Çocuklarla gittiğimiz müzenin "beslenme" bölümünde güzel bir foto-araştırma sergisi vardı. Sergi; 1995'te dünya üzerindeki bir çok ülkeden "ortalama" bir ailenin 1 haftalık yemek alışverişini gösteren fotoğraflardan oluşuyordu ve bu ailelerden o hafta içinde tükettikleri tüm besinlerle birlikte poz vermeleri istenmişti. Bu fotoğraflar 1995'teki dünya politikasını, aile sistemlerini ve elbette beslenme sistemini çok güzel gösteriyordu bence. 2025'te yeniden tekrarlasa nasıl farklar olur, yorumlarda tartışalım mı?
Sergide Norveç'ten Mali'ye, Japonya'dan Kırgızistan'a en az 20 ülke vardı fakat ben sadece birkaç fotoğraf ekliyorum. Karanlık sergi salonunda çok net çekemedim ama görünüyor sanırım. Fotoğraflar hakkında altta yazan bilgileri ekliyorum, üzerinde söylenecek bir iki de cümlem var..
Zenginlerden başlayalım; ilk fotoğrafımız İngiltere'den:
İkinci fotoğrafımız Guatemala'dan:
Kaliteli çikolatanın gururlu ve yalnız ülkesi.. Fakir ama sağlıklı beslenen, 4 çocuklu, ortadirek, sevimli bir çiftçi aile. Besinlerin tamamı kendi üretimleri. Sadece suyu ve su dışında en çok içtikleri içecek olan kahveyi satın alıyorlar. Bir haftada yedikleri: 22kg mısır unu, 10kg patates, 5kg makarna, 6kg bakliyat (fasülye ve türevleri), 6kg et, 60 yumurta, 3 litre yağ, 20kg sebze ve salata, 8kg meyve. Ülke mutfağında işlenmiş süt ürünleri bulunmuyor. Paketli gıda ise hiç yok.
Guatemala'nın kirli sırrı; biz ucuz çikolata yiyebilelim diye, bu çocukların çoğunun okula gidemiyor, sabahtan akşama dek üç kuruş (fair-trade çikolata satılmıyorsa, gerçekten 3 kuruş) kazanacaklar diye ailelerine çikolata çekirdeği ayıklamakta yardım ediyor oluşları..
Üçüncü ülkemiz; Meksika:
Amerika'nın yıllarca sömürdüğü, her türlü ayak işinde kullandığı, şimdi de duvarlar örmeye kalktığı, Amerika'ya bir türlü yaranamayan, tortilla'ların anavatanı. Doğal anlamda çok zengin olan ülkenin, sömürülmüş, fakir ve Amerikan özentisi mutfağı ve 1 haftada yedikleri: 1kg pirinç, 1 kg patates, 3kg fasülye türevi, 7kg tortilla, 2kg ekmek ve hamurişi türevi, 30 yumurta, 7lt süt, 2lt yoğurt, 2lt krema, 1kg peynir, 2lt yağ, 15kg sebze ve salata, 15kg meyve. Arkadaki coca colaları 1 haftada tüketiyorlarmış ve tam 30litre!
Kirli sırrı; Coca Cola son yıllara dek Meksika'da aynı miktardaki temiz içme suyundan daha ucuzdu maalesef. Bu son yıllarda neyse ki obezite raporları ve devlet müdahalesiyle değişti..
Dördüncü ülke, ülkemiz, 1995'in Türkiye'si:
Gördüğünüz klasik, Anadoludan İstanbul'a göçmüş, 3 çocuklu bir aile. Erkeğin annesi onlarla birlikte yaşıyor, mutfak ona ait ve anne ile baba çalışırken (sanırım bu nedenle orta alt olarak değil, orta sınıf olarak görülmüşler, bu ailenin 1995'te orta sınıf sayılacağından pek emin değilim, tartışabiliriz) çocuklara okuldan sonra göz kulak oluyor. 6 kişilik ailenin bir haftada yediği: 12kg ekmek ve unlu mamül, 10kg patates, 3kg pirinç, 1kg makarna, 1kg kırmızı mercimek (sanırım çorba için), 2.5kg et, 1lt süt, 1lt yağ, 1kg peynir, 24 yumurta, 5kg sebze ve salata, 6kg meyve. Aile içme suyunu parayla satın almak zorunda.
Ülke gerçeklerimize girmiyorum. Orta alt sınıf bir aile şu günlerde belki bundan daha beter bir durumda olabilir.. Olmayabilir de.. Fakat ülkemizin tek gerçeği, bazılarımız çocuğuna nohut unu dövüp ekmek pişirir ve onu dilim dilim bölüp üzerine avokado sürüp yedirirken, bazılarımızın hâlâ temel besininin haftada 25 ekmek olduğu gerçeği.....
Fakat ülkece sürekli "beterin beteri var şükret" dediğimiz için, son ülkemiz Mali'ye gelirsek:
15 kişilik "birleşik" aile. İki kadın, iki erkek ve ortak büyüttükleri 11 çocuktan oluşan bu ailenin durumu, şahane bembeyaz dişleriyle gülümser vaziyette verdikleri fotoğrafın aksine, içler acısı. Et, süt, yumurta yok. Protein sadece tutulursa balık ve yer fıstığı ile karşılanıyor. İçme suyu için 20km'ye varan mesafeleri yürümeleri gerekiyor. Çocukların okula gitme şansı (özellikle kızların) sıfıra yakın, litrelerce içme suyunu bu ufacık kız çocukları genelde başlarının üstünde taşıyorlar vs. biliyorsunuz..
Haftalık yiyecekleri ise şunlar: 30kg mısır, 20kg darı, 20kg pirinç, 2kg balık, 4lt tahıldan elde edilmiş süt, 4lt yağ, 8kg sebze ve ağaçların meyve dönemindeyse, mango.
Tüm bunlar olurken, karikatürlerdeki gibi "tam o sırada.." 1. dünya ülkelerinde.....
Bu araştırmayı 2025'te yani tam 30 sene sonra bugün yeniden yapmaya ve bir sergi açmaya kalksak, neler değişirdi sence? Kapitalizm Mali'nin en küçük köyüne bile girdiği için farklı sofralar mı görürdük, yoksa benim kara Afrika'ya 2010'daki seyahatimde şahit olduğum gibi sadece darı ile suyun karışımıyla beslenen, fakat coca cola ve saçma sapan bisküvilerin her köyde bulunabildiği 3'ten seçmeli bir sistem mi görürdük?
Ya da Türkiye'de ortadirek bir aile, anne baba çalışıyor, anane/babanne çocuklara bakıyor, belki aynı evde değil ama çoğu evde aynı apartman ya da mahallede yaşıyorsa.. bu evlerde nasıl değişiklikler görürdük? Ekmek azaldı (belki) ama onun yerine her eve sebze meyve et mi girdi yoksa dışardan söylenen kebaplar, paketli hazır gıdalar mı? Ya da misal evde yapılan kekler, poğaça ve börekler hâlâ "okuldan gelince sıcacık, tertemiz" diye çocuklara yutturuluyor mu? "Evde kek kokusu" ile "sevgi" birleştiriliyor "ay bir kek bile çırpmaz çocuğunaaaa" diye eleştiriliyor mu anneler?
Ya da, misafirlerimize beş çeşit on çeşit yemek sunarken, aslında akşam yemeğini kendimiz için bir çorba ya da yoğurt ve meyve olarak mı yiyoruz? Beslenmemiz de, "misafir odası" kültürümüz gibi sadece dışa göstermelik mi? Beden yapımızın yeme kültürümüzle alakası bu kadar ortada iken, hâlâ "dünyanın en sağlıklı mutfağı" iddiasında mıyız, yoksa bunu çoktaaaaan başka ülkelere kaptırdık mı? Peki ya içerik? GDO? Ne diyorsunuz?
Son olarak, bugün müzedeki etkinliğimiz, ev yapımı nutella ile bitti, size de tarifi vermek istiyorum çünkü hakikaten nutellaya hem bin basar, hem de sağlıklı bir alternatif ;) Afiyet olsun!
İngilizler gibi zengin, Guatemalalılar gibi sağlıklı beslenen, Türkler gibi fakir ama gururlu olmak:) 40 yıl sonrasında değişen mutlaka çok şey olmuştur. Zenginin mutfağı daha zengin, orta ve fakir sınıf hane halklarının daha da fakir sofralarına şahit oluruz gibi geliyor:)
YanıtlaSilMisafir için hazırlanan sofra ile kendi soframız arasında fark olmasını çok anormal görmüyorum:) Kendimize saygı her şeyden önemli ama misafir dediğimiz her akşam evimize gelmiyor. Günümüz koşturmacası, yorgunluklarında her akşam aynı seviyede sofralar kurmak pek kolay olmayabilir.
Dünyanın en sağlıklı mutfağı olmadığımız kesin ama bence halen en geniş içerikli mutfaklarından olduğumuz kesin.
İçerik geniş ama uygulanabilirlik dediğiniz gibi, emek isteyen zor yemekler tabii lezzetli oluyor ama her zaman yapılamıyor :)
SilMerhaba:) hep okuyordum sizi, yorum yazmak bu güne kısmet oldu. Genel olarak bu çok güzel bir proje. Benzerlerini de seviyorum. Çocuk odaları karşılaştırmaları gibi mesela. Konuyla alakalı mı bilmem ama fotoğrafa bakarken 1985 yılında bizim mutfaklar böyle olamaz diye düşündüm, hissiyat ve yaşanmışlık açısından. Şöyle bir internete baktım. Orada görünen iki marka, içim ve balküpü 1985’den sonra çıkmış piyasaya. Içim’in kuruluşu 1998 mesela. 1985’de hala biraz daha organik ayrıca sebze ve et ağırlıklı beslenebiliyorduk diye anımsıyorum da ondan şaşırmıştım ben de. Ekmek sevgimiz değişmedi, değişmez:)))
YanıtlaSilÇok haklısınız çok teşekkürler düzelteceğim çünkü şimdi yeniden baktım bilgilere, gerçekten 1995’miş 85 değil! :)
SilHoş geldiniz!
her perşembe semt pazarına gidip alışveriş yapan biri olarak her hafta fiyatlar karşısında dumur oluyor ve "allah 4-5 kişilik ailelerin yardımcısı olsun" diyorum vallahi...1995lerde orta ve orta üst sınıf olan aileler (anne-baba üniversite mezunu, memur) şimdilerde zar zor geçinen alt-orta arası bir yerlerdeler bence. ben kendi adıma ailemden gördüğüm beslenme düzenini olabildiğince devam ettirmeye çalışıyorum. ne değişti diye düşündüm, daha az ekmek, daha çok kahve, çok daha az sakatat sanırım.
YanıtlaSilşu ev yapımı nutellayı deneyeyim diye düşündüm ama ben onu yaptığım gün bitiririm eminim. o kıbrıslı teyzenin dediği gibi "arsızım ben arsız" :P
Açıkcası ben de öyle düşünüyorum, sınıflar arasındaki uçurum korkunç bir boyuta geldi gibi geliyor bana da..
SilAslında Şule biliyor musun, eskilere kızıyoruz sakatat falan öğk bile dediğim oluyor benim ama açıkcası onların sağlığa zararı değil faydası varmış gerçekten :/
Eskiler "ne yiyorsan osun" derlerdi, sen de demek ki tatlı bir insansın hihi
yorumun yüzümü güldürdü. canım C :)
SilÇocuklara sık dediğim bir "eskimiş espri"mdir, "niye bu kadar tatlısın? çok şeker çikolata yedin bugün bence..." onlar da hemen "hayıııııır sadece 1 tane yediiiim" :))
SilNe güzel bir sergiymiş kafa açıcı.Ben son zamanlarda YouTube da ev vloglarını çok izliyorum.Bir hanım var takip ettiğim zaman zaman vegan besleniyor ama ağırlık vejeteryan besleniyor birde kocası var.benim dikkatimi çeken asla soğan kavurup bir yemek pişirmiyor,genelde dondurulmuş ve paketli gıdalar tercih ediyor.sürekli sağlıklı beslenmenin de altını çiziyor,bana ilginç geliyor ben galiba gelenekçiyim mutfakda,elimden geldiği kadar paketsiz ürün tercih ediyorum burada takıntım sağlıktan ziyade atık çöp çıkarmaya daha takığım galiba.yeni jenerasyon kuruvasan kahve ile kahvaltı edebiliyor bense tahin zeytin olmayan kahvaltı ları bilemedim ya,en teyze yanım mutfak galiba 🤔
YanıtlaSilKocası Budistse, onlar soğan yemezler günahtır. Birkaç sebze daha var böyle günah olan, bedrn dengesini bozuyor, koku yapıyor vs. demişti Budist bir arkadaşım.
SilBen girdiğim kabın şeklini alıyorum yemek konusunda :)) Avustralya’da her sabah vegemite yerdim (ki yenecek şey değildir normalde), burada kahve içiyorum, türkiye’de 20 zeytin falan yerim her sabah:)) ama türkiyeden çıktığım anda zeytin aklıma bilr gelmez. Bazen görüyorum yurtdışı tatiline zeytinini götürenler oluyor :)) yemek işi ya da belki damak zevki alışkanlık ve kültür derler. Benim çoklu kültürlülüğüm bundan heralde :)))
Selam hemsirem, yemek tuketimi acisindan maddi olanaklarin en son faktor oldugunu dusunuyorum. Maddi kosullari az cok denk (hepsi dusuk) olan apartmanimizda en guzel ve duzenli yemekler maharetli ev kadinlarinin yasadigi evlerde olurdu. Ancak o yemekler icin de lezzetli olmalarina ragmen saglikli olduklari soylenemezdi. Bizim ailede yemekler saglikliydi, ozellikle tatli kulturu hic yoktu. Cunku evin damak tadini anneler belirliyor, ve annemin secimleri boyleydi. Simdi ise annemden gordugumden farkli bir model ile devam ediyorum, herkesin karninin zevkle doymasini onemsiyorum.
YanıtlaSilHer annenin doğrusu kendine ;)
SilYaşım gereği beslenmen, yemeklerin dönem dönem değiştiğini gayet net gördüm. Önceleri büyüklerimizden ne görüyorsak onu pişiriyorduk, yiyorduk. Sonra dünya ülkeleri birbirine geçince herkes herkese yediğini içtiğini lanse etmeye, önermeye ,öğretmeye başladı. Şimdi mutfaklarda çeşit çeşit tarifler pişebiliyor. Tabi ekonomik imkanlar çok önemli. Aklıma gelmezdi peynir ekmeğin neredeyse lüks olacağı. Fakir yemeği denilip beğenilmeyen zeytinin neredeyse tane ile satılacağı zamanların geleceği. Hele zebil olan sebze meyvelerde, tane ile satılıyor diye şaşırdığımız Avrupa ülkelerinin gibi olacağımız.
YanıtlaSilAnneler zaten bir kek çırpma işini yumurtanın tanesi neredeyse 10 tl olunca çoktan bıraktı.
Bu arada en çok ABD mutfağına üzüldüm hep kutulardan yemek de ne derece güzeldir ki. Tabi insanlar nasıl alışırsa normalleri de öyledir.
Guatemalanın bol meyveli sebzeli mutfağı güzelmiş.
Fakir ülkelere de zengin ülkeler yardım etsin ne diyim. Sömürürken iyi de yardım etmeye gelince mi olmuyor.
Aslında konuya çok ters açıdan bakılıyor sevgili Mehtap. Yumurtanın tanesinin 10tl olması son derece normal bir fiyat, dünyanın çoğu ülkesinde zaten bu fiyatta yumurta. Türkiye aşırı ucuzdu yıllardır. Üreticinin eline hiçbirşey geçmiyor o nedenle sürümden kazanacağım diye basıyor GDOyu gübreyi tavuklar üstüste yazık. Normalde zaten 10 yumurta yersen belki 1 yumurtadaki besini alabiliyorsun bu nedenle.. Yani 1 yumurtayı pahalı ama organik yemek çok daha mantıklı aslında. Fakat bu sistemde yanlış olan maaşlar. Maaşlar o kadar düşük ki, normal besin ücretini karşılayabilmek mümkün değil. Bu sistemin değişmesi için de çok ciddi başka politik ve ekonomik gereklilikler var ki, gel de işin içinden çık. Bizdeki kafa gösteriş üzerine kurulu olduğu için, misal Merkelin "aman sığınmacıları bize salma da sana al bilmem milyon euro yardım"ını tutuyoruz 6 şeritli yola yatırıyoruz, halbuki kafa olsa bu ülke nerelere gelirdi o parayla.. Ama aynen Nazi Almanya'sındaki gibi önce otobanları yapalım, sonra insanları ayıklayalım, refah öyle gelecek kafası maalesef aldı başını yürüdü. Ses de çıkmayınca (çıkmaması için de aynı yöntemler yürürlükte) eh "anamı kim alırsa babam odur"....
SilNerden geldin buraya dersen, o kadar içiçe ki bu sistemler.. Her yol buraya çıkıyor...
YanıtlaSilAyyyy, Meksika'daki kola kısmı beni mahvetti. Gerçi gerçekleri tokat gibi yüzümüze çarpan bir yazı olmuş ama.
Evet sıcak kek kokusu nedense hala sevgi ile birleştiriliyor ve evde pişirildiği için sağlıklı olduğu iddia ediliyor, bu kısım hakikaten yıldırıcı.
Hatta okullar çocuklar için beslenme listesi verirken menüye kek, poğaça falan yazıyorlar. İnsanın çığlık atası geliyor.
:) Evet hamurişi vazgeçilmezimiz, oraya yazılmasa çocuğunu "doyamıyor çocuğum" diye okuldan alanlar olur mutlaka.
SilBu fotoğrafları bir kaç yıl önce görmüştüm, çok ilginç gelmişti. Beslenme coğrafya, kültür, eğitim ve hatta cinsiyetle bağlantılı bence. Ama bir genelleme sözkonusuysa şimdi çok fazla hazır gıda, paketli gıda kullanımı var. Hatta ekonomik durumu iyi olsun olmasın. Et fiyatlarının yüksekliği, et veren hayvan yetiştirciliğinin ülkede azalmasıyla hepimizn vegann olacağız :)
YanıtlaSilYıllardır şu okulumun olduğu köyde gözlemliyorum öğle beslenmesine tüm veliler bakkal ürünleri koyuyor mesela. Ben lise sona kadar sabah kahvaltı etmeyen kızıma besleyici sandviçler hazırladım çalışan biri olarak.
Her şeye ulaşabilen her şeyi alabilen insanlar da olsaydık yine evde tencere yemeği yapmaz, kahvaltısız çocukları okula gönderirdik.
Hiç endişelenme Türkiye (ve Almanya da) en son vejeteryan olacak ülkeler :)))) Mangal-kafası bitmez bizde.
SilBahsetmiştin bloğunda. Çok şaşırmıştım. Hadi büyük şehirde anne belki gerçekten yapamıyor sabahın köründe ama köy yerinde zaman da geçmez ki hele kış döneminde ne iş var? Bu bildiğin tembellik ya.... Özensizlik. Bu da çocuk istismarı bir yerde... Bana da ver gazı :)))))
Çocukken annem hamur işini çok yapardı herhalde kalabalık ancak doyar diye. O yüzdenmidir bilmem çok severim. Benim fikrim bilmem ne dersiniz çevremde görüyorum okula giden çocuklara marketlerden kek alıp çantasına koyuyor anneler en azından evde yapılma daha iyidir diye düşünüyorum. Bizim okul zamanımızda peynir zeytin ekmek konurdu çantamıza çocuklarda bile şeker hastalığı görüyorum sanırım bunların etkisi. Hülya
YanıtlaSilBen hiç anlamıyorum, iki dilim ekmek, peynir salatalık domates kekten hem daha ucuza mal olur hem daha sağlıklı çocuklara neden olmaz mı? Tembellik valla ya... Başka nedeni yok.
Sil"Yemez" diyor anneler, çocuk da yemiyor. Bir hafta aç gitsin bakalım yiyor mu yemiyor mu :))))
Merhaba ben Ceren, bizim zamanımızda dicem yaşım ortaya çıkacak☺️ beslenme listesi vardı bir gün yumurta bir gün peynir zeytin meyve pazartesileri kek börek pogaca gibi bence çok mantıklıydı ve eşit olması yani tüm çocukların aynı şeyi yemesi. Şimdi ben çocuğuma peynir ekmek koyuyorum çocuğum eve gelince ama arkadaşımın beslenmesinde gofret vardı kek vardı diyor. Hadi anlayayım öğreteyim diye uğraşıyorum parktaki çocuğun annesi cips ikram ediyor. Okul kantinleri zaten akla zarar. Benim kardeşim süt içerdi arkadaşları süt bebesi dediği için bıraktı mesela. Demek istediğim bulunduğumuz çevre ve ulaşılabilirlik çok etkili sanki 🙄 şu an her yer ucuzluk marketi adı altında daha düşük kalitede ürünler ile doldu. Aynı marka ürün diye düşünüyorsun ama hayır adamlar ucuz alıp satabilmek için içeriğini değiştiriyorlar. Satınalma ihaleleri ve şartları belli sonuçta. Neden bazı şeylerin tadı kalitesi yurt dışında satılanlardan farklı diye düşünürdüm sonra öğrendim. Bebek mamasının içeriği bile ülkeye göre belirleniyormuş fiyat kalite olarak😒 Bunlar komplo teorisi de diyebiliriz tabii ama işte bilemiyoruz ki🤷♀️ içinde tarım ilacı fazla olan pek çok ürün dönüyor gümrüklerden. Köylüden alalım temiz iyi olsun diyordum ki onu da gördüm kafalarına göre ilaç atıyorlar ancak gerçekten dag başında yaşayıp kendinin yaptıklarını yiyip içersek belki🙈 karnımızı doyuruyoruz ama bilemiyorum. Kanser vakalarının artma nedeni beslenme, devlete çok fazla sağlık yükü biniyor bunun yerine sağlıklı temiz gıdaya yatırım yapsak ne güzel olucak🙏❤️
SilO kadar doğru ki :) Benim oğlan da benim sandviçleri sıra arkadaşının Quesadilla’sıyla değiştiriyormuş :))) Bu ispanyolların tereyağda kızarttıkları peynirli tostu oluyor. Neyse bir nebze daha iyi çünkü Türk çocuğun annesi krik krak ve kalaolu bisküvi veriyordu :))) Ahbenim özenle hazırlanmış domatesli salata yapraklı peynirli sandviçlerim….. Diğer çocuk agiyetle yiyormuş neyse en azından onları bir öğün sağlıklı besliyorum hahahaha
SilEvet maalesef dönüp dolaşıp ülke politikası ve ekonomiye dayanıyor.. Ülke GDOyu hormonu yadaklamazsa tilkiler tabii ki kâra bakar halk da zehir içinde kalır. Ama ses çıkmazsa STK vs oluşturulmazsa nasıl değişsin bu sistem? Of eski zalim dünya….
Paketli gıda tüketimimiz yok galiba bizim, hazır dondurulmuş alınan gıda sevmeyiz. O yüzden bana çok ilginç geldi bu sofralar. Margarin kullanmayız, salça falan kendimiz yaparız. Tek dolapta şu an hazır kefir ve hardal sosu var. Bu konuya çok dikkat ederiz, hatta kışın balık sezonu palamut alır dondururduk, ağbim onu da kesti tadı olmuyor dedi, günlük alır tüketiriz. Cola için ise çok onlar arkadaşım....
YanıtlaSilMuhteşemsiniz :)
SilBu yazıyı yazdıktan sonra çok enteresan bir şey oldu. Kapım çaldı, yaşlıca bir kadın elinde bir sepet, içinde elma ve portakallar, elinde bir bıçak. Meğerse ürünlerini satıyormuş kapı kapı dolaşarak, elmadan tattıysam ayyy muhteşemdi. Fiyatını sordum, normalin 1.3 katı, tamam bence, organik falan dedi artık sorgulamadım pek ama o tat zaten ancak organikte olabilir, çocukluğumun elmaları... Kadın bir de kartvizit verdi elime aaaa türk ismi! Bizim patron Türk dedi. Ver dedim alıyorum :))) Fakat sadece 10kg satıyorum dedi ay ben ne yapayım 10kg elma, neyse Türksünüz size 5kg olur falan :))) Kaptım elmaları, yedikçe yiyesim geliyor. Kadın kilere koyun 2 ay kalır bu elma dediyse de, ben 2 haftada bitiririm 5kg elmayı... :))
Ne güzel bir sergiymiş gerçekten, mutfak ne çok şey anlatıyor :) Ben de elimden geldiğince çocuğumu sağlıklı beslemeye çalışıyorum ama paketli ürünlerden uzak tutmak öyle zor ki bu çocukları. Marketin yanından bile geçmemek lazım. Tencere yemeklerini çok severek yapıyorum, elimden geldiğince sağlıklı yemekler pişiriyorum. Tatlıdan uzak durmak için evde kek yapmayalı uzuun zaman oldu, kızım buna ek olarak ekmek filan da yemiyor. Zayıf olduğu için de büyüklerin "Sen bu çocuğu iyi besleyemiyor musun?" bakışlarına maruz kalıyorum ve bu gerçekten sinir bozucu.
YanıtlaSilEvet benim de çok hoşuma gidince bloğa taşıyayım dedim :)
SilKesinlikle bu “elalem” faktörü çok sinir bozucu. Çocuğu zayıf bulurlar laf ederler, şişman bulurlar laf ederler hatta şişman çocuk zayoflar ona da laf ederler, en iyisi hı hı de geç valla en iyisini sen biliyorsun kendi çocuğun için. Eskiden ben cevap veriyordum ama anlayan yok bıraktım.
Aşırı sağlıklı beslenmeye de karşıyım ben.. Elbette “keyif” anları olmalı insanın :) Önemli olan dengede kalabilmek ki zaten vücut bunu hemen gösteriyor hem aynada hem kan tahlillerinde hem de ruhsal anlamda..