yi es geçerek, Namibya üzerinden Zambiya'ya geçmeye karar verdik. Bu nedenle PortElizabeth'ten ülkenin turist çekmeyen kuzeyine kıvrıldık. Burada kaçırılmaması gereken, Port Elizabeth'e 80km uzakta Addo Milli Parkı'dır. Bu parkta 490 civarında fil yaşıyor ve kendi arabanızla toprak yolda 40km hızla safari yapabiliyorsunuz. Araçtan inmek yasak, çünkü bölgede leopar ve aslanlar da var. 3 saatte 100ün üzerinde fil, bir o kadar da zebra, tavus kuşu, geyik, kunduz, yılan, kaplumbağa, yaban domuzu ve ceylan gördük. Arabayı park edip, kocaman bir fil ailesinin 3mt ilerimizden geçişini izlemek muhteşemdi!
Addo'dan sonra 1.5 günde "1000km'lik dümdüz bir çizgi" diyebileceğim yolu aşarak Güney Afrika'nın en kuzey ve en ölü kenti Uppington'a vardık. Buradan Namibya otobüsleri kalkıyor ve otobüsü beklerken, kentin içinden geçen kavuniçi renkli bir derede zıplaşan kurbağalar izleniyor. Bunun dışında pek bir özelliği olmayan bir ara kent bu.
Genel Bilgiler
Güney Afrika Cumhuriyeti Türklere vize uygulamıyor, ülkelerimiz arasında saat farkı yok. İklimi oldukça yumuşak, fakat güneyde kışlar sert ve bol rüzgarlı geçiyor. Ülkede sıtma riski yok ve CapeTown dışında oldukça güvenli bir ülke. Çadır düşünüyorsanız, konaklamak için kapalı kamp alanlarını tercih etmelisiniz. Son derece modern ve gelişmiş bir ülke olduğu için tüm seyahat ihtiyaçlarınızı karşılayabilir ve modern ulaşım araçlarını kullanarak sorunsuz ve keyifli yolculuklar yapabilirsiniz. Uçak biletiniz dışında, konaklama, yeme içme ve ören yerleri girişleri dahil günlük kişisel harcamalarınız 50-70 Euro dolayında olacaktır.
Ayrıntılı bilgi ve seyahat günlüğüm için: http://cerenmus.travellerspoint.com/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder