15 Ocak 2020 Çarşamba

Elma ile sevgi arasındaki ilişki

40 yıllık serüvenim boyunca hayatıma giren, çıkan ve şu an itibarıyla hayatımda bulunan, yaşı 1'den 70'e tüm erkeklerin ortak özelliği; elma sevmeleri. Ya da belki ben elma seven adamları seviyorum, tam emin değilim. Ama bu bir gerçek; erkeğin elma seveni düşüyor bahtıma.

Diğer ortak özellikleri; çabuk üşütüp burunlarının sık sık tıkanması ya da bahar ve yazbaşı dönemde alerjik hapşırıklar aksırıklar ve kutularca selpak mendile talim etmeleri. Bir de ellerinin çok güzel olması. Ama bunun konuyla alakası yok, konumuz: elma.

42 yıllık evlilikleri boyunca, babam istisnasız her akşam anneme "bıçak ucuna saplanmış elma dilimi" sunmuştur. Japonların çay seremonisi gibi, elmanın sunuluşunun da bir merasimi vardır bizim evde. Elmalar mevsimiyse bahçedeki ağaçtan, değilse en kaliteli, kütür kütür ve parlak olanlar arasından seçilir. Küçük yeşil yaz elmaları ve içi pembe beyaz Amasya elmalarını saymazsak, genellikle iri koyu kırmızı elmalar evimize girmeye hak kazanır. Günün hiç bir vakti değil, sadece akşam yemeğinden sonra, bulaşıklar kaldırılmış, çay konmuş, aile efradı televizyon karşısında kendine özel koltuğunda yer almışsa, babam birden ayağa fırlar ve elma kesmeye ortadan kaybolur.

Elma kesmek, törenseldir. Babam genel cerrah olmanın getirdiği sanatsal bir yaklaşımla, elmayı neredeyse sıfıra yakın zayiat yani çekirdek ve sap dışında neredeyse hiç bir kısım ziyan olmayacak şekilde keser. Kabuklarını, yine sağlıkçılıktan özellikle soymaz ve her sefer "baba bu kadar elmayı kim yiyecek?" dediğimiz şekilde, devasa bir elma tabağı yapıp, önümüze sürer. Ama iş onunla da bitmez, eğer elmalara uzanmadığımızı görürse, birer birer bıçağın ucuna takıp, burnumuza kadar uzatır.

Yıllarca bunun sevgiyle ilişkisi olduğunu anlamadım ben ve "ya ben elmayı ısırarak yemeyi seviyorum" diye bir de dilimlenmiş elmaya surat yaptım. Ta ki dün babamla esrik ilişkiler üzerine konuşur ve fikrini sorarken "sana bir elma kessin, ya da sen ona kes" diyene dek.. Birden anladım. Elma kesmek, bıçağın ucuna saplayıp "elma?" diye birine uzatmak, bizatihi sevgi demek.. Açık açık seni seviyorum demek yerine, "elma çok güzel, sana kestim" diyebilmek.


Ve bir küçük hikâye:

Onu ilk defa gördüğümde bahçedeki elma ağacının altındaydım. Küçücük ağacın elmaları öyle çoktu ki, ağaç taşıyamamış, yerlere bırakmıştı.O gün şansa bak, yerlere düşen elmaları toplayıp eteğimin içine doldurabildiğim, çiçek desenli upuzun basma bir elbise giymiştim. Elim kolum elma doluydu ve neşe içinde etrafımda gördüğüm ilk insana - O'na - "elmalara bak, ne kadar güzeller!" diye seslenmiştim, sevincim içimden taşıp başka bir insana akmıştı. Gülümsemiş, yardıma gelmişti. Topladığımız kucak dolusu elmanın birkaçını, merdivenin en alt basamağına oturup beraberce  dişlerken, sohbet sohbeti açmış, "artık eve gitmeliyim" diye ayağa kalktığımdaysa, elmadan bile yeşil gözlerini yüzüme dikmiş, sonra birden kalkıp beni belimden tutup kendine çekmiş, kimselerin görmediği o kuytu merdiven altında öpmüştü ilk defa. Ellerimdeki, eteklerimdeki elmalar düşmüş, saçılmıştı her yere... Daha dün gibi. Oysa üstünden neredeyse 15 sene geçmiş.

Kırıldı bana. Ne yapsam fayda etmiyor. Yeşil gözleri sarıya dönmüş, sonra bal rengine.. Belli, uzak düşmüşüz birbirimizden. Aradaki mesafeyi aşmak istemiyor, artık denemek ve yeniden yanılmak da istemiyor. Bense onu izliyorum, karşısındaki koltuktan, dağınık aklından öpesim geliyor. Öyle çok seviyorum ki. Yapamıyorum. Dokunamıyorum. Usulca kalkıyorum yerimden, mutfağa gidiyor, en sevdiği yeşil elmalardan birini alıyorum. Yıllarca babamın cerrah ellerini izlerken öğrendiğim şekilde, hiç zayiat vermeden, dört eşit mükemmel parçaya kesiyorum elmayı. Birini bıçağın ucuna saplıyorum. Yanına gidip, uzatıyorum bir bıçak mesafesinden ona... "Elma," diyorum, "çok güzel, senin için kestim, ister misin?"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder