Bu sıra yazdıklarını severek takip ettiğim blog yazarlarından Glamdring, kendisini tarif ederken "modası geçmiş şeyleri severim" gibi bir cümle kullanmış, ama "modası geçmiş şeyler" diye tanımladıkları Woody, Humphrey, Joyce falan olunca insan bir tarafına aniden bir çuvaldız yemiş gibi oluyor. Bu durumda benim de modası geçmiş(?) şeyleri - hem de fazlasıyla - sevdiğim söylenebilir çünkü.. Hatta her aklı selim insanın modası geçmiş şeyleri sevdiği söylenebilir; ki bu da eski püskü, biçimsiz ve sevimsiz şeylere kitch damgasını yapıştırıp onları moda etmeye benzer bir süre sonra. En iyisi tanımlar yapıştırmadan sevmek belki de. Ama gördüğünü tanımlamak, betimlemek, kategorilere yerleştirmek; anlamak ve anlaşılmak isteyen insanoğlunun temel özelliklerinden işte. Ama tanımlayıp bir yere oturtur oturtmaz, ilgimiz de hızla sönmeye başlıyor..
Sanırım Irgandı Köprüsü'nün de başına gelen bu oldu. Bursa'nın arada sırada rüyalarıma giren, efsanesi ve hikayesi bol, tarihi mahallelerinden biri olan Yıldırım'dadır bu köprü. Gökdere üzerine kuruludur. Dünyada benzeri fazla olmayan çarşı-köprülerdendir. Yani üstü dükkan dükkan, çarşı çarşı bir köprü bu. Hem karşıya geçiyorsunuz, hem alışveriş yapıyorsunuz. 1442'de Irgandılı Ali oğlu hoca Muslihiddin yapmış. Depremler, savaşlar görmüş. Sonra modası geçmiş belki de, unutulmuş.. Ta ki modası geçmiş şeyleri seven "mevkii"li birinin dikkatini çekip de restore edilene kadar.
Bu da köprünün 2005'ten sonra aldığı hali. Şu an üzerinde takıcılık, kandilcilik, mumculuk, bıçakçılık, metal işleme sanatları, sedefkarlık, nakkaşlık ve minyatür sanatları icra ediliyor, sergileniyor ve satılıyor. Ayrıca nargile ve çay evleri de bulunuyor. Yani bu modası geçmiş köprü, son yıllarda oldukça rağbet görüyor. Ayrıca yine çok sevdiğim modası geçmiş "şey"lerden biri de, bu köprünün hemen üst taraflarından Yeşil'e doğru çıkarken, yol kenarında bulunan türbesinde yatan Ethem Dede'dir. Bu Ethem Dede, diğer yatırlardan farklı "çizgisi" ile dikkat çeken bir dedemizdir. Ben şahsen kendisine yakından hürmet duyar ve saygı beslerim. Zira kaybolan birşeyim olsun, hemen: "Ethem Dede, Ethem Dede; Gömleği keten dede; Eğer kaybolan xxxx'imi bulursam; Sana 10 (20.. 30.. artık eşyanın değerine göre arttırırım biraz) göbek atam dede" derim ve başlarım aramaya.. Sağolsun Ethem Dede genellikle buldurur bana eşyalarımı ve göbekler attırır (bazen ulu orta). Arada türbesi rüyama girer, "belki de adadığım ama atamadığım göbekler var" diye düşünür, durduk yere göbek atarım bu dedeye ben. Anlayacağınız latifesi bol, eğlenceli, pamuk şeker tadında bir dedemizdir kendisi.
Bursa'nın çok sevdiğim modası geçmiş "şey"leri bu kadarla da kalmıyor tabii. Mesela şanlı tarihimizde bir "Gurabahane-i Laklakan" vakası vardır Bursa'nın. Yine modası geçmiş kişilerden biri olan Ahmet Haşim şöyle demiş hakkında "Bilmem Bursa'yı gezerken gördünüz mü? Haffaflar Çarşısı'nın ortasında bir meydan var. Bu meydan malul hayvanların düşkünler yurdudur. Kanadı, bacağı kırık leylekler, bunamış kargalar halkın sadakasıyla yaşarlar". Evet, Gurabahane-i Laklakan bir laklaklar, leylekler, göç ederken yorgun veya hasta düşmüş kanatlılar hastanesidir! Böyle bir mekan gerçekten vardır Bursa'da. İnanmayanlar buradan inanabilirler. Bu sabah babam Afrika'dan yeni gelmiş kırlangıçlar ve yol kenarında dinlenen leylek sürüleriyle karşılaştığını yazmış. Ben nicedir görmüyorum şehirde "modası geçmiş" kuş sürülerini ama demek ki kuşlar bir şekilde biliyorlar bu kentte bir (hastaneleri olmasa da, en azından tek göz odada haftada bir gelen) veterinerleri olduğunu, kimbilir?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder