Ne acaip şey. 6.6'ya denk gelen 6. yazı :))
Bugünkü konum; okumak ve tabii yarınki de okumamak.
Nitelik nicelik konusunda, nitelik tarafındayım. Çok okuduğum dönemlerin ardından, bir uyku dönemi, sindirme dönemi ihtiyacım oluyor.Bunu yapmayan dümdüz sürekli çok okuyabilenleri anlayamıyorum, nasıl sindiriyorsunuz onca kitabı?! Okuduklarımı eskiden hop diye bünyeme katabilirken, yaşla birlikte, bir deftere not alma ihtiyacım arttı. Çok genç yaşımda okuduğum ve bende iz bırakan kitapları bile, doğru hatırlayamadığımı farkedeli beri, biraz da umutsuzlukla, en baştan okumaya başladım. Zaten bazı kitaplar 20'lerde, 45-50 arası ve 65 sonrası bence üç defa okunmalı, her dönemde bambaşka bir rengi olan kitaplar bunlar..
Klasikler mesela, mutlaka uzun versiyonundan, orijinalinden okunmalı çünkü kısaltma metinler arasında şimdiye dek kuşa dönüp tamamen apayrı ve tatsız bir hal almış olmayanına rastlamadım. Asla kısaltılmış metin okunmamalı... Felsefe keza, özet kitaplar belki birinci okuma için uygun olsa da, metni anlamak istiyorsan, kesinlikle yanlış seçim... Çeviride isim bırakan çevirmenleri, yayınevlerini takip etmek gerekli çünkü İlber Ortaylı'nın da çok güzel dediği gibi, İngilizceyi Fransızcayı çok güzel konuşan ama ana dili Türkçeyi konuşamayan insanlara kaldı çeviriler son yıllarda...... Tabii mümkünse orijinal dilinden okunmalı.. Meli malılarla devam etmeyeceğim, sonuçta herkese göre değişir.. Ama fikrim bu benim.
Bilimkurgu çok okuyamıyorum, hep aynı konular tekrarlanıyor gibi geliyor bana. Keza romans da aynı. Kişisel gelişim bin kitapta ancak 1 tanesi diyeceğim düzeyde kötü..
Açıkcası, sevdiğim yazarların tümü artık ölü :/ Güncel edebiyatta ise "edebiyat" kelimesini yerle bir etmeyen yazarlara bakıyorum. Çünkü her kitap edebiyat değildir, kimi sadece kağıt ticareti.. Öyle yazarlar var ki, yazmasa, iyi bir okuyucu olarak kalsa keşke diyor insan.... Aynen müzik gibi, herkes kendisinin müzik zevkinin en iyi olduğunu düşünür derler, bazı yazarlar için de maalesef geçerli bu.
Elbette çağdaş edebiyatta sevdiklerim hatta "çok yeniler" arasında "vay be" diye şapka çıkarttıklarım var. Ama dediğim gibi, asıl alanım klasikler, yüksek oranda felsefe içeren varoluşçu yazarlar. Ağır abi ve ablalar :) Kitap bittikten sonra, sende bir şeyi değiştirmiş olması gerek.. Bir şeyleri düşündürmüş, seni rahatsız etmiş, huzurunu bozmuş olması gerek... Yine elbette, bence.. :))
Şiir hiç okuyamam, deniyorum ama şiir kitabı bir köşede durup ayda bir açılıp bir şiir okunacak türde kitaplar gibi geliyor bana, oturup üstüste 3-4 şiir nasıl okunur bilemiyorum :)) Anılara, biyografilere araştırmacı yazarlarınkiyse çok keyifle yaklaşıyorum. Öyküler, evet.. Zor bir alan. Biraz şiirdeki sorun yaşanıyor gibi gibi..
Ve her çağımda döne döne okuduğum, bence psikolojinin de asıl babalarından biri olan yazar: Dostoyevski. Onun kadar çevrede olan bitene kör, iç dünyada olan bitene ise tanrısal düzeyde vakıf bir başka yazar da tanımadım sanırım. Bayrağı belki Zweig almış olabilir kısa süre için. Fakat sonrasında... sanırım bayrak kayboldu.. Modası geçti diyorlar... Varoluşçuluğun modası asla geçmedi çünkü günümüzde hayat o kadar anlamını yitiriyor ki, eninde sonunda YZ'ya herşeyi kaptırdıktan sonra, elimize geçen aşırı bol ama çok boş vakitte ne yapacağımıza karar veremezken, gelip ÇÖÖÖT diye kafamıza vuracak... Eninde sonunda olacak bu.. Bu hızla gidersek, inanıyorum çok az kaldı.
Tatil kitapları.. Hafif eserler.. Çıtırlar... Bana göre değil. Dedim ya, hayat bunlara zaman harcaman için çok kısa... Ama sanırım bu hayata nasıl baktığınla da ilişkili biraz. Ben sanırım hayatı bir proje olarak görenlerdenim, bir "mümkün olduğunca iyi vakit geçirme yeri" olarak değil.. ;)
Ben böyleyim.... Sen peki?
Ben hayatı tam olarak "mümkün olduğunca iyi vakit geçirme yeri" olarak görenlerdenim :) İlahi bir amaç, bir hedef, bir anlam... Öyle bir şey yok bence hayatta. Mümkün oldukça "iyi an", mümkün oldukça iyi hissetmek... Kimseye zarar vermeden, kimsenin özgürlük alanına girmeden kendi dünyamda iyi hissetmek... Bu yüzden de kitap tercihlerim beni eğlendirecek, iyi hissettirecek, macera filmi gibi sürükleyip bir çırpıda okumamı sağlayacak şeyler. Mesela geçen sene çok net olarak Rus edebiyatı sevmediğime (Gogol'un kısa hikayeleri hariç tabi:) karar verdim ve Oblomov'u okuyup bitirerek nokta koydum Rus edebiyatı denemelerime. Misal Zweig'ı da hiç sevmiyorum. Tüm kitaplarını okudum ama kesinlikle zaman kaybıydı benim için. Ben dedektif hikayeleri, fantastik edebiyat, bilim kurgu, ütopya, distopya seviyorum. Başka dünyalar, başka gezegenler, bambaşka maceralar :) "Light okur" denilebilir sanırım benim gibilere :))
YanıtlaSil:) neden olmasın
SilBen de hayatın soradanlığından kaçıp fantastik dünyalarda kaybolmayı seviyorum en çok. Maceradan maceraya koşayım yattığım yerden :D
Silgençken okuduğum kitaplardan not tuttuğum bir defterim vardı. artık not tutmuyorum ama altını çiziyorum, hatta kenara notlar alıyorum. böylece o kitabı bir daha elime aldığımda hem kitabın konusunu hatırlıyorum hem de o zamanki ruh halimi anlayabiliyorum.
YanıtlaSilşiirin bendeki yeri ayrı malum, bir defada birden fazla şiir okuyabiliyorum evet ama bir şiir kitabını öyle roman gibi okuyup kenara koymam, birden çok kez okurum genelde. her şiir ilk seferde çarpmaz çünkü beni.
Defter dışında ben de alt çizip kenara not alıyorum :))
SilOruç Aruoba kitapları okuyor musun?Bunu neden merak ettim bilmiyorum .
YanıtlaSilHayır.
SilNedeni de şu, bir arkadaşım biz ergenken “Ben Oruç Aruoba’dan kendime fal tutuyorum. Tam o anıma uygun bir şey çıkıyor hep” demiş ve kendini de, akabinde Oruç Aruoba’yı da benim için gömmüştü :)) Fal tutan arkadaş kadar her derde şıp diye uyan şiir de bana saçma gelmişti.. :))
Sonra yetişkinken birkaç şiiri okumak istedim ama sevmedim bilmem neden.. Sanırım şiir çok daha ince ayar bir alan, ben anlamıyorum şiirden.. Şairlerin düz yazı ve romanlarını okuyorum ama severek..
Ben Oruç Aruoba’yı hiç şair olarak düşünmedim,haukiler yazmış lakin.Nacizane “zilif” i okumanı isterim.Onun alışılandan öte bir yazım tarzı var.Arkadaşın fal tutma işine yorum yaparsam ergenlikte olur böyle şeyler ,derim.Zira neyi ne zaman ,nasıl yapacaklarına dair milyonlarca olasılık mevcut.
SilEvet :)
Sil"İkide bir" etkinliğini biraz geç fark ettim. Zor günlerimde çok sevdiğim bloğuma bile hiç uğrayamadığım zamanlarda ne güzel girişimler olmuş.
YanıtlaSilBu güzel yazıyı okuyup da, gecenin bir saatinde yorum yazmasam, sadece C.'ye değil, kendime de haksızlık etmiş olurdum.
Özellikle resmin altındaki paragraf, "tıpatıp" benim düşüncelerimi yansıtıyor. Çok yemek yiyince de sindiremiyorum. "Yaşamak için yemek" değil de , "Yemek için yaşamak" gibi oluyor öylesi okumak.
Dostoyevski, benim için de bir numara olmuştur her zaman. Steinbeck de fark yaratanlardandır. Altını çizerek, kısa notlar alarak, defterlerde toparlayarak... Saklama yöntemlerim türlü çeşitlidir. O'Henry' nin sürprizli kısa hikayeleri de çok hoştur. Biyografiler hayal kurarak gerçeğe ulaşmak için bir vaha gibi gelir bana.
Yerli yazarlardan Sait Faik, Aziz Nesin, Sevgi Soysal, Murathan Mungan...
Sadece "ŞİİR " için deyişlerin beni şaşırttı canım. ( Şaşırmak da insana has bir davranış elbette.) Baştan sona bir şiir kitabı okunmaz ki, Tadına varamazsın. Çok iyi bilirsin, bazı yemekler tıka basa yenmez. Ağır ağır, sindirerek, farklı sunumlarla damakta tat bırakır. Nazım Hikmet, Orhan Veli, Necati Cumalı, Faruk Nafiz Çamlıbel, Behçet Necaigil, Pablo Neruda başucu kitaplarının içinde barınırlar.
Yaşamın anlamını birden çözemeyiz ki. Bilgi ve duygu dağarcığını onlardan mahrum bırakma lütfen. "Dante gibi ortasındasın ömrün." Eminim, bir gün çok anlamlı bir şiir bile yazarsın...
Yaşamın Tortusu imbikten süzülmeden neden denemeyesin?
:) Şiir değil de belki bir yaşamın tortusunu yazarım bir gün, ömür yeterse
SilHer zaman klasik romanlardan, eski dönem yazarlarından yanayım. Betimlemeleri, kelime hazinelerinin genişliği, olayları geniş geniş anlatmaları, tasvirleri konuları beni benden alır. Ben de çok kitap okuyacağıma istediğim, sevdiğim kitapları okumayı tercih ederim. Tabii telefondan önce daha çok okuyorduk orası net. Şiir konusunda ben de öyle pek nadirdir.
YanıtlaSilHayata çok fazla mana vermem, kimler gelmiş geçmiş sonunda. Çözmüş mü olayı? Asla:) Bizlerde gelip geçeceğiz. Yeter ki arkamızdan iyiydi, densin, sevilelim:)
Çözmüş mü asla demişsin ama :))) Tamamını çözmek değil ki kimsenin derdi. Herkes bir ucundan baktığını anlamaya aktarmaya çalışıyor. Biri diyor varoluşçuluk diğeri diyor rasyonalizm öteki hümanizm ve böyle böyle puzzle’ı yavaş yavaş örüyoruz insanlık olarak. Benim payıma düşenler de var bu puzzle içinde.. Hayatımın anlamı manası tam olarak bu, düşünüyorum o halde varım..
SilKlasikleri çok genç yaşımda kimi zaman orijinal, kimi zaman kısaltılmış haliyle okudum, çünkü o yıllarda yayın hayatı şimdiki gibi verimli değildi, kırkta yılda bir kitap basılırdı, çoğunlukla da kütüphanelerden temin ettiğimiz kitaplar mecburen yerli ve yabancı klasikler olurdu. Şimdilerde okuyup unuttuğum ya da kısaltılmışlarından okuduğum klasikleri dinliyorum biliyorsun. Tekrar okumaya artık ne yaşım, ne vaktim müsait. Çok okuyanlardan biriyim. Çünkü hayattaki en büyük zevkim, eskiden sevmediğim kitaba inatla devam ederdim, şimdi fırlatıp atıyorum, zamanım kısıtlı çünkü. Takıntı yaptığım yazarlarım var, ne yazsalar okurum, yenileri denemek de hoşuma gidiyor ama yabancı edebiyat gerçekten damakta güzel bir tat bırakıyor. Ben hem nitelik, hem nicelik diyenlerdenim, evdeki kitaplar sürekli ürüyor zira, ölmeden ne okusam kâr. Nitelikli olan bende kalır, diğerleri zihin çöplüğüme gömülür.
YanıtlaSilSevgiyle...
Ben de sevmediğim kitaba inatla devam ediyorum çünkü bende "yok ben bunu anlayamadım, gaffam yetmedi" suçluluğu oluyor :)))) Ders gibi...
SilEskiden kitap biriktirirdim de, şimdi çok şükür o huyumu yendim :)))
Ben de klasiklerden yanayım. Okuduğum kitapları tekrar tekrar okumayı severim. ( Biraz filmler konusunda da böyleyim) Çocuğum olana kadar sadece roman okurdum. Sonrasında dar zamanda okunup bittiği ve tamamlanmışlık duygusu verdiği için öykü de okumaya başladım. Şimdi öykü okumayı da seviyorum. Zamanımız öykücülerinden de tekrar tekrar okuyacak kadar sevdiklerim oluştu bile. Çerez kitap, polisiye, bilim kurgu vs. hiç zevk almam, fakat işlevsel bulduğum kişisel gelişim ve psikoloji kitaplarını da okurum. Bunlar harici tarih ve biyografi okumayı da severim. Pınar.
YanıtlaSilTarih ve biyografi hem de nasıl keyiflidir güzel yazıldıysa değil mi.... Otobiyografi ama tehlikeli bir iş, narsistik bir yazarsa yandık :)))
SilDevamı- Şiir kitabı okuyunca aklımda kalanlar değerlidir benim için. Ümit Yaşar- Sahibini Arayan Mektuplar başucumda durur. Ahmet Arif- Hasretinden Prangalar Eskittim üniversite zamanlarımı hatırlatır. Murathan Mungan-Yaz Geçer lise dönemimi. Tekrar tekrar okumasam da başucumda durmaları güven veriyor. Pınar.
YanıtlaSilAaa bak nasıl hatırlattın Murathan Mungan Yaz Geçer benim de başucu kitabım, yaşlarımız yakınsa sendeki de mavili kapaktır, en güzeli <3
Sil1982 doğumluyum, evet ilk baskı mavi kapaklı💙
SilMerhaba, Ben de çok okuyanlardanım. Katıldığım birkaç kitap kulübü de var. Kışın bir iki tanesine ara vermek zorunda kaldım. Ama aslında hepsinde okuduğumuz kitaplar ve nitelikleri çok farklı. İncelerken değindiğimiz noktalar da öyle. Klasiklerin bazısını ben de kısaltılmış versiyonu hatta çizgi roman olara bile okumuşluğum var. Daha çock yaşımda. Şimdi şimdi bazılarını yeniden okuyorum. O kadar çok kitap var ki okunacak, biliyorum ömrümüz hepsine yetmeyecek ama belki seksenime geldiğimde instagram hesabıma döner bakar ve 'hey gidi, neler okumuşum,' derim. Sindire sindire, keyifli okumalar :)
YanıtlaSilBen de çok özeniyorum kitap klüplerine ama çok tuhaf kitaplar okunuyor ben onları lisede okudum ya da asla okumam yahu :))) edepsizim yani o nedenle bulamadım kendime uygun edepsiz bir kitap klübü..
SilBen klasikçi değilim ama bu yaşımda itinayla klasiklerden de seçip okumaya devam ediyorum. Gündemimde Anna Karenina var bir zamandır, zamanını bulacak, kolluyorum. Günümüz edebiyatından tut bilimkurguya, tarihi romandan tut anı ve biyografilere dek zengin bir seçkide okumayı seviyorum. Hem Türkçe hem İngilizce, bazen aynı kitabı eş zamanlı iki dilde okuyorum, sesli kitaptan dinliyorum. Bu ikide bir hali hoşuma gidiyor. :) Böyle olunca İngilizce yazılmış ve özgün dilde okumak istediğim kitaplar Türkçe eserler gibi yer kaplıyor haliyle. Bir dönem distopya/ütopyaya çok sarmıştım. Son on beş senede dünyanın gerçekliği distopyayı bile aştı gözümde, ara verdim, belki bıraktım. Özellikle çekildiğim coğrafyaların edebiyatı oluyor; Nordik yazarlar, Japonlar (yeni ve eskiler), Şili (Zambra), Nijerya (Adichie), melez kültürler, Japon asıllı İngiliz (Ishiguro), Vietnam asıllı Amerikalı (Vuong), Güney Afrika asıllı Avustralyalı (Coetzee) gibi. Doğu Avrupa edebiyatını daha yeni keşfediyorum ve çok çarpıcı eserler okuyorum (Kristof, Marai). Türk yazarlardan da yeni sesleri takip ediyorum, sevdiklerimi es geçmiyorum (Ayfer Tunç). Ben de Leylak Dalı gibi, hitap etmediğinde bırakıyorum artık. Eskiden suçluluk duyardım yarım bırakılmış kitaptan. Zaman kıymetli. İyi eserler okumak istiyorum, iyisini ve kendime hitap edeni seçiyorum. Bu şekilde de dahil olduğum üç kitap kulübü var, ikisi iki ayrı arkadaş grubu, birisi profesyonel ve harika şeyler okuyoruz, kendimizi zorluyoruz. Buna da ancak teşekkür edebilirim. Böyle de uzun uzun yazdım!
YanıtlaSilKitap kulüplerinize imreniyorum 💕
SilKlasiklerin yeri kesinlikle çok ama çok farklı. Bazılarının etkisinden günlerce kurtulamıyorsunuz. Ama arada çıtır diye nitelendirdiğim hani vakit geçsin ama keyifli geçsin hem de farklı şeyler deneyeyim dediğim oluyor. Birde kadın feminist yazarlar vazgeçilmezim.
YanıtlaSil:) Yazık onların emeği çok üzerimizde ama bu instagirller hepsini tepetaklak etmeye kararlı sanki yahu
Sil