3 Ocak 2025 Cuma

Erdal

Bugün ailecek kayağa gittik. Oldukça keyifli bir gün geçirdik. Burada coğrafya nedeniyle çoğu insan kayak yapar, çocuklarımız 3 yaşında başlarlar kayağa. Bu sıradan bir durumdur; pahalı kıyafetlerle, ekipmanla falan sağa sola hava basılan bir zengin sporu değildir kayak.. Olması gerektiği gibi, orta direk herhangi bir ailenin karşılayabileceği masraflara malolur, insanlar da gerçekten "eğlenmek" ve "tertemiz dağ havasında vücutlarını çalıştırmak" için yaparlar bu sporu. Diğer sporlar gibi.

Bizim ülkede kayak maalesef; hali vakti yerinde insanların yaptığı bir spor dalı diye düşünülür genellikle ve bu da (yine maalesef) genelde doğru bir düşüncedir. Özellikle benim çocukluk ve gençliğimde, yani 90'larda kayak, Bursa'da bile herkesin harcı olmayan, oldukça masraflı bir spor dalıydı.. Amaç genelde spor yapmak değil, kayak yapıyor olmak haliyle sağa sola hava atmaktı. Kayak yapanların çoğu ancak karsapanı kayar, günün çoğunu Uludağ tepesindeki açık hava barlarında sıcak şarap içerek, sucuk cızlatarak falan geçirirdi. Birkaç otel vardı, aileler orada laklak yapar, çocuklar birkaç saat özel ders alır, bunun adı da "spor yaptık" olurdu. 

Sonra bir de benim gibi daha şanslı olanlar vardı. Ailem devlet memuru, okumuş yazmış insanlardı. Kendileri kayak yapmasalar da, beni küçük yaşımdan itibaren devlet bünyesindeki DSİ kamplarına yolladılar ve gerçekten bir sporcu ahlakıyla disiplinli ortamlarda, ileri düzeyde kayak öğrenmemi, ekiplere girmemi sağladılar. Bugün bu tür kamplar var mıdır, emin değilim. Devlet bünyesindeki kamplara çocuğumu yatılı göndermek ister miyim, ondan hiç emin değilim.. 

Fakat 90'ların DSİ yatılı kayak kampları, anlatsam roman olur denecek türde, değişik bir ortamdı. Ara tatilde ve bazı haftasonları bir araya gelir, takımca müsabakalara yönelik çalışırdık. Bu kamplarda genelde üst orta düzey aile çocukları olurdu ve özellikle küçük yaş kampları çok programlı, kontrollü ve sıkıydı. Antrenörler aşırı başarı odaklı, milli takıma sporcu yetiştirme amaçlı çalışırlardı. Uzun saatler boyu bize kök söktürür, kendi sakalları buz tutana, bizim de parmaklarımız donana dek çalıştırırlardı. Yaşımız büyüdükçe ve ergenliğe de girince, bir tür "ekip ruhu" kazanmış ve tabii sistemi lastik gibi esnetmenin, artık yıllardır tanıdığımız hocaların "yumuşak noktalarını" bulmanın ustası olmuştuk. Sistem bir kez esnedi mi don lastiği misali, bilirsin işte.... :) Tüm gün kayaktan sonra, gece hepbirlikte dışarı çıkar, aramızda kimse 18+ olmasa bile “yaşasın 90’lar” karaciğeri haşat edecek ölçüde alkol alır, otlar, sigaralar elden ele dolaşır sonra da tertemiz dağ havası ve ergenlik ateşiyle, sabaha karşı girdiğimiz yataklardan sabahın köründe uykumuzu almış vaziyette kalkar, idmana giderdik. Gün boyu kayak, gece alemler... Sözümona, böyle yetişiyor milli sporcular.. Antrenörlere de kızma, onlar ne yapsın, çoğumuzun babası nüfuzlu.. 

Biz böyleyken, bir de yurdumuzun çeşitli dağlık yörelerinden gelen, sporcu çocuklar olurdu aramızda. Genelde fakir ailelerden gelen fakat sporda yetenekli bulunup devlet bursuyla özel yetiştirilen bu ufacık çocuklar, her kış müsabakalarda biz Bursa ve İstanbullu "zengin bebelerini" ezer geçerlerdi. Buna hiç yerinmedim, aksine gizliden gizliye hep onlar kazansın istedim ve onlar kazandıkça hep mutlu oldum, çünkü onlar bu motivasyonu bizimkilerden daha iyi kullanıyor ve çok daha güzel bir şeylere dönüştürüyordu.. Biz senede bir yapılan milli müsabakaların dışında, aramızda Vakkorama yarışları falan düzenliyor, körler sağırlar birbirini ağırlar, herkese birer madalya, geçinip gidiyorduk zaten... Fakat bu çocuklar bazen ülkemizi yurtdışı müsabakalarda temsil ediyordu ve onlar için bu çok büyük bir deneyim ve ileriki hayatları için de çok önemli bir yatırımdı elbette. 

Bu çocuklardan birini asla unutamıyorum: Erdal.

Erdal Erzurum'luydu ve o kış ekibiyle birlikte DSİ'de benim de içinde bulunduğum kayak takımının kampına denk gelmişlerdi. Sabah takımlar birbirinden ayrı olduğu için, kahvaltıdan akşam yemeğine dek görmezdik onları. Benzer saatlerde benzer pistlerde olurduk ama dikkat bile etmezdik, antrenörler bize bir tek pistte laf geçirebilirlerdi ve çok sıkıydılar. Gece ne kadar Frankeştayn da olsak, gündüz pistte insan gibi davranmamız gerekiyordu ve davrandırtırlardı. Ne babanın nüfuzu derlerdi, ne kara gözün kaşın, sporcuydun pistte, küfür de yerdin beceremeyince, hatta hocanın dediğinden çıkarsan kayak butonu kıçına bacağına nerene denk gelirse.. Tam bir "eti senin kemiği benim" durumları.. Hatta bazı hocaların kendilerine göre ceza türleri olurdu; bir önceki gece ot kokusu aldılarsa, ertesi gün hiçbirimizin kaymak istemediği dik ve buz gibi rüzgarlı pistlere çıkartırlardı. Sözsüz bir cezaydı bu, veren de alan da nedenini bilirdi. Sorgulanmazdı. 

Erdal ve ekibi bizden uzak dururdu durmasına ama bir gece iş değişti. Ne oldu bilmiyorum Erdal bizle çıktı, gruptaki zengin p.çi oğlanlardan birinin oyununa gelip (ve tabii ısmarlama alkole hangi 15 yaş çocuğu hayır diyebilir) oldukça fazla içti, alışkın olmadığı için kendini kaybetti, gece kampa girerken antrenörlerden birine yakalandı ve ertesi sabah erkenden tasını tarağını toplayıp kamptan atıldı. Erzurum'a nasıl döndürüldü ne yaptı bilmiyorum ama kayakta milli olma hayali o gün orada bitti o çocuk için. Ve bizim ekip bunu hiç umursamadı bile.. Kendi suçu, biz zorla mı içirdik, içemeyecekse gelmeseydi dediler, geçtiler.

Belki onun da suçu vardı doğru. Bence ona onca birayı ısmarlayan babadan yana kodaman çocuğun daha büyük suçu vardı. Ama en büyük suç bence toplumun sosyo-ekonomik anlamda bu denli birbirinden uçurumlu olduğu bu aşağılık, pis sistemdeydi. O yaşımda bunu bir ben mi gördüm, onca antrenör, onca yetişkin bunu neden görmedi, gördüyse sesini çıkartmadı bilmiyorum ve buna bugün bile öfke duyuyorum. O ekiple birkaç sene daha gittim geldim o kamplara, iş daha da çığrından çıktı ve sonunda bir antrenör hepimizi çok geçerli bir mazeretle kovdu ve bence çok ama çok iyi etti.. Kayak "kariyeri" sona eren bizim zengin çocuklar buna omuz silkip geçtiler. Hiçbirimiz doğrudan etkilenmedik. Yeni bir ekip kuruldu, yeni milliler seçildi, her şey olduğu gibi devam etti. O çocuklar arasında bugün Türkiye'nin büyük firmalarının CEO'ları, üst düzey yöneticileri, iyi bir müzisyen, birkaç oyuncu falan var, hepsinin tuzu gördüğüm kadarıyla gayet kuru. İki üç tanesi dışında hiçbiriyle görüşmedim, görüşmüyorum, görüşmem...

Peki Erdal ne oldu? Bilmiyorum...... Bilmeye korktum yıllarca. Olan bitende benim direkt suçum olmasa da (o gece şans eseri o ekip içinde yer almamış, otelde kalmış ve Erdal'la çıkıp içmemiş de olsam) yine de üzerimde bir suçluluk duygusu kaldı nedense, adaletsizlik hissettiğim için, öyle insanlarla birlikte bir "ekip" olarak anıldığım için..  O nedenle, bir kaç sene sonra ekip olarak "kovulduğumuzda" içten içe bir "oh" çektim, "oh" dedim, "adalet yerini buldu......"

Erdal'ın soyadını öğrenmeye bile tenezzül etmediğim için, onu bulma şansım yok. Belki bir yerde başarılı, mutludur. Belki de değildir. Belki antrenör haklıdır, eğer sporcu olmak istiyorsa her yönüyle dikkatli olacaktı, sağa sola kanmayacaktı, bu tamamen kendi hatasıydı... Bunu defalarca duyduğum halde nedense kabul edemiyorum. 15 yaşında bir çocuk için sınırlar bu kadar sert olmamalıydı bence...

30 sene öncede kalan olaylar. Umarım Erdal için bu olanlar daha "hayırlı" bir şeylere vesile olmuştur, mutludur, başarılıdır.... Umut ediyorum.. Pandora'nın Kutusu bir defa açıldıysa, elimizde bir tek bu "umut" kalıyor işte....

Bugün çocuklarımla ve eşimle neşe içinde kayarken, aklıma geldi ve umarım o da çocuklarıyla böyle neşe içinde kayıyordur diye düşündüm.. Umarım.

36 yorum:

  1. iyi ki hiç kayak kampına gitmedim.yoksa erdal için çok üzülürdüm.erdal mutlu yaşamayı hakediyor:)

    YanıtlaSil
  2. Sadece C.' den " Yaşamın Derin Tortusu" muhteşem bir yazı okudum. Onun yazmasından yaklaşık 6 saat sonra. İyi ki okumuşum bu neredeyse 100 kitap okumaya bedel yazıyı...
    Hayatımda hiç kayak yapmadım. İstesem gençlik yıllarımın bir döneminde belki yapabilirdim ama hiç heves etmedim. Ata binmeyi, bisiklet sürebilmeyi çok isterdim. Fazla kontrolcü oluşumdan mı, kendin güvende hissetmek istemenin bir yansıması mı, bilemiyorum. Çok istediğim o sporlara da (aslında spordan çok daha fazla birer etkinlik.) girişemedim.
    Bu harika yazıyı (öykü demek daha gerçekçi ) ben yazsaydım, inan aynı duygu ve düşüncelerle yazardım değerli genç arkadaşım. Yolunu bulup akamayan sular gibi; nice yetenekli çocuk ya da gençler harcanıyor.
    Keşke bu yazını sadece kayakçılar değil, tüm sporcular, antrenörler. yöneticiler, ana-babalar... okuyabilselerdi.
    Son iki paragrafına içtenlikle katılıyorum. Umarım...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eğitim çok değişti canım öğretmenim ve iyi yönde değil gördüğüm kadarıyla. Ama sadece Türkiye değil, kızım şehrin en iyi okullarından birine gidiyor ve yine eğitimcilerin bazıları çok sorunlu, kızım hassas bir çocuk öğretmenini mutlaka sevmesi gerekiyor o dersi öğrenebilmesi için, baya zorlanıyor bu yılın başından beri, bakalım umarım alışır.. Burada özel okul yok, daha doğrusu 1-2 tane var ama almancası ana dili olmayan yabancı çocukları gidiyor genelde ve aslında genel anlamda "daha başarısız çocuklar" diye de damgalanıyorlar. Üstelik bazı göçmen aileler "aman özel okul olsun, özel davranılır" mantığıyla geldikleri için yazık boşuna para harcıyorlar ve daha kötü bir eğitim alıyor çocukları. Bu bana ilk zamanlarda çok tuhaf gelmişti, "iyi"yi anca parayla alabildiğimiz için, sistem ayarlarım böyle gelişmiş aklım almamıştı hem para veriyorsun hem özel deniyor hem devlet sisteminden daha kötü, devlete giremeyen çocuklar özel okula giriyor, bu nasıl olabilir.... Sonra aklıma 80-90'ların Türkiyesi geldi, çok şey kötüydü ama sanırım eğitim sistemi daha iyiydi benim zamanımda çünkü biz "devlete ait" iyi liseler için (iyi anadolu liseleri, fen liseleriydi bunlar) sınavlarda çok iyi notlar almak zorundaydık.. Özele ancak bu sınavları başaramayanlar giderdi... Nasıl da 20-30 senede bu kadar ters dönebildi bu sistem ve biz bunu nasıl "normalleştirdik" şaştım kaldım....

      Sil
  3. Fotoğraflar ancak bu kadar güzel ve etkileyici seçilebilirdi.
    Seni ve o ustaları yürekten kutluyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ben de sevdim bu unsplash güzel bir platform

      Sil
  4. Güzel yürekli arkadaşım benim. İçimizde hep böyle, doğrudan etkimizin olmadığı, ama vicdan azabı çektiğimiz hikayeler oluyor değil mi, bizi yoran...Erdal, dilerim ki, kendine yeni bir yol çizmiş, ve orada daha mutlu ve daha başarılı olmuştur.
    babam, beni okula yolcularken "hayırlı muvaffakiyetler dilerim" derdi, gülerdim, anlamsız gelirdi başarının hayırlısı mı olurmuş diye. oysa oluyor elbet.belki onun için de bu başarısızlık hayırlı olmuştur. kendine daha iyi bir yol çizmiştir.
    öperim seni. tatilin keyfini çıkar :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya evet... Hoş bizim gibiler genel dünya ideolojisi için de vicdan azabı çekmeyi başarıyor ya :))
      Hakikaten başarının da hayırlısı oluyor, bazı başarısızlıklar başarıdan daha da hayırlı oluyor. Rumi'nin bir sözüdür ya "olursa bir yol, olmazsa bin yol açılır", çok sevdiğim ve hayalkırıklığı yaşadığımda hep kendime hatırlattığım bir cümledir.

      Sil
  5. O kadar bir yazıydı ki, ne yorum yapsam eksik kalır. Sınıf farkını bu kadar genç yaşta fark etmeniz, o yaşanılan kamp zamanları, ergenlik ateşinin yaptırdıkları, spor disiplini edinmenin önemi, sadece işini yapıp psikolojiden anlamayan eğitmenler, sonra fotoğrafların güzelliği, kar özlemimin depreşmesi... Yıllar içinde ülkemizin geldiği nokta...
    Ne diyeyim iyi ki varsın Sevgili C, iyi ki yazıyorsun...
    Sevgilerimle 🥰🌺

    YanıtlaSil
  6. Senin kalbinin ince ayarlı hassas terazisi o zamandan devredeymiş, bazı şeyler doğuştan..Erdal hangi hikayede hangi rollerde var olmaya devam etmiştir bilemeyiz, kim bilir bu hikayeyi o nasıl anlatıyor kendine..şundan şüphem yok ki o da herkes gibi olacağı şeyi oldu..bütün olanlar buna hizmet etti..dileriz iyidir muhtemelen de iyidir..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ooo kum çocuk şimdi seninle birer çay alıp karşılıklı "kader çizgisi" ve "aktif rol" konusunu şöööyle bir deşebilseydik ince ince.... :)

      Sil
  7. Hiç denemesim umarım bir gün kayak yaparım🥰😎

    YanıtlaSil
  8. Ceren ne güzel anlatmışsın! Hayatımızın bir yerlerinde Erdallarla karşılıyoruz ve o karşılaşma durumlarında yaptıklarımızı ya da yapmadıklarımızı da taşıyoruz galiba... Ve evet ben de Hollanda'ya taşınalı 2 sene geçti ve sürekli bize lüks görünen şeylerin burda çok erişilebilir ve herkes için yapılabilir-ulaşılabilir olmasına şaşırıyorum hala...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet tuhaf bir duygu bu.. Özgürlük eşitlik dedikleri şey..

      Sil
  9. İşte bazı anlar, geçmişten öyle kuvvetli anılar getiriyor ki... Resmen flashback.. Ama şanslı bir çocukluk geçirmişsin demek istiyorum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. evet kendi çocuklarım olana dek preMsestim ;)) sonra gördük hanyayı konyayı..

      Sil
  10. Of! Çok etkileyici bir yazı! İnan bu konudan bir roman çıkar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. kusura bakma spame düşmüş şimdi çıkarttım daha :)

      Sil
  11. çok güzel bir yazıydı. o zamanlar bile vicdanlı bir insan olacağın belliymiş. sanki şimdiki ergenler (hepsi değildir belki) birbirlerine daha vicdansız davranıyor. Televizyonlardaki görüntüleri gördükçe şok oluyorum ortalarına aldıkları arkadaşlarına nasıl o şekilde vuruyorlar aklım almıyor. dilerim Erdal güzel bir hayat yaşıyordur. belki burayı okuyan biri tanır haber alırız. Hülya

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İzleme sevgili Hülya.. İzlendikçe çoğalıyor bu tür haberler ve görerek özenerek çocuklar da tabii o kültür içinde farklılar artık.. Zorbalık her zaman vardı, olacaktır da ama bu dönemki kadar bilinir ve "izlenilir" değildi. Sonuçta izleyip müdahale etmemek ve "haber etmek" de bir tür zorbalığa katılmak bence.. O nedenle izlemiyorum. Aklım da vicdanım da kalbim de hafif. Gözümün önünde olana her zaman müdahale ettim edemediğimde yazdım.. Böyle atabiliyorum bünyemden ben de..
      Aslında bir sevgili okurum instagramdan bir profil bulmuş, bu olabilir mi diye gönderdi. Hiç hatırlamıyorum yüzünü o nedenle bilemedim ama oysa gayet iyi durumda ve mutlu biri :) En azından bir Erdal mutlu diyelim, ne güzel..

      Sil
  12. Ben cok merak ettim C! Yazinin kahramani Erdal' i bulup, sorularimin cevabini ogrenirsen, haber et, olur mu?
    Simdi nerde, hayati nasil gelismis, o olayi hatirliyor mu, o gun hayatinda donum noktasi mi olmus, yoksa hic etkisi olmadan gelip gecmis mi...
    Merak uyandiran senin guclu kalemin... Okurlarinin hayatini zenginlestiriyorsun ;- )
    Saglicakla,
    D u y g u

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Biliyor musun bulmak istemem... Cesaret de edemem zaten.
      Ummak ve hayal kurmak daha çok hoşuma gidiyor.. :)

      Sil
  13. Erdal ‘a yapılan bence haksızlık. Hoşgörüsüzlük ve büyük ihtimalle çocukluğunda aynı imkanlara sahip olamamış antrenörlerin cezalandırma isteği. Benzer örneklere maalesef hala tanık oluyorum çevremde. Hoşgörüsüzlük bence patolojik bir durum. Umarım Erdal devamında mutlu bir hayat yaşamış, adaletsizliğe uğramışlık duygusu onu gücü eline aldığında adil ve hoşgörülü bir tutumla davranacak olgunluğa taşımıştır. Pınar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hoşgörüsüzlük olduğu doğru.. Fakat acaba kültürümüzde hoşgörü ayarları biraz fazla mı geniş Pınar? Yani dün bir arkadaşımla konuştum da bu konuyu, Alman o, bana dedi ki, neye üzüldün anlamadım çocuk 15 yaşında, kendi isteği ile alkol ve ot içiyor ve bunu birinin doğumgününde değil, bir takım sporu ile antremana geldiğinde yapıyor. 15 yaşında bir gencin "hayır"diyebilmesi lazım, bence sporcu olmak için gerekli karaktere sahip olmadığının göstergesi bu, burada olsa tamamen aynı şekilde davranılır ve davranılıyor. Dedi..
      Düşündüm aslında haklı bir anlamda ama işte hoşgörü burada devreye giriyor Türkiye'de.. Fakat bir defa affettiğinde, hoş gördüğünde, acaba ders alan kaç çocuk var? :/ Ay bilemedim Pınar. Hoşgörü de patolojik olabilir yani bazen Türkiye'deki bir çok suçun yolsuzluğun vs ardında hoşgörüyü buluyorum, ya da müsamaha ile hoşgörü birbirine karıştırılıyor bilemedim of.

      Sil
    2. Benim aklima takilan icki sigara ot mot kullanmadim bilmiyorum ama kokusu olan biseyse neden sadece erdal yakalaniyor. O zamana kadar digerlerinden suphelenmiyor. O zamana kadar digerleri neden ceza almiyor da sadece erdal

      Sil
    3. Otla elinde yakalanmıyorsan, zordur yakalanmak :))
      Erdal alkollü yakalanmıştı, onu gizlemek daha zor tabii. Alışkın da değilsen...

      Sil
  14. Merhaba. Öncelikle müthiş akıcı harika bir yazı için teşekkürler. İlk tepkim ergen Ceren'le aynı oldu içten içe kabaran bir adalaletsizlik duygusu zaten "hep böyle olur" lar havalarda uçuşurken ah Ceren o gün de çıkmış olsaydı arkadaşlarıyla o antrenörün(adaletsizliğin) karşısında dimdik durur, antrenör o zaman sen de topla git eşyalarını derse toplar giderdi diye düşündüm (yoksa H.yi Ceren'e mi yansıttım:)). Erdal bile buna ne oluyor yahu deli midir nedir derdi:)). Sonra duygu seli geçip gittikten sonra sakin kafayla bu meseleyi tekrar düşündüm. Aslında sanki Erdalın geri gönderilmesinde yanlış bir taraf yoktu, çünkü sporcu çelik gibi bir vücudun yanında çelik gibi bir iradeye de sahip olmalı. Merhametimiz ve "adalet" duygumuz bazen asıl yapılması gerekeni gölgeliyor sanki.
    Zengin bebelerinin istedikleri gibi top koşturup Erdalın yaşadığının onda biriyle bile karşılaşmamalarına gelinceyse işte bu adaletsizlik dünya döndüğü müddetçe az ya da çok var olacak gibi.. H.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili H. :))))) O kadar iyi anlattın ki durumu. Tamamen öyle yapardım.. Ve aynen Erdal da öyle düşünürdü. Of bu o kadar sık başıma geldi ki :))))

      Sil
  15. kayma fikri bana hep uzak oldu. belki de antalya'da doğup büyümemden ve karla 18 yaşında tanışmamdan ;) erdal'ı çok merak ettim ben de. umarım kaymaya devam etmiştir

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Antalya'da Saklıkent'te kayak yapanlar biliyorum ;))

      Sil
    2. şimdi öyle ama beni çocukluğumda, öyle bir ihtimalden bile habersizdim :)))

      Sil
  16. Merhaba. Umarım hiçbirimiz ait hissetmediğimiz yerlerde ve mevsimlerde bulmayız kendimizi ama bulursak da bir ahududu verenimiz olur inşallah 🥲 H.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :)) sevgili H. diğer bloğa gelmiş bu yorum anladığım kadarıyla ama çok tatlısınız ve dileğinize amiiin dememek mümkün değil.. Bu arada acaba diyorum, evde mi bakıp büyütsem?

      Sil
  17. Nereye yazayım bilemedim.. o duayı içimde de tutamadım :) Soruyu da neden olmasın diye cevaplamak istiyorum :)) H.

    YanıtlaSil