
Bu yandaki fotoğraflar bizim Bursa'daki evimizin bahçesinden; yaşı 13. İçerisinde meyve ağaçları, rengarenk çiçekler, güller, Himalaya Sediri, Mavi Çam ve adını bilemediğim türlü çeşit egzotik ve yerel bitki var. Bu bitkilere Bahçevan Ahmet Abi bakar, gübrenin iyisinden, suyun verilme miktar ve saatine dek her tür hizmeti sağlar, onları dantel gibi işler. Biz de çimenlerde çıplak ayaklarımızı dinlendirir, bahçede koşturur zıplar, gül kokuları arasında yaşar gideriz. Hangisi benim bahçem diye sorarsanız, hiç düşünmeden ikincisi derim. O çok düzensiz, ayrık otlarıyla dolu, bin emeğe bir veren, yaşlı, huysuz, oramı buramı kesen bahçeye; ben kendimi daha yakın hissederim. Onu daha çok severim, özledim. Yumuşak çimenleri yoktur ama içinde oturacak taş duvarları vardır. Onunla uğraşırken terlerim, tırnaklarımın içi kapkara olur, bacaklarım tepeye dek çamur olur. Bu eve ne zaman gelsem, her günümün en az iki saati bu bahçede geçer. İki üç günde bir çapa yaparım, ilkyazın çapa ellerimi kanırtır, kollarımı ağrıtır, sonra alışırım. Çapadan sonra mis gibi kokar sardunyalar, sanki teşekkürler der gibi. Her gün güneş batarken su veririm evin üç tarafını saran, evden büyük bahçeme. Suyu alan sardunyalar coşar, yeni yeni mini mini yapraklar çıkartır. Çekirgeler, ağustos böcekleri, karıncalar ve örümcekler zıplar etrafımda. Bahçeyle aramda bir bağ olur; kafam doluysa bahçe sakinleştirir ve berraklaştırır aklımı, kafam boşsa ruhumu hafifletir bahçe. Bir de beni tanırmış gibi; ben gelince daha bir çiçek dolar, daha yeni filizler verir, ya da bana öyle gelir.
Ben aslında tipik bir şehir çocuğu olduğum halde, bizim çocukluğumuzda şehir daha yeşildi. Betonlaşma bu kadar alıp başını yürümemişti; üzerine çıktığımız ağaçlar, arayıp da bulunan dört yapraklı yoncalar, uzun uzun incelediğimiz renk renk börtü böcekler vardı. Ayrıca ailemizle gidilen pazar gezmeleri vardı, doğada koştuğumuz, denize ayak soktuğumuz, çiçeklerin arasında yuvarlandığımız gezilerdi bunlar. Bir de belgesel kanalları vardı; orda hayvanları öğrenir ve severdik, ağaçların dilini çatpat anlamaya, denizin derin dip mavisinden korkmamaya başlardık. "Hey gidi geçmiş zaman" edebiyatı yapmak istemiyorum ama biz sanırım şanslıydık, bilgisayar çağının hemen kıyısındaki çocuklar olarak doğaya da teknolojiye de dengeli zamanlar ayırabildik. Sonraları bu denge de bozuldu, iç denge de..
Uzun lafın kısası, "içinde çalışmadığın bahçenin büyüklüğünü bilemezsin" demişler, çok doğru. Bursa'daki bahçe bu bahçeden büyük gözüküyor gözüme ama yazlık bahçeyi çapalarken, su verirken, süslerken püslerken, sonsuz oluyor bu bahçe.. Bense içinde bir böcek kadar hissediyorum, kaybolup gidiyorum.
Değerli CERENMUS;
YanıtlaSilYazılarını okuyup bahçenizin resimlerini görünce gerçekten de içim açıldı diyebilirim.
Bursa'daki eviniz muhteşem, o bahçenizi, o ağaçlarınızı, o çiçeklerinizi, o çimenlerinizi sabahın ilk ışıklarında da seyretmiştim. Evde asla sigara içmem, erkenden hastahaneye gideceğimiz için çok erkenden kalkıp bahçenizi dolaşmıştım. O Mavi Ladin ağacını hayranlıkla seyretmiştim; hele hele o yumruk gibi mavi erikleri seyrederek (o zamanlar halen üzerlerinde meyveleri vardı) iki dal sigara bile içmişim.
Deniz kenarındaki eviniz de tek kelimeyle muhteşem.
Ağaçları, doğayı sevdiğinizi biliyorum. Ama, tabii ki her şeyin bir acemiliği olur. Nereye, hangi iklime, hangi toprağa, hangi, yöne ağaç dikileceğini bilmek zaman alıyor...
Deniz kenarlarına genelde asırlık ağaçlar dikiliyor, okaliptuslar çok ideal ama görüntülerini herkes sevmeye bilir. Denizden gelen tuzlu su rüzgarları genelde sebze yetiştirmeyi engelliyorlar. Sebze dikileceği zaman, evin yani binaların arka tarafları çok uygun oluyor. Nispeten de olsa denizden gelen tuzlu suları ve sert rüzgarları engelliyor. Siz zaten işin erbabı olduğunuzdan organik gübre kullanıyorsunuz. Diğer gübreler toprak analizi yaptırmayınca bir kısım bitki ve ağaçlara fayda veriyorsa da bir kısmına da zarar veriyor. Bu bakımlardan dikilecek ağaçlar titizlikle seçilmeli, ilerde kendimizi üzüp yormaması babından:)
Budama işleri çok önemli, bu işler mevsiminde yapılmalı. Yanlış budamalar ağacı kuruttuğu gibi kel kalmalarına da neden olur. İşin ehli insanlara teslim edilmeli bu gibi önemli işler. Elâlem sizin ağacınıza verdiği önemi asla vermez, veremez. Çapa ve sulama hakkında pek bir şey yazmama gerek yok zaten işin erbabı olmuşsunuz:)
İyi günler dilerim...
Çok teşekkürler değerli bilgiler için, herkes faydalansın diye ekledim :) Yine bekleriz her iki bahçemize de!
YanıtlaSil