26 Kasım 2021 Cuma

Yurtdışında yaşam daha mı iyi? (3-son)

Bu yazıda nüfus yoğunluğu, kentleşme, trafik, doğal alanlar ve yaşam ile yaşam alanında güvenlik sorunları ve bu sorunlara ve suça medyanın yaklaşımı üzerinde duracağım. Yine kısa ve anlaşılabilir olması için sadece gerçekleri, madde madde yazıyorum. Üzerinde yorumlarda tartışabiliriz.

NÜFUS VE YOĞUNLUK:

- Yüzölçüm: Almanya: 357 Bin km'2 / Türkiye: 720 Bin km'2.
- Nüfus: Almanya: 84 Milyon / Türkiye: 83 Milyon. 
- Almanya'nın başkenti Berlin'in nüfusu 3,5 milyon, Münih'in ise sadece 1,5 milyon. 
- İnsanların büyük çoğunluğu şehirlerde değil, kasaba ya da köylerde, geniş kırsal alanlarda yaşamayı tercih ediyorlar. Buralarda temel gereksinimler ve birkaç köyün ortak kullandığı okul, sağlık ocağı gibi kurumlar vardır ama "şöyle bir caddeye çıkayım iki insan göreyim" yoktur, 10 inek, 6 at falan görmek daha olasıdır. Bu nedenle özellikle göçmenler için "ekonomik" olsa da çok "izole" bir yaşam anlamına gelir. Kasaba hayatı kilise ve kilise aktiviteleri, çalışmak ya da okula gitmek ve boş zamanını doğada geçirmek çevresinde döner. 
- "Kalabalık" hissi: Şehirde bile çok düşüktür. Pazar günleri tüm dükkan ve marketler (fırınlar öğlen 11-12'ye dek açıktır) kapalı olunca, düpedüz ıssızlık hissi olur. 


KENTLEŞME ve TRAFİK SORUNLARI:

- Çocuklu orta-üst sınıf genelde merkezin 8-10km dışındaki belli mahallelerde, genelde bahçeli evlerde oturur. Bu sabah itibarıyla bu yazıya eklemek için baktım. Şu an Münih'te kiralık 3 oda 1 salon bahçeli ev sayısı: 17. Bir eve ortalama 120 aile başvurur, ev sahibi belli kriterlere göre eleme yapar.
- Trafik Münih'te Almanlar için büyük derttir, İstanbul'dan gelenler içinse cennettir. Bir Alman işe gitmesi 30dk'yı geçiyor diye asla o işi kabul etmezken, İstanbul'dan gelen göçmen "sadece 30dk mı???" diye sevinir bile. Almanlar işe bisikletle ya da toplu taşımayla gider bu arada. Arabayla işe giden belki %1'dir, zaten park yeri bulunmaz ya da çok pahalıdır. Taksi yok denecek kadar azdır ve duraktan özel çağırılmadıkça sokaktan taksi geçmez.

"LÜKÜS" HAYAT:

- Almanya'da evine temizlikçi alan, çocuğuna bakıcı tutan, haftada bir fön çektiren, manikür pediküre giden çok yoktur. Bu hizmetlerin ücreti saatlik 20-30 euro civarındadır. Ev temizliğine gelen kadınlar genelde öğrenci ya da Balkan göçmenidir, kesinlikle bizdekiler gibi dipköşe temizlemez, meselâ cam silmek, yeri vileda dışında bezle silmek, koltuğun minderini kaldırıp altının tozunu almak ekstra hizmete girer genelde. Hizmet kalitesi öyle düşüktür ki, sonunda kendin daha iyi yaptığını anlarsın. 
- Bebek bakımı konusunda da, bizdeki canlı oyunlu şarkılı öpmeli sarılmalı bakımı düşünmeyin bile. Genelde 16-20 yaş arası öğrenci kızlar gelir, sakin sakin kibar kibar bebeğin / çocuğun karşısında oturur, bazen yere düşen oyuncağı kibarca bebeğe geri verir, yarım muz yedirir, arada da "wie süss, du, kleine Maus" der giderler. 
- Arabanızı kendiniz yıkar, benzini kendi elinizle koyar, yağı lastiği kendiniz değiştirirsiniz. Ev eşyası ya da tamiri için usta en erken 1 aya randevu verir. Bahçevan, apartman bakımı vs hizmetleri, ustaların fiyatı beyaz yakanın maaşına yakındır. Genelde apartmanda komşular aralarında bölüşür, apartman ortak alanlarını ayda bir paspaslarken bulabilirsiniz nazik ellerinizi. Keza, bahçe de tamamen ellerinizden öper. Sadece çiçek ekmek değil ayrıkotu yolmak, gübre atmak, dökülen yaprakları toplayıp özel yaprak geridönüşüm merkezine götürmek gibi gibi.


SUÇA YAKLAŞIM:

Bu sabahki gazetelerin ana manşetlerini ekleme yapmadan yazıyorum:

1. Gazete'nin ana manşeti: Daha uzun yaşamak için hangi besinleri tüketmeliyiz?
2. Gazetenin ana manşeti: Münihli emekliler Botanik Bahçesi'nin sonbahar renklerinin tadını son kez çıkarttı. Dikkat! Kar geliyor!
3. Gazetenin ana manşeti: Şehrin hangi bölgelerinin havası daha temiz
4. Gazetenin manşeti: Yeni hükümetten gülümseten icraat: Marijuana artık serbest!
5. Gazete birinciyle neredeyse pişti olmuş: Organik gıdalar gerçekten yararlı mı?

Şimdi... Dersiniz ki, yahu şaka mı yapıyorsun? Böyle ana manşet mi olur? Hiç mi olay olmuyor o kentte? 

Olmaz mı! Fakat buradaki basın öz-sansür uygulaması yapıyor sevgili arkadaşlar. Misal, yabancıların karıştığı kavgalar, suçlar haber yapılmıyor. Tecavüzler, intiharlar, ölüme neden olmalar da birkaç farklı süzgeçten geçiyor ve genellikle haber yapılmıyor ya da çok ileri sayfalarda küçük bir haber oluyor.


Bunun nedeni:
1). Yabancılara yönelik nefreti kamçılamamak 
2). Mahkeme tarafından suçlu kabul edilene dek suçsuzluk kuralı 
3). Özel hayata ya da kurbanın / katilin / kendi canına kastedenin yakınlarının özel hayatına saygı 
4). Özellikle intihar ya da vandalizm suçlarında örnek teşkil edilmemesi için yayına almamak

Bu sayede suç evet var ama aşırı derecede yaygın değil ya da halkın genel ruh sağlığı ve umutsuzluğa kapılmaması için halkı koruma amaçlı suçun haber değeri yok.

Fakat, küçük suçlar Almanlar için inanılmaz büyük yaygara sebebidir! Bakınız misal:

BAZI SUÇ ÖRNEKLERİ:

- Birinin üstü örümcek ağlarıyla kaplı garajının önüne 2dk park ettiniz ve dörtlüleri de "hemen geliyorum" babında yaktınız diyelim. Kesinlikle polis sizden önce gelir. 
- Sokağın tek tarafına park etme kuralı vardır. Dikkat edin tek sıra halinde duran tüm arabaların yönü aynıdır, siz arabayı diyelim kıçtan park ettiyseniz, polis gelir. 
- Yolun iki yanında bisiklet yolu vardır ve siz eviniz sol tarafta diye sol kaldırımdan gitmeye kalkarsanız bisikletle ceza yersiniz. 
- Arabanın tamponuna hafifçe dokundunuz ve baktınız hakikaten iz falan yok, tabii ki yola devam ettiniz. Kesinlikle karşı camda yaşlı bir kadın polisi aramıştır bile. Evinize 15 gün sonra mahkeme kağıdı gelir.
- Akşam 18'den itibaren, tatil günleri ve Pazar günlerinin tamamında elektrikli süpürgeyle ev süpürmek, çivi çakmak ya da benzeri işler, sokaklardaki geri dönüşüm kutularına cam ya da metal çöp atmak, saat 18 sonrası ve Pazar günleri çocukların koşturmaca oynaması, gürültülü oyunlar, müzik dinlemek ya da çalmak (özel izniniz yoksa), hatta neşeli misafirleri ağırlamak YASSAAAAK. Peki ne olur bunları yaparsan? Hiç öyle kapının zilini çalıp "kusura bakmayın rahatsız oldum biraz az gürültü yapabilir misiniz?" falan demezler, direkt polisi ararlar.
- Okullar kapanmadan 1 gün önce ucuz uçak bileti aldınız, kendinizi akıllı sandınız. Gümrük polisi durdurur ve "bu çocuğun okulda olması gereken saatte seyahat edemezsiniz" der, biletiniz yanar, ceza yersiniz.


 Ve finalde, bir danışanımın ağlaya ağlaya "ben artık dayanamıyorum bu kalpsiz insanların arasında yaşamaya" diye anlattığı olayı yazayım:
- 40 derece ateşli bebeği tüm gece ağladı diye sabahın 4'ünde kapısına polis gelir! Yeni uyumuş bebeği "uyanık görmeden" de gitmez.

Evet insanlar size "bir ihtiyacınız var mı?" diye asla sormazlar, siz de onlara "iki dakika idare ediver", "5mt ilerden dönecektim", "vallahi unuttum bilerek yapmadım dikkatimden kaçmış" diyemezsiniz.

Kural kuraldır, asla esneklik gösterilmez. Herkes toplum polisidir ve kimse kuralların amacını sonucunu düşünmez, düşünmeden uygular. Bu da bir süre sonra insanları robotlaştırmaya, esnekliklerini kaybetmeye, şirinler kasabasında mutlu mesut hayatlarını geçirmeye iter. Eğer düzene ve kurallara tamamen bağlı biriyseniz çok mutlu olursunuz ama biraz yaramazlık yapmaya, ara sıra dağıtmaya müsait, biraz sanatçı, biraz alternatif düşünen bir yapınız varsa Almanya kesinlikle sizi daraltacaktır diye düşünüyorum, belki başka bir ülke daha uygun olabilir göç etmek için.. Diyor ve göç gerçekleri dosyasını burada kapıyorum. Okuduğunuz ve değerli yorumlarınız için çok teşekkürler..

Karikatürler: https://www.dw.com/en/typically-german-a-cartoonists-perspective/

34 yorum:

  1. Almanlar rahat olabilir en azından ben gelmiyorum. Vatanım cennet benim. Yaşasın kural tanımazlık!:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :)) Fakat o enfes fotoğraf ve yazılarınızdan sonra ben geliyorum sizin oraya!

      Sil
    2. Bak heyecanlandım şimdi, ne zaman peki:)

      Sil
    3. Şu an üzerimde uyumakta olan ateşki yavru gerçeğiyle baş başayken sanırım çıkmaz ayın son çarşambası :)

      Sil
  2. Çok gıcık olduğum maddeler oldu. Bana yapsalar sinir olurum, dayanamam ya dedim ama sonra düşününce kurallar baştan belliyse ve herkese aynı davranılıyorsa en azından durum adil diye düşündüm. Ben vur kaç yapınca peşime düşülüyorsa benim arabama vur kaç yapılınca da peşine düşülecek. Ben gürültü yapıp birini rahatsız ettiğim için ceza alıyorsam, beni rahatsız eden de ceza alacak. Burada işler öyle yürümüyor maalesef.

    Biz vurup kaçmıyor, arabanın sahibini bekliyoruz ama bizim arabaya kaç kez vur kaç yaptılar, ortada kimse yok. Pazar sabahı 8'de matkapla beynimiz deliniyor ama Arya evde azıcık koşsa ya da misafiriz gelince gülüp eğlensek anında ev sahibine şikayet ediliyoruz. Parasını verdiğimiz halde işi düzgün yapacak adam bulamıyoruz, ustalar bugün gelirim, yarın gelirim diye diye oyalıyor, gelse bile 3 güne biter dediği iş 3 aya bitmiyor, 300 dediği iş 500'e mal oluyor. Garaj önünü geçtim, engelli rampalarının önüne hatta direkt kaldırıma hatta Hopa'da bildiğin kavşaklara park edenlere bile ceza kesilmiyor. Tarikte uyulması gereken trafik ışıkları, sinyaller, hız sınırı vb. kuralların hiçe sayılmasından bahsetmiyorum bile. Camlardan yola fırlatılan çöpler, ortak alanlara atılan içki şişeleri, izmaritler ve daha neler neler... Keşke bizde de kurallar net ve herkes için aynı olsa.

    Anneannem 23 sene Almanya'da yaşadı, döndüğünde tam bir Alman olmuştu. Kendi ailesine bile katlanamıyordu, çok mutsuzdu. Bize karşı mesafeliydi ve ülkede dönen sayısız mantıksızlıktan çok müzdaripti. Onca yıl sonra herkes anneannemin soğuk, robot gibi, aşırı titiz ve aşırı kuralcı bir Alman olup çıktığını düşünüyordu. Almanlaşıp Almanlaşmadığını bilemiyorum ama tanıdığım herkesten başkaydı. Kur'an'ın Türkçesini okur, namazını kılar ama kısa kollu ve rahat giyinirdi. Kitap, dergi, gazete okur; olimpiyatları takip eder, basket, kayak, yüzme ve artistik patinaj turnavalarını izler, polisiye filmlere/dizilere bayılırdı. Etrafımda onun gibi başka bir anneanne ya da babaanne yoktu.

    Çok yazdım ama ne yapayım çenem düşük ve konu çok güzel. Davulun sesi uzaktan hoş gelir sözünü çok severim. Tabi ki bize uzaktan hoş gelen şeyleri birebir yaşasak ne olur bilmiyorum ama ben bizim ülkedeki çifte standartlardan, liyakatsızlıktan, adaletsizlikten, parayı verenin düdüğü çalıp her türlü şeyden sıyrılmasından o kadar çok bunaldım ki... Aşırı kurallı, az insan olan, doğayla iç içe bir yerin hayali güzel geliyor kulağıma :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İçi beni dışı seni yakar diyeyim. Beni biliyorsun kurallara bayılan, tuvalete gitse ajandasına yazan biriyim ama beni geriyor Alman ruhu. Kural tabii ki lazım benim derdim herkesin toplum polisi olması.
      İnsanlar arasında ufak bir konuşmayla halledilecek meselenin polise ya da mahkemeye yollanması sinir bozucu bence ama işte polisin mahkemenin işi olmayınca :))
      İnsanlar çok kendi içlerine kapalı.. Herkes bir ada sanki, birbirinden habersiz.. Aynı evin içinde bile.

      Sil
  3. Selam biz mi cennette onlar mı bu durumda cennette galiba kişiye göre değişiyor., Bilgiler için teşekkürler. Sevgiler.

    YanıtlaSil
  4. Bir önceki yazının sondaki yorumundaki "okur kitlem orta yaşlı evli insanlar" tanımın beni benden aldı, C.ciğim. :))
    O kitle bu saatten sonra tamamen zorda kalmadıkça göçmenlik etmezler sanırım. Şu da olabilir, senin orta yaş tanımı sınırın "henüz" eski usul, oysa şimdilerde orta yaş sınırı epey yukarı çıktı diyollar. :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Valla ergenlik neredeyse 35 olacak :)))) Sen inanma onlara, ortayaştan kastım 30’ların başından 60’ın başına dek. Evliden kastım da evi işi düzeni kurulu demek. Çocukludan kastım da kedi köpek dahil :)))

      Sil
  5. gazetelerin manşetlerine bayıldım ben! bizim bir günlük gündemimiz yabancıların bir yılına bedel gerçekten :(

    kurallara aşırı bağlılık sıkıcı gibi görünse de, hiç kural olmamasına tercih ederim sanırım...bir de bembeyaz ya da simsiyah olmasa da şöyle gri bir yer olsa, orada yaşasak mutlu mesut olmaz mı :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Vallahi öyle. Geçen bir kız çocuğu ormanda kayboldu, ülkece 4 gün yemeden içmeden kesildik. Bulundu yavru vallahi ağladık..
      Meanwhile in Turkey; bir adam Bursada kaybolmuş ve arama kurtarma ekiplerinin içinde “kendini ararken” bulunmuştu vallahi aklımdan çıkmıyor uluslararası haber oldu adam Alman basınına falan çıkmıştı :)))))
      O gri yeri ben 20 senedir arıyorum, en yaklaştığım yer Boston, Amerika idi ;)

      Sil
  6. Bir an bu nasıl basın özgürlüğü diyecektim ama sebepler çok mantıklı ve insani...Bazı suç örneklerinin ilk ikisi bildiğiniz gibi burada da var ama gelen polis yok:) Bizde sadece ay sonuna doğru adım başı radar koyup kota dolduran memurlar var:) Bu kadar yasağı görünce, yaz tatillerinde Avrupa'dan Türkiye'ye tatile gelen bir çok vatandaşımızın bizde neden bütün trafik kurallarını alt üst ettiğini daha iyi anlıyorum:) Güzel bir yazı dizisi oldu, ellerinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya da Almanya’da yaşayıp, malum partiye oy verenler! Sinir oluyorum!
      Altlarındaki Alman plaka arabalarla hava atmayı ve trafik öküzü olmayı başarı gören ezik bir kesim var.
      Sizin gibi kibar yazamadım ben!

      Sil
  7. Almanyaya goc etmeyi asla dusunmesemde yazilarinizi okumak guzel ve keyifliydi.
    Iyiki Almanyada dogmamisim yasamamisim) ruhum ve hayatim uygun degilmis.

    Ama nedense sanki bekar biri daha rahat yasar gibime geldi. En azindan evlenmemisten calistigim zamanlar sanki alamanci ruh vardi. Ama simdi ne biz Almanyayi severiz ne de o bizi)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bekarken Almanya da başka şehirler de güzel tabii corona yokken :) Şimdi çağın gerçekleri, bekarlık (yani ilişkisi olmaması insanın diyeyim) sanırım evlilikten bile zor.. Gurbette daha zor sanırım. Eşimin birkaç stajyeri oldu uluslararası göç eden, valla onlara psikolojik destek vermekten canımız çıktı bu corona sürecinde..

      Sil
    2. Bizlerde bi laf var galiba turkcesi boyle
      Gezmeye gurbet ülke ölmeye vatan iyi
      (Gezmeye qerib ölke, ölmeye veten yaxşı)
      Corona sureci zaten ayri bir zorluk. Gurbetle birlesince icinden cik(ar)mak zor oluyor.
      Bu yazilariniz cok hosuma gitti. Davulun sesi uzaktan hos gelirmis.

      Sil
    3. Doğru, çok doğruymuş atasözünüz..

      Sil
  8. Başka bir ülkede yaşamak daha doğrusu kaçmak istediğim doğrudur.Ama giderken bu ülkenin çocuklarını,kadınlarını,haklılarını.haksızlığını,namussuzlularını,yolsuzlarını da yanımda götüreceğimi biliyorum.yok başka cehennem.hergün duyduğum haberlerden "tanrım daha kötüsü ne olabilir" diyorum.birgün geçmeden daha kötüsü.nasıl dayanabiliyoruz hiç bilmiyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben bencil biriyim, önce kendi psikolojik dağlığımı düşünüyor ve haberleri okumuyorum. Çünkü kötünün her zaman daha kötüsü olacaktır ama ben içimin kaldıracağı sınırın çoktan aşıldığını bildiğim için….

      Sil
  9. Bir ara bana takılırlardı, "3 çocuğun olsa adlarını kesin düzen, nizam, intizam koyarsın sen" diye :)) Nerden kaptım bu Alman disiplinini ama cidden öyleydim.
    Yalnız bu disiplinin hayata faydaları var orası kesin ama şefkatsiz disiplin asla! :))
    Teşekkürler, harika bir iş çıkardın <3

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :)) Di’li geçmiş zaman, yani şimdi değilsin.. Ben de aşırı disiplinliyim ama şefkat olmadan psikopat yaratır disiplin, çok haklısın!

      Sil
    2. Sefkatsiz disiplin-cok sevdim bu sozleri.

      Sil
  10. Merhaba,Fatoş ben. Almanya'da ikinci senem. İlk taşındığımız ve bir yıl kaldığımız apartmanda, cumartesiyi pazara bağlayan ve evde yalnız olduğum bir gece 1 buçuk yaşındaki kızım hastalandı, kustu, ateşlendi, ağladı. Perişan haldeydim. Pazar sabahı eşim nobetten geldi ve tabii ki bütün gece uyumamış bebişin huzursuzluğu aynı şekilde devam etti. Öğle vakti alt komşu kapımıza gelip gece ses yaptığımızı, bugun pazar olduğunu ve hâlâ ses yapmaya devam ettiğimizi söyledi. Durumu açıkladık ama söylene söylene gitti. Kendimi berbat hissetmiştim. O apartmanda 9 daire vardi ve 8inin sakini yaşlı Almanlardı. Kontrat dolunca şu anda oturduğumuz apartmana taşındık, posta kutusundaki soyisimler 2 Alman komşu hariç dünya karması gibi :) Bugün pazar ve üst komşum mobilya monte etti, karşı dairede köpüş havlıyor, alt komşunun bebişi diş çıkarıyor, iki alt komşu balkonda telefonda hoparlörle akrabalariyla konuşuyor, camasir makineleri çalışıyor, kızım 3 yaşının verdiği sonsuz ozgüvenle herseye itiraz edip bagiriyor ve hayatı boyunca her sesten rahatsiz olan ben çok mutluyum :) tabii akşam 7 8 gibi bitiyor hepsi. Bu arada Alman komşular genç ve ayda bir kere sabah 5e kadar süren bir ev partisi yaparlar, bunu yapmadan önce de posta kutularına durumu belirten not atarlar. Bazen biraz tolerans, biraz anlayış, biraz empati gerekiyor. Son olarak, ben yeni nesil genç Alman toplumuyla 60 yaş üzeri Alman toplumu arasında dağlar kadar fark hissediyorum nedense. İnsanlar çeşitliliğe alıştıkça renk gelecek buralara diye umuyorum :) sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaşadıklarınıza hem üzüldüm hem de keyfinize göre bir ev bulabilmenize sevindim :) çok kültürlülük iyidir

      Sil
  11. Yazınızı kâh şaşırarak kâh gülümseyerek okudum. Yorumlarda kendini arayan Bursalı adamın haberi kahkaha attırdı:))) Bizde yandaş medya var, muhalefet partileri iktidar partisini incitmeden söz söylemeli, yoksa tarafsız! mahkemelerde cezaya çarptırılırlar. Hem bizim ülkemiz çok iyi, bütün dünyada ekonomik kriz var, Amerika'da enflasyon % 30'u geçti, biz iyiyiz, Almanlar bizi kıskanıyollar. Reise lâf edip duruyorsunuz, Silivri de şimdi ne soğuktur kim bilir?:)))
    Mrs. Kedi'nin yorumuna katılıyorum. Her iki ülkenin iyi taraflarını alıp kötüleri ayıracaksın. Adalet olmayınca cennet olsa neye yarar. Güzel, aydınlatıcı bir diziydi, teşekkürler:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yemin ederim, izahı olmayanın mizahını yapmada hepimiz usta olduk..

      Sil
  12. Ne güzel anlatmışsınız. Epey bir anım canlandı gözlerimde. :)) Frau Rottenmeier'den hallice Alman komşumuzun küçük post-it'lere, büyük bir özenle yazdığı notlar olurdu apartmanda ara ara. Geri dönüşüm kutusuna karton oyuncak kutusu koymuşuz misal ama boyutu o çöp kutusu için uygun değilmişmiş, ya küçük parçalara ayırmamız gerekirmiş ya da caddedeki büyük kartonlar için olan kutuya atmamız. :)

    Bizimki topu topu üç yıllık bir maceraydı belki ama normalde epey kuralcı ve disiplinli bir insan olan eşim bile çokça zorlanmıştı Alman kuralcılığına adapte olmakta. Otuzların ortasında gitmemimizin de etkisi, daha genç olsaydık daha kolay olabilirdi onun için belki de. Hayatı oradan oraya taşınmakla geçen benim için uyum süreci değil ama migrenimi tetikleyen havası fena halde zorlayıcı olmuştu.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aaa evet kartonları pasif agresif şekilde parçalamak ve milimetrik boyutlara getirip kağıt çöpüne atmak ata sporu burada :))) hatta içinde mikroskopik bir plastik kaldıysa yanlışlıkla, içsavaş çıkıyor. Yemin ederim, o çöpün yanında üzerinde isim olan zarflı bir çöpü bulur, "siz atmışsınız bu çöpü plastiğiyle" derler çünkü hepsi Tatort :P
      Kesinlikle yaş / esneklik kabiliyeti çok önemli göç konusunda.

      Sil
  13. Özellikle apartmanla ilgili kurallara bayıldım. Bizim üstümüzde tayır tayır makina süpürür, olur olmaz tadilatlar yapılır vs. hiç kimsenin sesi çıkmaz.
    hele gazete haberleri beni benden aldı. Biz şiddet mağduruyuz hepimiz toplumca artık, bizzat yaşamayan bile okuduklarıyla ,izledikleri ile yaşamış gibi hissediyor. Haberlerde mesela bir trafik kazasını üst üste bilmem kaç kez gösteriyorlar.
    Kurallar, disiplin insanlar için şarttır, benim kanımca.Yoksa İstanbul'un ve yaşayanlarının hali ortada işte.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İstanbul'un sorunu sadece kuralsızlık değil, aşırı nüfus maalesef :( Haklısın ciddi toplumsal travmalar yaratılıyor, korkutma amaçlı biraz da, korku kültürü işlerine gelir zorbaların...

      Sil
  14. tam hayalimde ki toplumsal yaşam! beni de alın oraya, özellikle bavyera da bir yer olsun !

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :) kzravanla bir gelin bakın, karavan alanlarındaki kurallar yeter bence :)))

      Sil