14 Haziran 2025 Cumartesi

İkide bir - 10

Mevlana’nın “Küfrün kebrinden haberin yok, imanın hakikatlerini nereden bileceksin” sözü, çok derindir; insanlara imanları ya da gerçek iman hakkında ders vermeden önce, düşün isterim..

Bazen insanların birbirlerine ders ya da nasihat vermede fazla özgüvenli ve çenebaz olduklarını düşünüyorum. Bir konuda böyle güvenle konuşabilmek için; ya o dersin içinden geçmiş olmak (ki buna “damdan düşmek” de diyebiliriz) gerekir ya da karşıtını yaşamış, yani küfrün de sonuna dek gitmiş olmak gerekir ki içindeki zehir boşalıp, yerine gerçek olan akmaya başlasın. 

Sorgulamadan, küfretmeden, aksini görmeden, sentezlemeden; imanın da, yaşanan herhangi bir deneyimin de gerçek anlamı nasıl kavranabilir ki..?

“Ve melekler şunu da fark ettiler, Tanrı, sözünü inkâr eden bu kadını, kendisine kayıtsız şartsız iman eden diğer kullarından daha çok seviyordu.”  - Rahel Tanrı’yla Hesaplaşıyor, Stefan Zweig.


4 yorum:

  1. Bu kitabı Mr. Kaplan'ın tavsiyesi ile okumuştum ve Zweig'ın sevdiğim (nispeten) tek kitabı bu olmuştu.

    "Kimse işlemediği günahın masumu değildir/olamaz" sözünü çok severim. Akıl verirken ya da birilerini yargılarken haddimizi aşıyoruz aslında maalesef. İçinde olmadan, o anki mevcut sebepleri ve biz olsak nasıl davranacağımızı asla bilemeyiz.

    YanıtlaSil
  2. Kendini bil kendini tanı yazıyor ya kocaman tapınak girişinde bilgiye ulaşım kolay ama bilgiyi deneyimle içselleştirip yaşamakta noksanlığı olup, daha kendi gölgesini ışığını bilmezken deneyime girmek yerine konfor alanında oturup ahkam kesmeye yargılar dağıtmaya merak salıyor insan bazen elbet bende düşüyorumdur bu tuzağa..çokça durup düşünmeli buralarda, elinize sağlık..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler..
      Konu biraz da sanırım kendi doğrunu yayma ya da dikte ettirme isteği, fazlasıyla muhafazakarlıkla da örtüşüyor: bizden olan doğru, bize ters olan yanlıştır.. Derin bir konu gerçekten..

      Sil