Dört gündür Türkiye'deyim ve geldiğim andan itibaren bu yaza damgasını vuran alamet-i farika ile cebelleşmekteyim: Mehmettttt..!
Mehmet bildiğim kadarıyla magazinel bir kişi değil ama evinden dışarıya adım attığı anda bizim sitenin kızları ona doğru çığlıklar atarak koşuyorlar. Mehmet'in mavi bir scooter'ı, bir de internete bağlanmak istediğimizde tüm sitenin bilgisayar ekranlarında beliren kablosuz internet ağı var. Mehmet kedileri kovalamayı, yokuş aşağı koşturmayı ve araba yarışlarını seviyor; çünkü kendisi 5 yaşında.
Sitenin biri esmer biri sarışın iki dilberinin; dötten bacaklı, koca kafalı ve "r"leri söylemeyi pek beceremeyen Mehmet'i yere göğe sırdıramamasının bir hikmeti olabileceğini düşünerek, bu akşam saatlerimi balkonda (kendime kitap okuyan entel teyze süsü vererek tabii) Mehmet'i izlemekle geçirdim. Çığlık ve haykırışlarla geçen bu iki saatin sonunda, kafam tutmuş haldeyken bile, bir takım genellemelere varabileceğimi ve memleketimizin bekar kızlarına erkek neymiş görmeleri açısından bir nebze katkıda bulunabileceğimi düşünüyorum.
Akşamın o huzur dolu olması beklenen Ahmet Haşimsel kızıl saatlerinde; güneş arka yoldan çekilmiş, otlar usul usul dalgalanır, ağaçlar hışır hışır fısıldaşır, kuşlar cıvıldaşır, köpekler havlaşır ve hatta biraz kassak kuzular bile meleşirken.. Olan oluyor ve Mehmet ile hayranları öğle uykularından uyanıp, yemeklerini yiyip, zaten fazla gelen enerjilerini sağa sola fışkırtmak için sitenin sokaklarına çıkıyorlar. O anda inanın dostlar; tüm doğa bir susuyor, kuşlar, böcekler ve balkonlarda olan komşular panik içinde kaçışıyor, hatta sanki güneş tutulmasına benzer bir karanlık kaplıyor etrafı.. Bir ürperti, derinden gelecek olan baş ağrısının bir habercisi.. Yani kısacası sokaklar birkaç saat Mehmet ve hayranlarından soruluyor, ta ki birinden birinin bakıcısı ya da anane'si tehditlerle karışık serzenişlerde bulunup çocukları eve sokmayı başarana dek. Geriye yollara tebeşirle çizilmiş tavşanlar, tam park yerlerinin girişine özenle park edilmiş kamyon ve bisikletler, evcilik ve doktorculuk setlerinin renkli plastikten üyeleri kalıyor. Neyse ki Mehmet ve hayranları erken uyuyorlar, gecenin ağustos böcekli fısıltısı ve yıldızların ışıltısı bize kalıyor, yoksa altı senedir çocuksuz ve huzur dolu bir komşuluk ilişkisi içinde olan tüm site ahalisi olarak, keçileri kaçırmamamız elde değil.
Şebnem ve Mehmet geçen seneden beri yakın arkadaşlar ama bu sene yeni taşınan İnci ilişkilerine yeni bir renk getirmiş. Bizim mütevazi ve hafif göbekli Şebnem Mehmet'i etkilemek için babasının teknesiyle yaptıkları gezileri anlatır olmuş. Uzun siyah saçlı ve işveli İnci ise, anaokulunda öğrendiği şarkıları en tiz sesiyle Mehmet'e söylemekte. Bu arada Mehmet'in tüm derdinin scooter'ın kırmızı tekerleklerine dikkat çekmek olduğunu da belirtmeden geçmeyelim. Ayrıca yine bu sohbetlerden öğrendiğim kadarıyla; Mehmet'in bu haftasonu İstanbul seyahati planı var ve İnci de İstanbul'u iyi biliyor olsa ki, Mehmet'e Bağdat Caddesi'ne gidip gitmeyeceğini sordu. Giderse, orda İnci'nin dayısı varmış ve dayısı çikolata verme konusunda oldukça bonkörmüş. Demek ki nedir sevgili bloggercıklarım; altında bir araba, bir kamyon ya da en azından bir scooter olan bir erkek bulduysanız, kaçırmayacaksınız; direkt dalacaksınız kendisine. Ayrıca şarkılar söyleyecek, Bağdat'taki çikolata madeninden bahsedecek, onu kendinize bağlayacaksınız. Aşkınızı anlatan temsili bir tavşan figürünü onun kapısı önüne beyaz tebeşirlerle nakşedecek, kendisi öğle uykusundan uyanır uyanmaz avaz avaz bağırarak, çığlıklar atarak karşılayacaksınız. Benim bu akşam saatlerinde öğrendiğim ve size de belletmek istediğim budur. Şimdi izninizle bir ağrı kesici alıp, akşamın geri kalanını huzur içinde geçirebilmeyi umuyorum; esen kalınız..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder