28 Temmuz 2025 Pazartesi

Temmuz Raporu

Türkiye ve dünya gündemi yine sancılı, girdiğimde çıkamıyorum. Onun yerine gel benim küçük evrenimde neler olmuş, biz ona bakalım.... Ne diyor Nermin Yıldırım: "Küçük telaşlarda kaybolup, büyük dertleri unutmak.."

*

Bizim küçük evrende, Temmuz Telaşları:

Yoğun eklem ağrıları ve baş dönmesi ile bir ara "hah bu sefer Tahtalıköy'e erişimim 5G üzerinden sağlanıyor" gibi hissettiğim, koştur koştur geçen ve geçmiş yıllardan da sabıkalı olduğu için, pek çekindiğim bir Temmuz'u daha, kayıpsız ve ayıpsız geride bırakmayı başardım çok şükür.. Fakat bu eklem ağrıları, özellikle bel ve leğen kemiği bölgem bu ay beni hem fiziksel hem psikolojik anlamda çok zorladı. Doktora "gözünü seveyim bir MR yaz bana" diye yalvardım çünkü burada hâlâ "çok oturma, yoga ve pilates yap, bitki çayı iç"çi bir sistem var.. Yine aldığım cevap "biraz daha spor yap"... 

Yahu daha ne kadar spor yapabilirim? Her gün Milie ile 1,5 saate yakın yürüyorum, haftanın 3 günü yoga, 1 günü jimnastik yapıyorum, okula falan hep bisikletle gidip geliyorum, tanesi 4 saat süren çılgın ev temizliklerimi sayma bile... Daha ne yapayım bilmiyorum ki?! Bence Alman doktorlar tarafından çok pis ihmal ediliyorum sevgili blogcuğum ve annemlere yük olmayacak olsam (çünkü elimden tutup beni doktor arkadaşlarına götürmelere falan kalkıyorlar) Türkiye'ye geldiğim gibi kendimi Türk doktorlarına emanet edeceğim. Vallahi bıktım bu "enerjiciler şifacılar grubu"ndan. Bi' MR çekin ya gözünüzü seveyim sanki kendi cebinizden çıkıyor! Neymiş "gereksiz test, devlete yük"..... Peh!

Yoga yap, neyine yetmiyor..

- Eşim maşallah turp gibi. Sinir oluyorum :)) Ben her sabah heryerim tutulmuş, ağrır vaziyette iki büklüm yataktan çıkmaya çalışırken, o maşallah delikanlı gibi fırlıyor. Adam her gün 40km bisiklete binmekten Michelangelo'nun David'ine döndü.... Geçen gün bunu komşuma anlattım, o da bana "genç erkek aldın ondan, kendinden 5-6 yaş büyüğünü alsaydın birlikte çökerdiniz" dedi :)))) Alman kafası, ama haklı ayol.. Şaka bir yana, erkeklerin kadınlardan daha geç çökmelerine sinir olmuyor musun sen de? Ama biz daha uzun yaşıyoruz deme, çökmüş vaziyette uzun yaşamanın anlamı ne?!

hayat akıp gidiyor :P

- Kızımın 12. yaş gününü 40 gün 40 gece olmasa da, 40 saat süren bir partiyle kutladık. Her sene olduğu gibi bu sene de ben "bu sene son!" dedim. Hı hı evet, seneye yine görüşürüz blogcuğum.

- Oğlumsa kafayı Pokemon'la bozdu. Okulda çılgınca bir kart değiş tokuşu var ve çocukların hiçbiri de Pokemon'un asıl oyununu bilmiyor :)))) Bu işe bir el atıp kuralları öğrenelim dediysem, of, yemin ederim kafam almadı.. O kadar karışık ve o kadar ince ayar ki, kim neyi ne yapıyor daha onu bile anlamadım. ChatGPT'ye danıştık, "8 yaşa anlat" dedik olmadı, "bilale anlatır gibi anlat" dedik, biraz anlar gibi olduk ama ı-ıh... En azından şimdilik hangi kart ne kadar kıymetli, çakma kartları nasıl ayırd ederiz vs. ancak bunları öğrenebildik.. Bu da bir şeydir. Aranızda bu işten anlayan biri varsa: imdaaat!

- Çocukların okulu da cuma itibarıyle 6 haftalık yaz tatiline girecek. Bir de buna imdaaat :))) Tabii sizdeki 3 ayın yanında 6 hafta nedir ki diyorum, yanlış anlaşılmasın..

L.'in tatil başı ve tatil sonu görüntüleri :)))

- Millie bu ay içinde 4 defa boyun ve belden çift geçmeli tasmadan kurtulup deli danalar gibi koşarak kaçtı... Ödüm ağzıma geldi... Maalesef sokak köpeği olduğu için herşeye karşı müthiş bir güvensizlik duyuyor. Ben onu yakalayayım diye koşunca daha da panikliyor. Ay delireceğim. Köpek önde ben arkada deliler gibi rekora koşuyoruz (böyle anlarda belim ve leğen kemiğim gayet iyi bu arada, hakikaten psikosomatik midir nedir?). Hayır dışarda benden kaçan köpek, eve gelince de sürekli peşimde, gecenin 4’ünde tuvalete kalksam, o da peşimde! Eşim "bu senin gölgen" diye dalga geçiyor... Sevimli de kerata.

Baba oğul Millie’nin Pokemon kartını yapmışlar
:))

- M. hayatının ilk "ev partisi"ne katıldı! Ev partisi denince benim aklıma anne ve babası tatile giden bir gencin evinde, yaklaşık 200 adet 15-16 yaşında kızlı oğlanlı gençlerin toplaştığı, bangır bangır müzik dinleyip, evin her yerinde öpüşüp durduğu, su gibi alkol içip şeker gibi hap yedikleri, gece de havuza girdikleri ve sonu mutlaka polisle biten bir mizansen geliyor aklıma (fazla amerikan filmi izlemekten ötürü) ve buna rağmen izin vermek de baya baya "annelik sınavı" oldu benim için :)) 

Fakat en yakın arkadaşıyla katıldıkları partide, asıl doğum günü "çocuğu" 55 yaşında bir babaymış ve yakın arkadaşının anne babası da davetliler arasındaymış diyereeek, tamam demiş bulundum ama evet gece havuza girmeler falan olmuş ve arkadaşının babası "valla eve 4'te döndük, hâlâ feci hangover'ız" deyince de biraz "oyyy" olmadım değil.. :)) M. için tam bir kültür şoku olduğunu tahmin ediyorum. Her ne kadar kendisi "hmm fena değildi, havuz neyse ki ısıtmalıydı" falan gibi yorumlar dışında pek renk vermese de... :) Minik M. büyüyor yahu.....

gençlerin arasında ortayaşlı ben :P

- Orta yaş deyince.. Yakınımızdan iki çift boşanıyor. Çok acaip işler dönüyor sevgili blogcuğum. Burda yeni moda bir sistem var: çiftler boşanıyor ama çocuklar evde kalıyor, haftanın 5 günü anne o evde, 2 günü baba evde... Çocuklar evlerinden ve düzenlerinden olmuyor.. Çok hoş di mi.. Lakin şimdi bu denkleme anne va babanın yeni kız ve erkek arkadaşlarını ekle.... Hah :))) Neyse ben de büyük bir açık kalplilik ve ilgiyle izliyorum (elime çekirdek alacağım utanmasam) bakalım sonuç ne olacak..

- Yine yakınımızdan boşanmakta olan diğer çiftin boşanma nedeninin "baba"nın aslında gay olduğunu anlaması olduğunu öğrendik, adam 3 çocuk yaptıktan sonra, 45 yaşında "açılmaya" karar vermiş. Olabilir, zararın neresinden dönülse kârdır elbette... hakkıdır. Lakin iş döndü dolandı yine bana patladı çünkü adam LGBTQ+ ile çalıştığımı duymuş ve benden destek istedi... Eşim de diyor ki: "ben bu adamı ve karısını azıcık tanıyorsam, adam numara yapıyor. Bu kadından ve evlilikten başka bir şekilde çıkış olmadığını anladığı için bu çıkışı buldu uyanık." :))) Ay delireceğim. Bir erkeğin tanıdığı bir başka erkeğin gay olduğunu sonradan öğrenip de kabullenmesi neden bu kadar zor? Ne yazık ki danışmanlık veremem, etik değil, önceden tanışıyoruz..... Ama hakikaten ilginç bir durum, çalışmayı çok isterdim! :)

Bahçeden 🥰

- Ve son olarak; ayın son günlerinde verdiğim kararla, yeniden "öğrenci oluyorum" sevgili blogcuğum. Farklı bir psikoterapi alanında eğitim almaya karar verdim. 3 sene sürecek bir eğitim bu. Umarım altından layıkıyla kalkabilirim.... Eylül'de başlayacağım kısmetse.... Bol şans dile bana, 47 yaşımda, tam 18 senenin ardından, yeniden öğrencilik :P Bakalım nasıl olacak....

Haydi öptüm! Neşeli, sağlıklı, ağrısız sızısız bir Ağustos olsun <3 İçimize biraz ferahlıkla kapatalım:

bizim diyarlarda son 10 günün özeti..

21 Temmuz 2025 Pazartesi

Menopoz Menarşa karşı

Bu konuları hiç konuşmuyoruz, bence konuşmalıyız... Ayıp değil ki yahu, herkesin yaşadığı gerçekler. Ergenliğe ya da üretkenliğe girişi, yani menarşı konuşuyoruz da, erginliğin bir başka doğal aşaması olan üretkenliğin bitişini yani menopozu neden konuşmayalım? 

Pexels Photo by cottonbro studio: link

Hormonların psikolojimiz üzerindeki etkileri çok derin ve çok da bilinmeyen bir mevzu.. 47 Yaşındayım ve (Türkiye ortalaması 50 yaş) menopoz öncesi dönemdeyim. Bu şu demek; ortalama 3 senelik bir süreçte, bazı hormonlarım değişecek, azalacak ya da üretimi duracak. Aynen ergenlikte olduğu gibi, vücudumun işleyişi değişecek, bunun psikolojik ve fiziksel sağlığıma yansımaları olacak. 

Menopoz aslında "adetten kesilme" olarak bilinse de, öncesi ve sonrasıyla birlikte ortalama 7-10 seneyi bulan bir süreç. Bendeki ilk değişimler de 4-5 sene önce başladı aslında. O dönemde tam adını koyamadım ve pandemiye denk geldiği için emin de olamadım ama bazı sıkıntılarım oldu; mesela her gece 3'te uyanıp endişeler içinde debeleniyordum, bazı geceler 18 derecelik odada ve ince battaniyeyle öyle bir terlemiş uyanıyordum ki, su içindeyim sanki (eşim kazak üstü kalın yorganla titrerken hem de) ya da adet öncesi göğüslerime dokunamıyordum acıdan, sinirli oluyordum, alıngan oluyordum.. Di'li du'lu konuştuğuma bakma hâlâ da öyleyim. Hayatım boyunca adet öncesi ben sanki ben değil, cadının tekiydim ama son yıllarda azalacağına iyice arttı cadılığım!

Pexels Photo by Anastasia Shuraeva: link

Üstüne bir de yine adet öncesi dönemde baş ağrıları, mide yanmaları, tüm vücudumda kırıklık, eklem ağrıları eklendi bu son bir iki senedir. Hormon seviyelerime baktırınca, menopozun çok uzağındaymışım gibi bir tablo var. Misal aşırı bir östrojen yüksekliği çıktı, doktor dalga bile geçti "bugün git 7 sene sonra gel" ya da "çevrendekileri öldürmek istediğin kadar sinirli olduğunda gel" falan diye.. Tamam gülüyoruz ediyoruz da, anlatamam yani, ağrısız bir günüm bile geçmiyor şu son aylarda; sürekli eklem ağrısı, sürekli göğüs sancısı, ruh halimde gelgitler.. Ve bu da yaşam kalitemi engelliyor. 

Açıkcası adet düzensizliği son bir senedir başladı. Nedense menopoza araları uzayan ve azalan regl kanamalarıyla girilir sanıyordum. Aksine aşırı sık (20 günde bir) ve ağır regl olmaya başladım, yüksek doz kan ilaçları kullanmam gereken düzeyde anemik oldum! Son 6 aydır ise, toplamda 2 defa regl oldum (tabii ki en olmamam gereken günlerde, çünkü: Murphy Kuralları). Hatta sonuncusundan önce "ay sonunda girdim galiba menopoza oh be" falan diye gülerken, annem "kızım bi hamilelik testi mi yapsan" yorumuyla beni bir şokladı :))) Tamam 3. çocuğu hep istemiştim ama 47 yaşımda da istemedim yani... Neyse eczacıya da "bana bir menopoz bir de hamilelik testi" derkenki hallerim falan çok komediydi... Bu arada aynen hamilelik testi gibi evde menopoz testi var evet..

İkisi de negatif çıktı ve haftasına da regl oldum ama yani belli ki "birşeyler dönüyor".. Bilişsel anlamda da, konsantrasyon güçlükleri yaşıyorum, kafam karışık, sık olmasa da öfke patlamalarım var - özellikle de yavaş hareket eden, yaşlı ve benmerkezci kadınlara takık vaziyetteyim: elbette kayınvalideyle özdeşleştirme durumları, insan psikolog olunca şak diye anlıyor ama gel de hormonların gücüne karşı savaş ve iyileştir :)) 

Pexels Photo by Kampus Production: link

Üstelik bir konu daha var başımda! Yine Murphy sağolsun, elbette benim "resmi" menopozumla kızımın menarşı (ilk regli) eminim üstüste gelecek, yüzde yüz eminim hatta aynı gün falan olacak bu iş :))) Askeriyedeki bayrak devir teslim törenleri misali... O da direniyor, ben de direniyorum şimdilik ama hissediyorum, ikimiz de ayın "belli dönemleri" hakikaten coşuyoruz ve evde iki cadının fırtınalı okları uçuşuyor, birer kutu nutella kaşıklıyor, önümüzden geçmeye cüret eden herşeyle kavga ediyor ve ikimizin de tam alnında çıkan birer sivilceye karşı kalpli ayıcıklı "yapışkan bantlar"la süsleniyoruz :)) Ama ne o regl oluyor, ne de ben regl olmaktan vazgeçebiliyorum.. Şu bayrağı teslim etsek bence ikimiz de - ve tüm sosyal çevremiz de - bir Ohhhh çekeceğiz.

Menopozla cebelleşirken, ergenliğin bir adım gerisinde duran çocukla cebelleşmek de ayrı dert! Sus diyorum kendime, susamıyorum, o zaten susmuyor hiç.. Vallahi bazı sabahlar kalkmamızla tartışmalar başlıyor, ta ki kızım yatana dek... Üstelik öyle incir çekirdeğini doldurmayacak konular ki! 

Zor zamanlar azizim.... zor. Sende nasıl bu durumlar ya da nasıl geçtin benzer zamanlardan?

Pexels Photo by Abhilash Mishra: link

Birkaç öneri (bende işe yarayanlar):

- Spor spor spor! Kesinlikle her sabah daha yataktan kalkmadan, yatak içinde esneme bel hareketleri yapıyorum ve her sabah "güneşi selamlama yogası" denen 5 hareketlik seti uyguluyorum.

- Hayıt otu hapları (monk's pepper) eczanelerde bulabilirsin, sadece menopoz değil regl öncesi dönemler için de bitkisel bir öneri

- EMMA yatak bazası resmen uykumu da belimi de düzene soktu, aşırı öneririm.

- Kan testi ve eksik vitaminlerin, minerallerin mutlaka dışarıdan alınması.

- Psikanaliz :))) Menopoz dışında herşeyi konuştuğum bir alan. 70 yaşındaki bir erkekle menopozu konuşamıyorum tahmin edersin ki :P Ama en azından diğer konuları içimden atabiliyorum...

14 Temmuz 2025 Pazartesi

Bekarlık Sultanlık - Vol. 2025


Bekarlık sultanlık diye aratınca, blogta toplam 4 tanecik yazı çıktı karşıma. İlki Haziran 2020 (3 gün), ikincisi Haziran 2022 (4 gün), üçüncüsü Kasım 2022 (6 gün) ve dördüncüsü Temmuz 2024 (2 gün). Yani 12 yıllık ebeveynliğimizde, eşimin ben olmadan çocuklarla geçirdiği gün sayısı: 15. Hadi buna 2'şer 3'er günlük Türkiye kaçamaklarımı da ekleyelim, toplasan en cömert hesapla, maksimum 30 gün eder. 365 x 12 = 4380 gün içinde 30 gün!

Eşimle ikimizin çocuksuz olarak başbaşa geçirdiğimiz gün sayısını yazıyorum, sıkı dur (4380 gün içinde): 5 gün!

Bu şartlar altında benim aklımı yitirmemiş olmam, eşimle hâlâ evli olmamız falan, hattâ kibarlığı bırakalım, bence çocukları doğramamış olmamız, doğradıktan sonra el ele neşe içinde dağlara doğru koşmamış olmamız, bir mucize değilse nedir sevgili blogcuğum?

Çocuklarımı seviyorum, yanlış anlaşılmasın. Ama ben aslında hiç iki ayaklı anneliğine uygun biri değilmişim (ve de evliliğe şşşt) ama açıkcası hayatımda yaptığım en anlamlı şeyler de yine bu iki yavru sanırım. Arada delirtseler de, iyi ki varlar. Kesinlikle hayatıma "ses" (gürültü öhöm) ve "neşe" (histeri öhöm) getirdikleri bir gerçek. Ama bir "gereklilik, bir -meli -malı eki mi çocuk yapmak?" dersen, "hiç değiiiiil hiç değiiiiiil" diye haykırırım, 2 saniye bile düşünmem.. Asla değil. Hayatta çocuk dışında pek çok güzellikler, pek çok anlamlar var. 

Eğri oturup doğru konuşalım. Hayatın "Çocuk Büyütme Evresi" denen evre, çok sıkıntılı be blogcuğum..... Yemin ederim "40'ı çıksın rahatlayacaksın"la başlayan lakırdı, Almanların "küçük çocuk küçük dert, büyük çocuk büyük dert" atasözünü gerçek manasıyla "ön ergenlik"le tatmış olmamla son buldu; anladım ve kabullendim: bu iş öyle 18'le 25'le falan da bitmeyecek.... 

Lakin aklımızı yitirmeden annelik de mümkün olmalı, değil mi? Misal babalardan feyz alabiliriz. Bakın en yakınımızdaki şahane örnek! Birebir kopyalayın huylarını, rahat edin.. Misal benim bey acaba bu 4380 gün içinde kaç defa tek başına seyahatlere tatillere gitti, ben çocuklarla Türkiye'deyken kaç haftalar bekarlık sultanlık yaşadı? Hiç olmasa, benimkinin en az 8-10 katıdır.. Tamam her sefer bana "sen de git..." dedi Allah için. Beni kısıtlayan o değil. Ama olmuyor işte. Olamıyor.... Annelik kafası ayrı bir kafa. Kurtulamayız. Kabullenelim. Arada "reset" atıp devam edeceğiz...

İşte o resetler, benim bu "bekarlık sultanlık" günlerim... Sonuncusu bu haftasonu başıma geldi. Hepi topu iki güncük bir mola ama öyle iyi geldi ki... 

Eski yazılarıma baktım da, özellikle 2022 Haziran'dakiyle kıyaslayınca, pek "gerçek potansiyelime" erişememişim bu sefer, ama yine de güzel zamanlar geçirdim... Yalan yok, çok ama çok çok iyi geldi.... Müteşekkirim...

Bu sefer Vipassana yani sessizlik yogası yapamadım çünkü köpek ve tavşanlarla sürekli kadim bir sohbet içindeyim "kuzucuğuuuuum, canıııııığm, nazlı kızıııııığm, şişko oğluuuum" şeklinde bir başlıyorum... Çiçeklerle bile konuşan biriyim ben, hatta itiraf edeyim kendimle de çok konuşurum "evet C. hanım, iyi nane yediniz" falan, bir de böyle sizli bizliyimdir.... Eminim ben içimden konuştuğum bazı zamanlarda dışımdan da konuşuyorumdur :)))) Amaaaağn, boşver.... Delilik en güzeli. Ama bu nedenle Vipassana yapamadım bu sefer, çünkü etraf "can" doluydu.. 

Fakat yine de, en azından şunları yapabildim, hamdolsun: 

- İlk gece: Avokadolu salatamı ve şekersiz ve kafeinsiz kolamı tepsime alıp, koltukta film keyfi

- İkinci gün: tek başıma 5 saatlik bisiklet turu, tarlalara dalıp çiçek toplamak, piknik

- İkinci günün gecesi: cağnım B. ile ön bahçede "kız yemeği" ve şaraplı sohbet keyfi

- Son gün: Arka bahçedeki salıncakta 3 saat kesintisiz kitap okuma ve spontan öğle uykusu sonrası buzlu kahve keyfi!

Daha da devam ederdim ama dediğim gibi, 20 saatte ancak bunlar olabildi. Allahım daha da ver, daha da yapayım, vallahi çok iyi geldi..

O halde, Bekarlık Sultanlık Vol 2025'e Taksim 1 demek nasip olsun inşallah, darısı diğer taksimlere, amin amin :)))

Günün Quizi: Peki sen, sen kendinle başbaşa kalınca ne yapıyorsun, ne yiyorsun, ne içiyorsun, senin var mı severek uyguladığın bir "yalnızlık modu kalıbı"n?

4 Temmuz 2025 Cuma

45 Dakika Yazıları - Temmuz 3

L.'yi Jiujitsu'ya yolladım, dönmesine 45 dakika var. O zaman haydi, silmeden, düzeltmeden, bilinçakışı...

Analistim tatilde bu hafta. Yılın benim için en zor haftasıdır bu, 20 senedir iyileştiremediğim yaralarım var bu haftaya dair. Üstüne bir de çocuklarımla ilgili zorlanmalar... Yani tatile gidecek haftayı buldu analistim..

Demin eve gelirken yaşlı bir kadınla sinir harbi yaşadım. Sık olmuyor ama olunca tam savaş yeri... Kadına "sen çok fazla yaşamışsın, gereğinden çok çok fazla" diye bağırdım, ki sonuna dek hak etmişti ama yine de suçlu hissediyorum çünkü kaç zamandır mis gibi bakıp büyütüp semirttiğim "zen"imi kaybettim.... Alkolikler misali bilmem kaç gündür zen'im derken derken, al sana, sıfır noktasına geri döndük... Neyse, yarın yeniden başlarız; gün 1 diyerek..

Öfke patlaması yaşamam aslında normal, birkaç gündür çok stresliyim. Kendimi sürekli engelliyorum, sakin ol nefes al tamam geçti diye diye ama bir noktada patladım işte tutamadım. Biz akdenizliler diyeceğim ama genellemelerden de kurtulmaya çalışıyorum nicedir.... Şöyle diyeyim, kısaca: oooof of annelik çok zor ve ben galiba beceremiyorum bu işi yahu. Yani genel resme bakınca iyiyim de. Cımbızla çekip alınca bazı an'ları.... 

Misal kızım 12 yaşına girdi ve tam "arkadaş baskın" evreleri başladı malum. Bugüne dek gayet kendine güvenli bir küçük hanımken, birden aynen "Inside out" çizgifilmindeki gibi "güvensizlik" düğmesi devreye girdi. Daha doğrusu ben öyle sanıyorum bak anlatayım da sana da ders olsun bana olduğu gibi... Çocuğun 5 kızdan oluşan klasik kız grubu var. Bunlardan biri inanılmaz sinirime dokunuyor(du) çünkü aşırı dominant ve kızım tamamen onun istekleri çevresinde yaşıyor son iki aydır. A. bunu istedi, A. böyle yapalım dedi.. Kızım senin kendi aklın yok mu diye içimden söyleniyor, dışımdan da artık yavaştan belli ediyordum.. Ama yok, A. ne dediyse o! Kanun koyucu A.!

Hatta öyle bir noktaya geldi ki, M. bebeklikten bu yana pembeden nefret ederken, birden doğum günü temam pembe olacak, pembe kıyafetler almak istiyorum falan demeye başladı ve nedenini sorunca çünkü A. pembe olsun demiş, pembe seviyormuş! Delireceğim. Ay benim özgüvenli çocuğuma ne oldu? Aklımı kaçıracağım...... Hele "Anne sen pasta yapma, A. yapacak pastamı, kursa gitmiş çok güzel pasta yapacak annesi de yardım edecek" deyince.... Yahu ne oluyor, A. kim ya??? Birkaç defa patladım "eeeh bıktım sürekli A., yeter yahu" falan diye...

Sonra bu sabah.... İkimiz yalnızız evde, saçını örmemi istedi ve dedi ki "anne sana bir şey söyleyeceğim ama kimseye söyleme. A.nın annesiyle babası geçen hafta boşandı." 

Offffff. O an anladım. Çocuğum özgüven eksikliği çekmiyor, A.nın altında ezilmiyor, sadece arkadaşına destek olmaya çalışıyor aylardır... Bunu da kimseye anlatamıyor, A.yalnız ve üzgün diye sürekli ona gidiyor, onun istediği şeyleri yapmak, onu mutlu etmek istiyor... Bana da anlatamıyor çünkü söz vermiş A.'ya... Tabii ki A.'nın anne babası boşanırken çocuk büyük ihtimal geriplanda kaldı ve bir şekilde birine "üstünlük kurma"yı istedi bu nedenle, biri de onu dinlesin, onun dediğini yapsın, onu mutlu etsin istedi.... Kızımın yapmaya çalıştığı da bu..... Oooof of. Şimdi herşey birden yerine oturdu, A.nın aşırı makyaj merakı, yaşından büyük kıyafetlere merakı, sürekli kendini özellikle maddi konularda gösterme çabası.... "Babam evimize havuz yaptı" bile "babam evde, babam bize ilgi gösteriyor" demeye çalışması.... Pastayı bile belki annesiyle zaman geçirebilmek için yapıyor çocuk yahu! Of ben ne salağım, ne körüm....

Sabah bunu duyunca, birden A.ya karşı aylardır duyduğum öfke sis gibi dağıldı gitti, yerine hafif, şefkatli bir duygu geldi.. Amaaaağn dedim, bırak bir yaş günü de pembe olsun, M.nin değil, A.nın istediği şekilde olsun.......

Sevgi ve şefkat böyle bir şey demek ki.... M. bana bunu gösterdi bugün.. Kendimden utandım. M'den gurur duydum..... A.ya olan sinirim dağıldı gitti..... veeeee evet; her şey pespembe oldu :)

Hamiş. E peki yaşlı kadına ne diye patladın eve gelirken dersen..... E o da hak etmişti yahu. Arada da insanlar hak ederler yani...... Pişman değilim. Zen'im gitti ama, napalım, yarın yeniden: gün 1.

2 Temmuz 2025 Çarşamba

45 Dakika Yazıları - Temmuz 2

Bu böyle huy mu olacak acaba bende, her gün 45 dakika icat edip yazmak? :)) Neyse dur bakalım, gittiği yere kadar... Şimdi L.ı tenise bıraktım, hava da çok güzel, kortun karşısındaki parkta oturuyorum ve 45 dakika zamanım var. O zaman haydi; silmeden düzeltmeden bilinçakışı :)

Dün başıma çok acaip bir şey geldi.

Sabah Milie ile yürüyüşe çıktığımızda bir adamla karşılaştım. Tam sevdiğim adam türü: sakin, sessiz, kendi halinde. Dikkatimi çeken, köpekle olan ilişkisiydi. Köpek tasmasızdı ve adamın sadece elişaretleriyle her tür komuta (ödül maması olmadan) harfiyen uyuyordu. Öyle bir uyum ve bağlılık vardı ki aralarında, insan onları bir bütün olarak görüyordu.. Köpekler karşılaşınca, tabii koklaşıp selamlaştılar, biz insan evlatları, tabii koklaşmadan selamlaştık. Bir iki de laf ettik belki, iyi günler, ne sıcak falan babında, sonra hayata devam ettik, gün içinde de tabii ki adamı hiç varolmamışçasına unuttum gitti.

Akşam yeniden karşılaştık.

Şimdi burada bir durup, son zamanlarda okumaktan büyük keyif aldığım Ev (Nermin Yıldırım)'den bir alıntı: "Bir defa karşılaşan, artık hep karşılaşır." - Kitabın sonlarına doğru ekleme: ".. eğer iki taraf da bunu istediyse."

Böyle insanlar beni çekiyor. Sakinlikleri çekiyor. Adamla yeniden karşılaşınca, yüzüme bir gülümseme yayıldı ve o da "aaaah, tekrar merhaba" deyince, daha uzun duraklayıp, daha derin konuştuk. Psikoloji mezunu olduğunu öğrenince, aramızda komik bir sohbet geçti.

Ben: Aaa, hangi alandasınız?

Adam: Thu.. sokağında

Ben: Hahaha yok yani mesleki anlamda.

Adam: haaa :))) of utandım şimdi.. alanım sound healing (bir tür müzik terapisi)

Başka bir sürü konuşmalar, köpeklerle oynamalar, araya bir sürü dikkat dağıtıcılar ve beş dakika sonra: 

Adam: Peki siz hangi alandasınız?

Ben: Ra... sokağı.

Adam: Hahahaha hayır yani mesleki anlamda

Ben: Hahahahahah You got me! (Beni faka bastırdın) 

Böyle olunca bol gülmeli, bol keyifli bir sohbetin kapısı açıldı tabii. Mesleği aslında benim pek "inanmadığım" bir alanda; daha çok enerjiler, çakralar vs., ben kendim çok "büyüğüm" ya, küçük gördüğüm bir alan, bilimsel değil falan diye. Bilimselin ne olduğu da tartışılır ya.. 

Fakat biliyorum, Osmanlı'da müzik terapisi çok ciddi araştırılmış, uygulanmış ve çok iyi cevap alınmış bir alan, Türk Sanat Musikisi'nin belli makamlarının belli hastalıklara iyi geldiği öne sürülüyor, ben de biraz bundan bahsettim. Adam aslen İsviçreliymiş. Üzerinde doğu işi bol gömlek ve pantolon vardı, "ben bu kıyafetleri İstanbul'dan aldım" falan dedi yani sohbet uzadı da uzadı ve bana web sayfasının adresini de verdi, bak buraya ekleyeyim belki ilgini çeker.. 

Bu sound healing benim için fazla ezoterik ama neden olmasın, belki sana iyi gelir, bu da bir yol sonuçta, birçok insanın yürümekten keyif aldığı.... Ama işin doğrusu, ezoterik mezoterik, adamın varlığı bana iyi geldi.. Sesi, sakinliği, mütevazı duruşu, sadeliği, olumlu enerjisi, köpekle arasındaki uyum, kıyafetindeki Sufî etkiler, frekansı (?) nedir tam bilmiyorum ama adamın "geneli" beni de sakinleştirdi ve huzur verdi... Güzel bir karşılaşmaydı.. Umarım Nermin Hanım haklıdır ve artık "hep" karşılaşırız....

1 Temmuz 2025 Salı

45 dakika Yazıları - Temmuz 1

Buzlu kahvem elimde. Bahçedeyim. Seansa kadar 45dk boşluğum var. O zaman, yeniden, 45 dakika boyunca, silmeden, düzeltmeden, bilinçakışı..

Temmuz'cuk başladı.. Bu sene "deniyorum", çok deniyorum sevgili blog. Temmuz'a kucak açmayı deniyorum. Önyargılarımı, korkularımı geri plana atıp, temiz bir sayfa açmayı deniyorum..

Bu sabahı ellerimle güzelleştirmek istedim ki, Temmuz'a güzel başlayayım. İlk adımı ben atayım, barış çubuğu uzatayım.. Dur bakalım o ne yapacak...... Midem kıpırtılı, endişeli olduğum her zaman olduğu gibi.. Ama bir yanım da inanmak istiyor.. 20 sene önce gidenin yerine, tam aynı günde bir başkasının gelmesi gerçeği var önümde, görmezden gelinemeyecek kadar büyük bir rastlantı. Konuşamayan şeylerin seninle konuşma yolu...

Duyuyor, görüyorum. İnanmak, belki o sonradan yavaş yavaş gelir.. Güvenmeye daha çok zaman var.

Dün analizde çok acaip bir noktada buldum kendimi. Aslında hep kendimi suçladığım bir noktada, nasıl da karşı tarafın suçlu olduğunu gördüm bir anda. Nasıl görülmediğimi, anlaşılmadığımı, kabul edilmediğimi. Tüm bu duyguları yıllardır öfke olarak dışavursam da, aslında, öfke değil kırgınlık duyduğumu.. Tek istediğim görülmek, olduğum gibi kabul edilmek, sevilmekmiş..... 

Hayatın bşr çok alanında, bir çok insan ne kadar hoyrat! Ne kadar şefkatten uzak, sert, köşeli, duvarlı.. Elbette onlara sorsan, ne zorluklar yaşadılar da böyle katılaştılar. Eskiden buna inanırdım.. Hani derler ya, aslında suç yok, suçlu insanları toplum o noktaya itiyor, temelde herkes masum aslında, kader kurbanı. Buna en çok da ben inanırdım biliyorsun... Ama son zamanlarda diyorum ki, iki insanın başına aynı olaylar geliyor ve biri "başka türlü" olmayı seçiyor, diğeri "başka türlü". İşte "seçmek", insanı biricik yapan. Kaderim bu demek, cesaretsizlik! Buna buna rağmen demek, insan olmak.. Rağmen; hakikaten çok güzel bir kelime ;)

Bakalım. Deniyorum. Temmuz'a rağmen Temmuz'u sevmeyi. Hastalıklara rağmen, günü güzelleştirmeye çalışmayı. Desteksizliğe rağmen hayatıma nefes anları sokabilmeyi. 

Şu da var: beni olduğum gibi kabul edememesini, ben de kabul edemedim ya yıllardır... Belki de artık beklemekten vazgeçip, benim bunu kabullenme zamanım gelmiştir..