Sana bir sır vereyim mi.. 7 rakamıyla hâlâ barışamadım.
Hâlâ sayıyorum günleri demek ki. Bugün tam 17 sene olacak. 17 sene önce, 7 Temmuz akşam saat 7.. Takıntılı bir şekilde bunu düşündüm bu sabah. Ne yürüdüğüme, ne dinlediğime odaklanabiliyorum, dolayısıyla danışanla girdiğimiz ormanda kaybolduk. Önümüze ceylanlar çıkmasaydı belki korkutucu bile olabilirdi.. Ceylanlar rüya gibi geçtiler önümüzden. Sık ağaçlığa geri daldılar.
Sonra bir oğlan çocuğu çıktı beyzbol şapkalı. 5 yaşlarında. Kendimizi bırakıp ona koştuk, o da kaybolmuştu çünkü ve çocuktu o, 40larında iki kadın değildi. Ufacıktı. Yalnızdı.
Bu hafta "kaybolmalar" teması üzerinden gidiyorum nedense. Kayıplar ve kaybolmalar.
Çocuğun elini tuttum. Üşümüş. Buz gibi bir el, güvensiz. Kızımla oğlumun fotoğrafını gösterdim cüzdanımdan çıkartıp. "Korkma" dedim, "bak benim de senin yaşında bir oğlum var ve o da kaybolmuştu bir defasında ama onu nasıl bulduysam, şimdi senin anneni de öyle bulacağız". Adı "Finn" imiş. Geyikleri görmüş (halbuki ceylandı onlar?), arkalarından koşmuş, durduğunda annesini görememiş. Orman dediğime bakma, sınırları duvarla kapalı, aslında kaybolman mümkün değil, önünde sonunda buluyorsun yolu. Ama işte o önü ve sonu arasında insan aklını yitirecek gibi oluyor. Sık ve uzun boylu ağaçların altındaki birbiriyle sürekli kesişen düzensiz patikalarda, insana tuhaf bir kaybolmuşluk duygusu geliyor.
Durduk üçümüz. Ben, Finn ve danışan. Sonra "Finn'in annesiiiiii" diye avazımız çıktığı kadar bağırmaya başladık. Hissediyorum, uzakta olamaz. Olmadı da. Belki beşinci seslenmeden sonra cılız, gittikçe güçlenen bir karşı-ses geldi bir yerlerden. Kulaklarımda bir sorun var nicedir, sesin yönünü tam anlayamıyorum, büyük ihtimal bir kulak diğerinden az duymaya başladı. Tanrım, yaşlanıyorum.. Bunları düşünürken Finn'i (ve 7 rakamını bile) unutmuştum.. Finn birden elimden kurtulup koşmaya başladı. O zaman ayırdına vardım elimin bir başka eli tutuyor olduğunun.
Ancak yitirdiğimizde farkına vardıklarımız.....
Ömrü hayatımda birçok eşyayı, hayvanı ve çocuğu sahibine kavuşturma deneyimim oldu. Nedense, kayıp eşya, çocuk ve hayvanlar beni bulur. Belki kaybolmanın tam ortasında ben varımdır, bilmiyorum..... Her birini kavuşturdum sahibine. Üstümde kalan olmadı. Bu da belki benim özel yeteneğim ya da dünyada bulunma amacımdır. Bilemem.
Kavuşma sahnelerini severim. Duygulandırır beni. Dünyanın birkaç saniye için bile olsa iyi bir yer olduğuna, insan doğasının sevgi olduğuna, mor kelebeklere falan inandırır. Yine öyle oldu. İzledik anneyle çocuğun sarılmasını. Bu tip durumlarda abartılı sevgi gösterilerine maruz kaldığımdan hemen el sallayıp uzaklaşmayı öğrendim ortamlardan, yine tersime döndüm ki; danışanla göz göze geldik. Danışanı da unutmuştum aslına bakarsan... Birden orada görünce, şaşırdım boş bulunup. Hüngür hüngür ağlayan bir danışan; her terapistin hayâli.. İşte oradaydı. Geride bir tabaka orman yeşili, onun da gerisinde ceylanlar ve yine tabakalarca orman yeşili..
İçimi bir sıkıntı kapladı.
Haydi, dedim. Yavaş yavaş çıkalım şu ormandan..
*
Hamiş. Fotolar tabii ki eskilerden.
Evet o bir cümle öyle geldi dilime.. Ben de anlayamadım.
YanıtlaSilne güzel bir kimlik bu "kavuşturucu"luk :) öperim seni :)
YanıtlaSil<3
SilNe güzel bir hikaye bu, ne tatlı anlatmışsın C.ciğim. :)
YanıtlaSil"Ömrü hayatımda birçok eşyayı, hayvanı ve çocuğu sahibine kavuşturma deneyimim oldu. Nedense, kayıp eşya, çocuk ve hayvanlar beni bulur" yazmışsın ya, ben de topluluk içindeki kendi duruşumu hatırladım.
İnsanlar bana da yol sorar, saat sorar, hatta fikir sorar, hem de hiç tanımadığım insanlar, topluluk ortasında ve çevrede pek çok insan varken doğrudan bana yönelir ve sorarlar.
Demek ki sen de bulucu insansın. :)
Sen "bilici", ben "bulucu" :)
SilBirilerini kaybedince olumsuz anlamlar yüklüyoruz sayılara, aylara falan. Sanki o gün olmasa, o kayıp olmayacak gibi! Kaybına üzülürken, kayıp bir çocuğu sevdiğine kavuşturmuşsun başka bir 7'de. Artık olumlu bir anısı da var 7'nin.
YanıtlaSilHiç böyle düşünmemiştim..
SilYazılarınızı beğenerek okuyorum fakat tuhaf bir şekilde bazılarının üstüne söylenecek bir söz bulmakta zorlanıyorum. Yazdıklarınız bir nevi tamamlanmışlık hissi uyandırıyor bende. Bir şey eklemeye kalksam yazının sihri bozulacak sanki. Ceylânlarla ormanı paylaşmak ne güzel:)
YanıtlaSilBu dediğiniz duyguyu biliyorum ve teşekkür ederim, bunu okumaktan büyük sevinç duydum..
SilCeylanlar bölgede çok yaygın, doğal düşmanları da olmayınca bazen hızlı üreyebiliyorlar. O zaman sayıyı kontrol altına almak için avlanıyorlar. Bir bira bahçemiz var ceylan ve geyik eti ile hazırlanan yemekleri ünlü. Koyu renk sos ve orman meyveleri reçeliyle servis ediliyor :)
Bu güzel yorumun altına bunu yazınca da kendimi biraz vahşi hissettim :)))
Gözlerim doldu okurken. Çocuklarınızın fotoğraflarını gösterip, Finn’i sakinleştirmeniz ne güzel olmuş. Çok uzaklardan, Boulder’dan sevgiler. Melda
YanıtlaSil<3 Ooo Colorado'ya sevgiler!
Sil"Hüngür hüngür ağlayan bir danışan; her terapistin hayâli.." neden acaba çok merak ettim :)
YanıtlaSilÇünkü; demek ki ona dokunan bir seans olmuş. Duygulanmış ve duygularını rahatça yaşayabilmiş. Hüngür hüngür ağlamadıysa bir insan özellikle ilk seanslarda, terapist-danışan ilişkisini bir daha gözden geçirelim derim ;)
SilŞule Hanımın hislerine ben de katılıyorum. "Kavuşturucu" olmak, kaybedenle kaybolan arasında bağ kurmak <3
YanıtlaSil<3 belki yaşadığım bildiğim duygu olduğu içindir..
SilYazı, ceylanlar , kaybolmuşluk, yolunu arama bana doğrudan eskiden seyrettiğim bir filmi hatırlattı. Her kayboluş bir mekandan, birinden, bir zamandan uzaklaşma galiba. Yurt bellediğimiz, kendimizi iyi hissetiğimiz bir şeylerden, yaşanmışlıklardan.
YanıtlaSilNe kadar doğru, ne kadar yerinde bir tesbit. Hangi filmdi acaba, kuzeyli bir film olsa gerek..
SilSert bir filimdi, Anticrist olacak. Sizin yazınız pamuk gibi, kalp kırıklığından onarma, inşa çıkarmış. Filimde öfke, korku, yolunu bulamama, sıkışmışlık vs vardı yanlış hatırlamıyorsam, çok oldu
SilSon cümleyi o nedenle yazdım aslında, o sıkışıklık hissini kendi hayatımda duyuyorum. Birtürlü çıkamadığım o orman hissini...
SilBelki söyleyecek sözümüz vardı, ya da gidenin gölgesinde dinlenmeye ihtiyacımız vardı. Fakat her halükarda unutulmuş bir bavul değiliz. Ani gidişlerin insana yaşattığı bir şok, şaşkınlık "peki, şimdi ne yapacağız?" hissiyatı insanın donup kalmasına sebep oluyor. Bir atalete, bitmeyen bir yasa belki bizi mahkum ediyor. Boşa çıkmış bir rolde kalıveriyoruz. Biz hala aynı kişi olsak da birini torunu, kızı, oğlu her neyse değiliz artık. Ne yapılabilir? Zor bir soru.
SilHiç. Başını eğer devam edersin..
SilBu sabah bir blogger arkadaşıma da yazdığım gibi, hayat bir tren aslında. Biz kompartmanda oturuyoruz, gelen geçen, trene girip çıkan, bazen yanımıza oturup sohbet eden bazen uzaktan izlediklerimiz.. Herkes bir durakta iniyor, sonunda sıra bize de geliyor. Biz indiğimizde de ardımızda kalanlar bir süre arkamızdan bakıyor, sonra biz de unutuluyoruz. Tren devam ediyor..
Mr. Kaplan'ın her kelimesine katılıyorum. Okurken dolup taşıyor içim ama yazsam senşn yazının yanında kifayetsiz kalacak. Ne güzel yaşamış, ne güzel anlatmışsın canım Ceren'im ❤️
YanıtlaSil<3 :)
SilSonu mutlu biten bir yazı ama nedense benim içimi çok kararttı, sanki kendimi bir korku filmi içindeymiş gibi hissettim :) Çok kaybolurdum, ondan mı acaba :))) Mutlu bayramlar.
YanıtlaSil:)) Benim de içim karanlıktı o gün, her sene öyle olur bana 7 Temmuz'larda ama şimdi iyiyim, çıktım ormandan.
SilKaybolmaktan ziyade kaybetmekten çok korkuyorum ben de..
Size de iyi bayramlar!
Soluksuz okudum. Başka bir canlıya yardım etmek kadar güzel bir şey var mı?
YanıtlaSilNasılda iyi hissettirir insana... Hayatta bir amacım olmalı diye çok düşünürdüm.Sende bulduysan ne güzel...
Yo ben bulamadım daha :)) Fakat sanırım sevgi, insanlara iyi hisler verebilmek falan gibi birşey gibi gibi geliyor bana. Gibi. Ondan çok mutlu oluyorum, öyle hisler içindeyken dünyya aitmiş gibi hissediyorum, hayat güzelmiş gibi geliyor.
SilKavuşma anları beni de çok duygulandırır. Küçükken ben de kaybolmuştum, kalabalıklar içinde bile korkunç gelmişti :)
YanıtlaSil:) eşimin çok tatlı bir anısı vardır. bir dükkanda annesinin elini bir anlığına bırakıp yere eğilmiş, sonra doğrulup geri tutmuş eli.. aradan 1dk falan geçmiş, bir kafasını kaldırmış ki başka kadının elini tutuyor ve kadın da ona gülümsüyor :))) tam kaybolma denmez ama hep neşelendirir beni bu hikayesi..
Silben kaybolmadım ama çocukları kaybettim ikisi de 2,5 yaş civarındaydı. anne açısından ciddi korkunç bir his. çocuklar genelde "ama ben kaybolmadım ki sen kayboldun" diyorlar cevaben :)))
Kaybolan çocuğa kendi çocuklarınızın fotoğrafını göstermeniz ne kadar ince ve isabetli bir davranış. Ben çocukken hep kaybettirirdim izimi ve bizimkilere büyük korkular yaşatırdım ama artık kaybolan çocuğun yaşadığı korkuyu da birinci elden biliyorum. Neyse iyi biten her şey iyidir :)
YanıtlaSilBir rumuz bıraksaydınız daha kişisel cevaplayabilirdim :)
SilOnu şu nedenle yaptım, burada (belki Türkiye'de de öyledir) çocuklara genelde "kaybolursan ve güvenlik görevlisi polis vs göremezsen, çocuklu kadınların yanına git" deriz. Çocuklu kadınlara güvenmek çocuk için daha kolay oluyor, genelde anneler de en az bir defa çocuk kaybettikleri için onlar da ne yapılacağını daha hızlı düşünebiliyorlar.. Hattâ ben çocuklarıma, ne kadar çok çocuk varsa o kadının yanında o kadar iyi falan diyordum :))) Neyse.. Az kaybolmalı ve kaybetmeli günler dileyelim..
A farkında değilim, yukarıdaki yorum benim, otomatikman hesap çıkıyor sanmıştım :) biz bunu bizimkine söylemedik ama haklısınız, söyleyelim. evet, az kaybolmalı ve kaybetmeli günlere :)
Sil7 7 japonya' nın tanabata festivali kutlanıyor. Ve o festivalin hikâyesinde sadece o gün kavuşmalarına izin verilen sevgililer var. Yani kavuşma günü. Sen de bir sonraki tanabatada yüreğinden geçen dileklerini bir kâğıda döküp bir ağacın dalına as. Bırak gideceği yere ulaşsın.
YanıtlaSilKocaman sarıldım sana.
<3
SilKavuşturucu olmak... Zor gibi, hem bu sefer ya başaramazsam hissini her seferinde taşımaz mı bu insan o zaman. Çok da güçlü olmalı kavuşturabildiği için insanları ve belli etmediği için endişesini.
YanıtlaSilkim bilir, olabilir..
Sil