2 Temmuz 2013 Salı

Ateşle oyun olmaz

3 yaşındaydım, üst komşunun haşarı oğlu ananemin evini yakma girişiminde bulunduğunda. Misafirliğe gelmişler bize (hala neredeyse her gün gelir giderler ananemle babannesi birbirlerine), bizimkiler içerde sohbete ve çaya dalmış. "Haşarat" içerlerde kendi keyfine bakıyor. Bir yerlerden bulduğu kibritle oynarken perdeyi tutuşturmuş, yanlış bir şey yaptığını anladığı anda da kimseye haber vermeden kapıyı çekip üst kata geri kaçmış. TRT binası vardı ananemin evinin karşı tarafında, tv'ciler fark etmiş yanan perdeleri. Koşmuşlar hemen. müdahale edilene kadar perdeler ve duvarın bir kısmı yanmış. Felaketten dönülmüş. Kimsenin burnu kanamadan. Yıllarca bu olay benim zihnimde yer etti, rüyalarımda kırmızı alevler görerek kan ter içinde uyandım. Hala kırmızı gece lambasından korkarım.

15 yaşındaydım Sivas'ta aydın(lık), güzel insanlar yakıldığında. Dün gibi zihnimde o gün. Çok sıcak bir gündü ve ananemin yazlığındaydık geniş ailemle. Denizden çıkmıştım, saçlarımdan sular süzülüyordu ve yine de terliyordum. "Kamelya" dediğimiz üstü üzüm sarmaşıklarıyla kaplı, bambudan tavanlı, dört yandan açık, o saatte tek hava alınabilecek asma balkonda oturuyorduk. Yine çay içiyorduk. Midilli adasına karşı.

Fizik profösörü olan eniştemin olayı duyduğu anki yüz ifadesi ve acı dolu "insanları yakıyorlar, kimse de müdahale etmiyor" deyişi hala gözümün önünde ve sesi kulağımdadır. 15 yaşında, havai bir ergenken, şiirlerinden tanıdığım Metin Altıok'un ve diğer 32 insanın öldüğünü, severek okuduğum Aziz Nesin'in ve daha birçok insanın ölümden döndüğünü öğrendiğimde, "neden?" diye düşündüğümü ve kafamın karıştığını hatırlıyorum. Aradan 20 sene geçti, ben hala anlamadım, hala kafam karışık ve hala içimde aynı o günkü sıkıntı ve burukluk var.

Aklımda ananemin evinin yanan perdeleri, kırmızı gece lambası ve elinde süpürge fırçasına benzer anlamsız bir "savunma aleti" ile merdivenlerde oturan ve kameraya şaşkın şaşkın, dışarda olan bitene inanmayarak bakan Metin Altıok ve diğerleri.. Tüm bu resimler içiçe.

Madımak'ta yaşananları anlamak yeterince zor ama sonrasında yaşananları aklı selim kimsenin anlaması ve kabullenmesi olası değil. Aradan geçen 20 senede bir türlü "yargılama" işi bitmedi, bitirilmedi ve sonunda beklenen oldu; 13 Mart 2012'de dava "zaman aşımından" düştü. Üstelik 2010 tarihinde kamulaştırılan otelin lobi kısmına bir nevi "hatıra duvarı" yapıldı ve bu duvara yakılarak ölenlerin isimlerinin yanı sıra dalga geçer gibi onları yakarken ölen iki kişinin adı da yazıldı ve Sivas Valisi Ali Kolat "olaya insan merkezli baktık, hiçbir ayrımda bulunmadık" diye bir de demeç verdi.. Yazıklar olsun.. İnsan merkezli bakmakmış.. Aklım almıyor. Yahudi soykırımında ölenlerin isimlerinin altına Hitler'in ismini yazmak gibi birşey bu. Aklım almıyor..

Ateşle oynadılar ve canlar yandı.
20 senedir yanmaya devam ediyor o canlar.
Kimse söndüremedi o yangını.
Ve hala bazıları ellerinde barutla gidiyor o yangına.

1 yorum:

  1. Çok guzel yazmışsin eline diline gönlüne sağlık .Hem okudum hem ağladım. Gurur duydum unutmadık unutmayacagiz.Güzel düşünen yasayan akıllı ınsanların olduğu bir Türkiye için.



    YanıtlaSil