Eşek, inek, horoz ve benzeri hayvancığa ait bir anısını anlatmaya "afedersiniz eşek.." diye başlayan insanlara sinir olurum. Ne demek afedersin eşek? Eşek ne güzel bir hayvandır halbuki, gözleri sürmeli sürmeli.. Hoş, yakından ve ilgiyle incelendiğinde çirkin hayvan da yoktur bana göre ama o ayrı konu şimdi..
Eşekceğizlerin sütü bu sıra moda olmuş sevgili bloggercıklarım. Bir söylenceye göre, İtalya'da delinin biri bir deliğe taş atmış, Kırklareli'nden de bir başka akıllı hemen bu taşı sahiplenmiş, bağrına basmış. Litresi 60 Euro'yu bulan eşek sütünün bir bardağını, girişimci köylü kadınlarımız 5 TL'den satıyorlarmış. Uyanık Trakyalılar ise bir bardağa 20 TL talep ediyorlarmış. Eşek sütünü, içerik ve içim açısından anne sütüne en yakın süt olarak lanse eden bu haberlere göre, eşek sütünün faydaları da saymakla bitmiyormuş. Astım, bronşit, siroz, kolon kanseri gibi hastalıklara faydası bir yana, araba tutması, unutkanlık gibi başımızın belalarına da birebirmiş. Üstelik Kleopatra da güzelliğini - özellikle de selülitsiz bacaklarını - eşek sütünde aldığı banyolara borçluymuş. Yani öyle diyor koca koca adamlar, biz kim oluyoruz da sorguluyoruz ki zaten eşek sütünün faydalarını?!
Eğri oturalım, doğru konuşalım sevgili bloggercıklarım. Sirozu, bronşiti bilemeyeceğim ama yakından takip ettiğim kanser tedavisi alanında her gün ayrı bir keşif, ayrı bir çağın buluşu, ayrı bir muhteşem formül bulunduğunu okumaktan artık benim sinirlerim bozuldu. Kanserle mücadele eden sevdiklerimize bir eşek sütü içirmediğimiz kalmıştı, onu da yapıyormuşuz, pes yani. Herşeyin organiği, herşeyin doğalı derken zaten birçoğumuz kafayı sıyırdık. Yok domates hormonlu, yok elmada siyanür, yok yumurtada bilmemne derken; tohumundaki genetiğe, toprağındaki gübreye bakmadan herşeyin "organik"ini arar olduk. Bu durum özellikle de yeni yavrulamış annelerde ve hasta yakınlarında görülmektedir ve sevdiklerimizi her türlü kötülükten korumaya çalışma içgüdüsünün tüketim toplumundaki çakal üreticilerine yaramaktadır. Uyanalım lütfen.. Geçenlerde bir tıp doktorunun "çocuğunuza kurtlu meyve yedirin, çürük domates doğaldır" dediğine dahi şahit oldum! Doktoru böyle derse, uyanık manav ne yapar? Sağda solda kalmış çürükleri organik diye 5 katı fiyata başımıza kakmaz mı?!
Ben organik almıyorum. Almıyorum derken, bandrolün bile sahtesini yapan güzide ülkemin organik ürününe de, verimden kazanayım diye düşünerek hormonu, böcekten ve hastalıktan kurtulayım diye ilacı basan köylüye de güvenmediğim için almıyorum. Mevsimindeki sebze meyveyi alıyorum, mümkün olduğunca konserve, işlenmiş ürün, katkı maddesi doldurulmuş gıda kullanmamaya çalışıyorum ama kafamı da herşeyin doğalına takmıyorum. İstediğin kadar doğal ye, büyük şehir havasındaki zehirden kaçamazsın çünkü. Ya da kaç Ege'nin en ucra kasabasına, doğadan topladığın otları ye; e bu sefer de evin yapılırken kullanılan inşaat malzemesi, arabana koyduğun benzinin, tependeki ozon deliği.. Yani var oğlu var. Üstelik sağlığa kafayı takıp, korumak için stres yaparsan asıl o zaman oluyorsun hasta.. Geçenlerde bir arkadaşım çocuğuna "assssla!" güneş kremi sürmediğini anlatıyordu. Neymiş, kremler kanserojenmiş. E peki ne yapacaksın, 3 yaşında fıldır fıldır bir çocuğu yaz günü saat 10 ila 17 arası eve mi hapsedeceksin? Bu mudur yani alternatifin? Bu işler ince işler sevgili bloggercıklarım.
Eşek sütüne dönersek; bu sektörün büyümesinin tek bir yararı eşekleri toplayıp bir çiftliğe koymaları olmuş olabilir. Zira yıllardır ağır işçiliğe, tecavüze ve sosis yapımına koşulan o güzel sürmeli gözlüler için tam bir "eşek cenneti" olsa gerek çiftlikler. Zira; kentleşme ve göç aşkıyla, güzel gözlülerin popülasyonu da gittikçe azalıyordu. Özetle; valla paranız bolsa eşek sütü alınız içiniz, yetmedi içine girip banyo yapınız. Zira bazı amcalar ve teyzeler denemişler, memnun kalanlar varmış. Ne diyeyim; eşek sütü zihin de açıyordur inşallah..
Bir atasözümüz vardı, sanırım modern hayata uyarlaması da şöyle birşey olsa gerek: "Eşek sütü cehaleti alır, eşşşşeklik baki kalır"..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder