Şeytanlarımla cenge, kaldığımız yerden devam.
İkinci gün; yol beni susuzlukla sınadı. Haritamda görünen çeşmelerin hiçbiri çalışmıyordu ve çantamda taşıdığım bir litre suyu, güneşli havada birkaç saat içinde tüketmiştim. Dilim damağıma yapışmış, gözlerim çalılıkların yenebilir meyvelerini aramaktan yorgun, toprak yolda saatlerce tek bir tanrı kulu görmemekten bitkindi.
İşte tam o sırada, ıssızlığın ortasında, dört yanımdaki yeşille kontrast, kavuniçi bir şey dikkatimi çekti. Kocaman - ama hakikaten kocaman, resmen iri bir portakal büyüklüğünde - bir mandalina duruyordu yerde! Gözlerime inanamadım! Etrafta mandalina ağacı yoktu. Meyveye dokundum, diri ve tazeydi! Nasıl kabuklarını soyup eme eme içtiğimi yediğimi anlatamam….
Bu evrenin bana ikinci hediyesiydi. İlk gün bir çoban, ikinci günse gökten bir mandalina yollanmıştı! Belki de yoldan geçen mandalina dolu bir traktör, ufak bir taşa çarpıp tökezlemiş, o sırada bu kocaman mandalina traktörün ardından düşüvermişti? Fakat ben ona değil de bir koruyucu meleğim olduğuna inanmayı tercih ettim..
Ve devam ettim. Yürümeye. Düşünm…emeye! Daha doğrusu, düşünememeye!
Bu yolu yürürken sürekli düşüneceğimi sanmıştım; uzun zamandır içimde biriktirdiğim her şeyi, ince ince yola yatırıp didik didik edeceğimi.. Ama hiç de öyle olmadı! Ne hazırladığım müzik listelerimi dinleyebildim, ne de yürürken kesin aklıma gelir dediğim konuları düşündüm. Açık söyleyeyim, hiçbir şey düşünmedim çoğu zaman; sadece düşmemek için yürüdüğüm yola baktım, göğe baktım, aşağıdaki vadilere, ufukla birleşen denize, yoluma çıkan yabani çiçeklere..
Dahası kokladım, dinledim, ben doğaya doğa da bana dokundu, dikenler kollarımı çizdi, otlar saçlarıma yapıştı. Su gibi terledim, leş gibi koktum, çamur içinde kaldım. Sonra buz gibi bir çeşmede elimi yüzümü yıkadım, yeniden insana döndüm..
Hiç yürümediğim yollardan geçtim; sadece fiziksel anlamda değil, içsel anlamda da, sınırlarımı zorladım.
Ve güneşin altında, tam olarak nereye varacağımı bilmeksizin - sadece umarak - yürürken, birden şunu anladım: Ben yürümüyordum, tam şu anda iki numaralı şeytanımla vuruşmaktaydım!
Gözgöze geldik. O bana yıllardır “hedefini belirle, ne olursa olsun bu hedefe ulaşmak zorundasın” diyen Sonuç Odaklı Şeytan’ın ta kendisiydi! Yıllardır bu şeytan bana gerek anneliğimde “öyle davranırsan ilerde şöyle berbat bir yetişkin olur, sakın ha! Her davranışının 10-20 sene sonraki etkisini düşün”leri basan, günlük hayatımda “planın ne, plan yap, sonuç ne olacak, hedefini belirle” diyip duran, devamlı “hayatının sonunda nasıl biri olacaksın, yaşamının sonunda anlamlı bir yaşam yaşamış olacak mısın?” diye soran, beni sürekli ideallerimdeki hedeflere ulaştırmaya çalışan şeytandı! Tanıdım onu!
Ve bu yolda hiç fark etmeden, hiç uğraşmadan, ne kadar kolay bir şekilde bu şeytanı alt etmekteydim! Tek yaptığım, gelecekteki belirsiz bir sonuca değil şu an yaşamakta olduğum sürece odaklanmak, sadece tüm duyularımla tam yaşadığım anın içinde bulunmaktı! Düşünmemek, sadece yaşadıklarımın ayırdına varmak.. Bu kadar basit miydi yahu? Yıllardır uğraşıp başaramadığım şeyi, hiç düşünmeden yapıyor olmak!
Evet bu kadar basitti! Bir adım, bir adım daha, köşedeki taşın solundan geç, dikenin üstünden atla, bu taş nemli gibi, kayabilir dikkat et. Nereye ne zaman varacağını değil, yolun güzelliğini düşün..
Ve o an sevgili blogcuğum; bu yola bir planla çıkmış olmam, bir varış noktası belirlemiş olmam bile anlamsız geldi. O an dedim ki; bitirmesen ne olacak, bu kadar keyf alırken, sakin, sessiz, tekbaşına yürürken duyduğun his senin amacın.. Hayat da böyle değil mi; sadece yürü, çevrende olan bitene bak, kokuları duyumsa, deneyimleri biriktir, tanıdığın insanlara nazik davran, ilgi duy. Sonuçta varacağın nokta değil, yolda yaşayacaklarındır; hayatının / yolunun anlamı..
Heheyt be blog. Oluyor oluyor.. Oluyorum :)
Bir sonraki maceramızda: her bulduğun dağ çileğini yememenin önemi, köy meydanı fobisi, titreten köpek maceramız veeeee “Hatice’ninki aşksa bizimki ne?” sorunsalıyla karşınızdayım. Israrrrrrla bekleyiniz ;)
Hamiş. Videoları yükledim ama görünüyor mu acaba, göremeyen varsa söyleyebilir mi?
İkisi de görünüyor:) Keyifli vakitler:)
YanıtlaSilÇok teşekkürler :)
SilGüzel yerler, güzel tecrübeler.
YanıtlaSil:)
SilBence kesin bir koruyucu melek var, mandalina taşıyan bir kamyondan düşmüş olsa bile onu koruyucu melek düşürmüştür 🥰 sen yine de koruyucu meleğin bugün işi çıkabilir diye düşünerek kendine dikkat et tatlım, yanına meyve al, tehlikeli yerlere girme 😘
YanıtlaSilHihi zaten o da sınırına ulaştı. Çoban mandalina derken bu bölgede başka opsiyon da kalmadı yani :)))
SilVideolar görünüyor. Kaçırdım başını sanırım; bu yürüyüş yolu yazın mı aşıldı acaba?
YanıtlaSilBüyük bir cesaret, kutluyorum kesinlikle.
Tam aklımdan ben en çok karşıma köpek çıkarsa diye korkarım diyecektim ki çıkmış:)
Hayır bu hafta aşıyorum, hâlâ devam ediyorum yola. Hava sıcacık canım İzmir…
SilKöpekten korkuyorsanız mümkün değil, çok köpek var gerçekten :/
Tahmin ederim.
SilBu dünyaya fazlasın ne diyeyim:) Sona saklıyorum şimdilik biriktirdiğim yorumları. Hımmmm Hatice, o gün buldum ve bayıldım, bir bakalım sorunsala tabii ki... bir iki kelam çıkar belki:)
YanıtlaSil:)) vallahi dünya küçük!
SilHatice ile Ali oooof of ;)
Başkasının da aklına gelecektir ama ben buradan yazmış olayım. Doğa için çal'ın versiyonuyla, Uzun İnce bir Yoldayım gelsin sana bakalım!
YanıtlaSilYa bişi diycem, bloğuna sadece bilgisayardan yorum yapabildiğim için vallahi özledim! Eve gider gitmez seri yorumlama yapıcam ;)
SilGerçekten uzun ve ince bir yol oldu!
Off off şeytan savma yürüyüşü olmuş mimas yürüyüşü :)) Kalbim heyecanla seni izliyor. <3
YanıtlaSilAzzzz sonra ;)))
SilCerencim hayanlıkla takip ediyorum. Mandalina perileri hep yanında olsun canım...
YanıtlaSilAmin amin :)
SilYürüyüşlerimde bir şeyler düşünmek istemem. imkanı olsa
YanıtlaSilbomboş bir kafayla yalnızca görmek ve fazla anlam yüklemeden yürümek isterim. ama olmaz. öyle çok şey gelir ki aklıma, kendimi bombalıyorum gibi gelir. çok yoruluyorum yürüyüş yaparken.
Benim kafa çok dolmuştu, sanıyordum ki yürürken düşünür çözerim ama vallahi aklıma bile gelmedi bir çok dert tasa. İnsan güneş altında yürürken belki de sorunlarının yarısı otomatik çözülüyor..
SilNormalde yürürken ben de senin gibi düşünürüm hatta buna “ayaklarımla düşünmek” demiştim. Ama sanırım yol uzun ve zorlu olunca insan farklı bir ruh haline bürünüyor..
Plan yap diyenin kafasına kazma kürekle iyi vursaydın bence emin olmak lazım hortlamayacağına😅
YanıtlaSilAnlaşılan bir yürüyüş de bana lazım…
Zevkle okuyorum 💜
Hahaha evet ya! Keain hortlayacak ama önlemimi aldım onu son yazıda anlatacağım ;)
SilKesinlikle lazım!
Yeni yerlerde olunca insanın aklına eskileri evirip çevirip düşünmek gelmiyor sanırım, o aynı yerde dolanıp dururken oluyor.
YanıtlaSilTabii ki koruyucu melekten geldi o mandalina.
Heyecan ve mutlulukla devamını bekliyorum.
Hem de kocaman, dünyadışı bir meyveydi sanki ya! :)
SilŞu yukarıdan üçüncü fotoğraftaki çiçek, doğal ortamında bir sıklamen gibi duruyor. :)
YanıtlaSilMandalina perilerin hep senin bir adım önünden gitsin ve yolunu açık etsin, C.'ciğim. :)
Bana da öyle geldi! Çünkü soğanlı bir bitkiydi o da. Önünde durup uzun uzun inceledim. Fotoğrafını çektim kızıma :)
SilVallahi bravo Ceren iyi cesaret. Bitirdiğinde kilo vermiş olursun bence böyle dağ tepe. Isterim yapmayı ama kesinlikle yalnız yapamam. Devam azimli güzel kız. Hülya
YanıtlaSilKilo fazlam yok yahu :)) Var mı? :)) Bak şimdi...
Sil0 beden, gordüm söyuyorum 😀
Sil:))) kore yemeklerinden, sevinçteki crumble'lardan sonra bi göbecik çıkardım yalan yok..
SilKesinlikle buna kimse inanmasın, çünkü yenen herşeyin o yürüyüşlerle bedene tutunması epi topu 1 saat :D
SilYa valla her gün yürümek işim olsa keşke...... Sadece bedenen değil ruhen de hiç birşey tutulmuyor ki!
Sil