17 Aralık 2013 Salı

Pencereden bakmak

Ananemi çok sık düşünüyorum. Yokluğu, hiç beklemediğim bir anda suratıma çarpan bir tokat gibi.. Hayatın ufacık detaylarında, aklıma birden geliveren ayrıntılarında, hiç ummadığım bir noktada yakalıyor beni O'nun ardından başlayan ıssızlık hissi. Sevdiğimiz birini yitirdiğimizde; dünya biraz daha yalnızlaşıyor, ıssızlaşıyor, sessiz bir hal alıyor sanki. Ani bastıran bir yağmurdan önceki o karanlık anda, kuşların ötüşünün birden kesilmesi gibi. Dolunaylı bir gecede bulutların ayın pırıltısını birden örtmesi gibi. Sonsuz bir denizin orta yerinde gözlerimden dökülen birkaç damla yaş gibi.

Bu sabah okuduğum kitapta hoşuma giden bir betimleme vardı. Yaşlı bir kadının evine giden ergen bir kız, bazen hiç konuşmadan pencereden dışarıya baktıklarını anlatıyor. Yaşlı ve genç iki kadın, tamamen kendi düşüncelerinin arasında, sessizliği paylaşıyorlar. Pencereden bakmak, sessizce oturup pencereden bakmak, yaşlı bir kadınla genç bir kızın beraberce, sessizce oturup pencereden bakması..

Ananemin Ankara'daki evinin köşe odasında pencerenin yanında bir koltuk vardır, aslında iki tane tekli koltuk vardır, yanyana dururlar. Biri tam pencereye bitişiktir, diğeri de ona bitişiktir. Önlerinde bir sehpa vardır. Üstünde ananemin her gün takip ettiği gazetesi ve ekleri katlanmış durur, en üstte de yakın gözlüğü. Ananem her sabah, ince ince, köşe yazılarına dek okur o gazeteyi. Saat 11'de kahvesini alır eline, gazetesini açar, arada pencereden bakar. Ben Tunalı'ya gittiysem, o pencerenin önünden el sallar bana, gelirken çoğu zaman mis gibi kokan nergisler getiririm ona. Hep pencereyi açar, dirseklerini pervazlara koyar, "nerdesin sen?! saat kaç oldu" der gibi gülerek bakar. Sonra el sallarız birbirimize, ben eve doğru yürürken, O da kapının otomatına basmaya içeri doğru yürümeye başlar. Bazen sıcacık çıtır Ankara simidi almışımdır, çayı hazırdır, üç beş kahvaltılık çıkarır, o sehpada bir beş çayı ziyafeti çekeriz. Bembeyaz örtüsünü sermiştir; O pencerenin hemen yanındaki koltukta, ben karşısında pufta, ya da hemen alının üzerinde dizimin üstünde. "Üşüteceksin! Oturma halıya" der. "Ben böyle rahatım anane yaaa, karışma!" derim. Gülüşürüz..

Rüyalarımda gün aşırı görüyorum o evi, o koltukları, bazen ananemi, bazen öylesine ıssız, loş.. Ananemin Ankara'daki evi, O'nsuz.. Yalnız.. O pencereden hiç el sallayamayacak, ben ona hiç nergis getiremeyeceğim. Beraber oturup, sessizce, pencereden bakamayacağız hiç. Ananemsiz herşey eksik, herşey ıssız..

8 yorum:

  1. Hüngür hüngür ağlatacak kadar ....olmuş. Başlarken dedim, ne kadar çok görüyorum anneannemi rüyalarımda.. Sen de öyle bitirmişsin.. Ergen kızın elinde çıtır mercimekliler, camda bekleyen anneanne, otomata basmak için yürüdüğü yol bile aynı sanki evin içinde. Hiçbir şey bu kadar çaresizce dokunmamıştı Cerenmus,

    YanıtlaSil
  2. Hiç yakınımı kaybetmedim. Ama nasıl bir boşluk yaratacağını az çok tahmin edebiliyorum. Zaten kaç kişi var ki hayatımızda, gerçekten değerli olan. Onların yokluğu iyice ıssızlaştırır eminim :(

    YanıtlaSil
  3. Ceren'cim özlemini o kadar güzel dile getirmişsin ki ben bile özledim ananneni. Babamı kaybettiğimde blogger arkadaşımın bana dediği gibi en azından beraber bir şeyler yaşamışsınız. Hatıraların var. Ben anannemi hiç tanımadım. Dedelerimi de. İsterdim böyle bir anannnem olsun. Diğer yandan, onun gözünden seni düşündüm. Kimbilir ne mutlu olmuştur kendisine nergis getiren bir torunu var diye. Hangi ananne istemez ki senin gibi torun.

    YanıtlaSil
  4. önce ananem dedem sonra annem babam vs hepsi ölünce ( belki ben de önce ölebilirim) o zaman hayati uzaktan uzaktan kacirmis olma ihtimali düsüncesi yalnizlastiriyor beni simdiden. bu noktada keske alman ekolüyle yetisseydim diyorum. cidden. bireyselligin dibine vuraydik hele... üstümüzde siyah yas giysileri, yüzümüzde huzurlu ve mutlu bir gülümseme... ( ya da bana öyle geldi...)

    YanıtlaSil
  5. öyle kendime benzettim ki.. ben de çok özlüyorum. ilginçtir dedemlerden çok
    onu rüyalarımda çok görüyorum. hep onun evinde, bahçede.. yazınla dağıldım..

    YanıtlaSil
  6. Sabahları hiçbir şey yokmuş gibi uyanıyorum; sonra gün ortasında, herhangi bir anda aniden aklıma geliyor babamın artık bu dünyada olmadığı, artık onu telefonla arayıp sesini duyamayacağım, fotoğrafları ve eski videolar dışında onu göremeyeceğim gerçeği, balkon masasında duran notları, dolaptaki gözlüğü... ve işte o an hakkaten cır cır öten ağustosböcekleri birdenbire susmuş gibi oluyor. Öyle kötü oluyorum ki. Özlem çok zor.

    Yazın da beni böyle yaptı demin işte, dünyamız onlarsız daha ıssız ne yazık ki. Anneannene olan özlemini çok iyi anlıyorum, her gidenle çocukluğumuzun da bir kısmı gidiyor. Anneannenle olan güzel anılarını sakla, kızına da anlat Ceren'cim.

    YanıtlaSil
  7. Hepinizi kucaklıyorum.. Teşekkür ederim yorumlarınız için, belki dünya ıssızlaşıyor ama yine de çok sevi(ni)lecek derecede kalabalık da.

    YanıtlaSil
  8. Bu anılar bana da çok tanıdık geldi ve sıcacıklar. Ben de babaannemle ilgili anılarımı sanki dün oradaymışçasına hatırlıyorum çoğu zaman. Bazen onun pişirdiği kurabiyelerin kokusuyla uyanıyorum. Ölmekten çok korkardı babaannem acaba diyorum hep ölürken de gerçekten öyle korktu mu? Çünkü hiç vedalaşamadık onunla gözlerimin içine beni göremiyormuşçasına tuhaf bakmıştı ve ben ona öldükten sonra ondan korkarcasına bakmıştım, içimde kaldı. Keşke ölümler hiç olmasa. Anılarımızda yaşadıkları gibi hayatlarına devam edebilseler. Oysa ne çok şey var onunla yapmak, yaşamak istediğim hala. Umarım hepsi huzur içindedirler, tüm kaybettiklerimiz, sevdiğimiz, ayrı düştüklerimiz.

    YanıtlaSil