Derin Hakikatler’de okuduğumda “toksik olumluluk ve mutluluğun nihayi bir yaşam amacı gibi gösterilmesi”ne ben de - elbette - katılmadığıma emin olmuştum; fakat özümde, kendi halime bırakıldığımda, mutlu bir insan olduğumu da düşününce, yani mutluluğun kötü, sığ, aslında “yalanmış, oyunmuş” gibi lanse edilmesine de yine de gönlüm razı gelmemiş, yine bir ikilem içinde kalmıştım..
İçim huzuru, sakinliği, iç dengeyi yüceltir ve ona koşullanırken, dışım, ah o dışım, o adaleti, hümanizmi, hak hukuku ve eşitliği herşeyin önünde tutan, insanları (onlara rağmen) seven dışım; o işte utanıyor “tüm bunlar” olurken mutlu ve huzurlu kalabilmeye. Mutsuzluk bu kadar yoğun pompalanırken, mutluluk bir vicdan yükü, nahiflik hatta suç gibi düşünülüyor..
Bunu tartışmak istiyorum bugün. Neden böyle hissediyoruz sizce?
Olası cevaplar: 1). sosyal politika ve özellikle medyanın “dünya aslında korkulacak, kötü bir yerdir” ana temasıyla, olumsuz yanı ağır basan bir toplum mühendisliği yapması. 2). Kültürümüzdeki nazar değer, sahip olamayanın gözü kalır, imrenir anlayışı 3). İçimizdeki aşırı komünal hümanizm nedeniyle “herkes mutlu olduğunda kendime mutlu olma hakkı görüyorum” anlayışı (ki bunun altında da bir psikolog gözüyle: çok derin bir mükemmelliyetçilik ve aslında ucu kibir küfrüne varan bir narsisizm sorunu, onun da altında karşı kutup olan özgüvensizlik, özdeğersizlik yatabiliyor aslında). Belki siz de eklemek istersiniz..
Tüm bunlar tek kapıya çıkıyor: mutlu hissetmekten utanmak, mutluluğu bırak göatermeyi, ifade etmekten çekinmek..
Tabii karşı kutbu da var: sahte mutluluğun aşırı göze sokulması, “paylaşım” kelimesi altında aslında “gösterim”i, aşırı değer verilmesi, toksik pozitivizm, mutlu değilsen sorunlusun inancı vs.
Ortayolu elbette her duyguya açık ve eşit mesafede olabilmek..
*
Bu nedenle; bugünkü sorum ve tartışırsak ne hoş olur dediğim konu şu: bizi mutlu hissettiğimizde bundan utanç duymaya koşullayan mekanizmanın altında yatan asıl duygu nedir sizce? Utanç çünkü “ikinci el” bir duygudur, genellikle “suç”tan kaynaklanır ama ortada suç yokken, yaşanan adaletsizlikten kendimize neden pay çıkartıyoruz, nedir kendimizi “suçlu” hissettiğimiz asıl konu ve bu ne kadar gerçekçi bir algı, ne kadar dış kaynaklar tarafından “içimize ekilmiş” bir algı ve sizce dış kaynaklar haklı mı, değilse, onlarla nasıl savaşabiliriz?
Offf amma sordum yahu :))))
Fakat cağnım Paul Auster’ım ne diyor: “Yaşamda en önemli görev, doğru soruları sormaktır” ;)
Foto: Sevgili Şuleden.
canım C. :) soruna net bir cevabım yok. kendi hissettiklerimi anlatabilirim sanırım bir cevap mahiyetinde. hayat hiç bayram olmadı bu ülkede evet, ama bazen aşırı zorlayıcı oluyor. misal, 19 marttan beri çok ağır şeyler yaşıyoruz. kendim için, oğlum için, öğrencilerim için, şehrim ve ülkem için çok endişeliyim. ona rağmen bir iki saraçhane toplantısına gitmek ve öğrencilerime bu zor zamanlarda alan açmak dışında bir şey yap(a)madım. o yüzden kendimi suçlu hissediyorum. ben evimde sevdiklerimle olmanın konforunu yaşarken bazı insanlar bu şehir ve bu ülke elden gitmesin diye içerdeler. bu suçluluk duygusu mutlu olmamı engelliyor ya da minik mutluluklarımı paylaşırsam "çok ayıp" bir şey yapacakmışım hissi veriyor bana. Bunu bana dikte eden kimse yok çevremde ama böyle yetiştirilmişim işte sanırım. böyle bir dünya görüşüne sahip olmaktan şikayetçi değilim ama zorlanıyorum, bu da bir gerçek...
YanıtlaSilBirşey yapmadığını sana düşündüren nedir peki?
SilYani senin hayat koşullarında yaptıkların dışında daha ne yapılabilir, sokaklara mı döküleceksin ki döküldük de zamanında? Senin görevin başka ve bu görevi de gayet iyi yapıyorsun.. Bak Mina Urgan’ın yazısı çok incelikli aslında; ortada bir yerde diyor ki: ”büyük (kişisel) mutlulukların peşinde koşma ayıbı” bu çok derin bir söz bence.. Bizim sorunumuz sadece kendi küçük dünyamızı değil tüm ülkeyi hatta dünyayı değiştirecek güce sahip olduğumuzu sanmamız ve bence bu mükemmelliyetçilik kibri! Yahu sen kimsin ki (sen derken burda ben diyorum tabii ki) tüm dünyayı hatta evreni mükemmelleştirecek iyileştirecek onaracaksın? Bence biz mükemmelliyetçiler içimize dönüp kendi içimizde neyi onarmaya çalıştığımızı anlamaya çalışmalıyız.. Yoksa hem kendimize zarar veriyoruz hem de adımız çıkıyor :))))) Bırak Şulecim ya, kendi küçük evrenine dön ve bak, değiştirdiklerine odaklan. Büyük sistemleri değiştirme gücü bizim değil… Bazı şeyleri kabullenmek gerekiyor ve kabullenip küsmemek, aksine. Daha yeni ve temiz bir enerjiyle devam etmek.. Karşı taraf zaten korkuyu pompalıyor olumsuzluğu pompalıyor, yahu dünyanın hiçbir ülkesinde bizdeki kadar melankoliye düşkünlük görmedim ben, bunu kullanıyor bazıları çünkü korkan depresif halk kımıldamaz… O nedenle aksine neşe, aksine güzellikler.. 50 senemiz var taş çatlasa (benim kayınvalidenin 60 senesi var) ve mutsuzluğa harcamayalım, hayat ve dünya öyle güzel ki…..
SilBugünümüz en kötüsü değil, daha neler gördü bu dünya da batmadı, bu mu geçmeyecek?
yazdıklarını okumak iyi geldi, canım benim :) evet, bu da bir tür kibir galiba ama ben "öyle şeyler yapacağım ki ülkeyi değiştireceğim" düşüncesinde değilim. daha çok "1 mayısta evde oturdum, bir sürü insan gözaltına alındı, ben ve benim gibi bir çokları meydanlara çıksaydık böyle olmazdı, gezi anmasında yine aynı şey oldu, ben ve benim gibiler evde oturduk o yüzden o insanlar gözaltındalar" diye düşünmenin getirdiği vicdan azabı...ay benim 50 senem yoktur herhalde (senin kayınvalide beni gömer bu durumda :P) ayol hali hazırda 54 yaşındayım zaten. ben şöyle temiz bir 30 yıl istiyorum. neşeli, gezmeli tozmalı :) ne diyelim? dinimiz süphaneke amin :)
SilKayınvalideden feyz alalım diye yazıyorum: bana geçenlerde finansal durumunu 150 yaşında ölecek şekilde düzenlediğini, tıbbın geliştiğini, bunun çok mantıklı olduğunu anlattı 🤣🤣🤷🏻♀️
Silahahah, işte budur :)
Sil