23 Eylül 2021 Perşembe

Kazlar diyorum, göçüyorlar sanki?

Sol kaldırımın sol yanından yürümenin düpedüz itaatsizlik sayıldığı bu memlekette, inatla soldan yürümemin tek nedeni, usul usul akan dereye biraz daha yakın olabilmek.. Karşıdan gelenlerin pasif agresifliklerini umursamadan, yolumda inat ederek, sakin sakin yürüyorum. Ellerim ceplerimde. Kulağımda çalan tabii ki Faber, J'ai toujours rêvé d'être un gangster.. Şu halimi daha iyi anlatacak şarkı, başka ne olabilir!? Üstelik, bu yazdan sonbahara, belki de kışa sarkacak Faber, hissediyorum.

7 derecelik sonbahar havası, gece yağan yağmurla ıslak toprak kokuyor. Ara sıra da mantarımsı, küfümsü, karanlık bir şeylerin kokusu çalınıyor burnuma. Bu tekinsiz, insanın içinde bir şeyleri rahatsız eden kokuları seviyorum. İlkbaharın tersine, içinde uyanan değil de; uzun bir uyku öncesi mahmurlaşan bir şeylerin kokusu var..

Oysa gökyüzü henüz kışın gelmekte olduğundan haberdar değil. Masmavi bir gök var üzerimde. Pamuk şeker gibi birkaç bulut serpiştirelim hep birlikte Bob Ross'un hatırına. Birkaç uçak izi, A noktasından B noktasına giden, birbirine uzanmış ve zaman zaman ancak parmak uçlarıyla değebilen iki kol* misali, en kısa çizgiyi gösteren.. Hafif bir esinti. 

Ve birden....! Sahnede kazlar.

Uçan kazlar! V şeklinde uçan, göç hazırlığındaki kazlar. İyice besili, yağlanmış, koca koca kazlar. En arkada o cılız ama kararlı, ufak tefek, iyimser kazcık.. İçim cız ediyor, acaba varmak istediği yere varacak mı bu "son kaz"?

O an fark ediyorum onu.. 

Tam karşımda duruyor. Üstelik göğe bakıyor! Elleri ceplerinde, upuzuuuuun bir trençkotun içinde zapzayıf bir kadın. Kısacık kesilmiş beyaz saçları çene hizasında. Uzun yüzünün yarısını kapayan bir perçem bembeyaz kahkülü, cebinden isteksizce çıkardığı kemikli, incecik, zarif eliyle kulağının ardına atıyor. Tam da bu hareketle, onu tam orada, hafızamın tuhaf labirentlerinde süregelen bir resim sergisi içindeki gizemli bir tablonun içine hapsettiğimden habersiz.. Elinde ufak bir poşet, içinde kırmızı mezarlık mumları. Kimbilir kimi özlüyor o da, hepimiz gibi..

İki saniye göğe bakıyoruz. Sonra ben iki saniye daha ona bakıyorum. Bakışları yeniden yere inerken, benimkileri buluyor. Birden ışıl ışıl, çocuksu bir sevinç yerleşiyor yüzüne. Tabii eş zamanlı olarak benimkine de.. Ve yanyana yürüyüp, tam tersi istikamete doğru geçerken birbirimizi, bir sırrı tutan iki küçük kız çocuğu gibi kikirdiyoruz.... İşte diyorum, bu kadar basit birini sevmek....

* İki kalp - Cemâl Süreya

16 yorum:

  1. Soluğu kesilmiş okurken birden ve istemsizce waaaovvv diyor ve yazanın önünde saygıyla eğiliyoruz:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Estağfurullah :) Denk geldi şarkı, kazlar ve kadın..

      Sil
  2. Derin Mevzu'dan buraya geldim. Duble gülümsedim yine sayende canım Ceren, iyi ki yazıyorsun, iyi ki bu kadar güzel anlatıyorsun <3

    YanıtlaSil
  3. insanın hiç tanımadığı biri ile bir anın güzelliğini paylaşabilmesi ne güzel bir şey :)

    bu arada derin mevzu şahaneydi gerçekten, okumaya doyamadım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Birbirimizin hayatından öyle bir dokunup geçiyoruz :)

      Sil
  4. Ceren olmadı ama bu şarkıya bu karşılaşma!
    Upuzun , trençkotunun içinde bir kadın olmayacaktı içinde olan :)
    böyle karşılaşmalar ne yazık ki filmlerde, olsa da biz evli kadınlar
    için ne vahim olurdu bu tesadüfler . daha dün çok etkileyici bir film seyrettim , üzerine bu yazıyı okuyunca sonda çıkan kadın olmasaydı
    yok artık diyecektim. filmi anlatacağım bir iki güne kalmadan,
    biz kadınları da bir yönüyle ele alacağım .
    ama yazına dönersek her insan bir kainat kitabı, hele böyle durumlarda öyle merak ederim ki , okuma isteğim artar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben kadınları çoğu durumda erkeklerden çok daha etkileyici buluyorum aslında.. Çok daha karmaşık, çok daha güzel geliyor.

      Sil
  5. Sahneler trençkota kadar gözümde canlandı tek tek:) Burada da canlanmaya devam etti ama bir an zapzayıf bir kadın değil de upuzun trençkot giymiş upuzun bir erkek canlanmıştı ve kadını görünce sahne bir anda dağıldı:)) Biraz zor döndüm geri ama döndüm:) Harika bir yazı olmuş:)

    YanıtlaSil
  6. birini sevmek anda kaldığı için öyle basit olmuştur.aslında birini sevmek çok zordur,sıcak çayı bir dikişte içebilmek kadar zordur.belki sadece benim için öyledir.canım çok yazı yazmak çekiyor.ekmeği taze fasulyenin suyuna banıp yemek gibi.çok yazmak çekiyor.:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaz Nar'ım, kim tutar seni.. Ben de çok fazla yazmak istediğim için, kendime özel blog açtım :)) Kendim yazıyorum kendim okuyorum.. Sonu delilik mi bilmem.
      Ben çok çabuk severim insanları çünkü sevmek için sadece içgüdülerime bakarım, daha karşımda dikilirken anlarım o insanı sevmeli mi uzak mı durmalı.. Beni hiç yanıltmadı içgüdülerim..

      Sil
  7. Yazının duygusuna aykırı olacak ama söylemeden geçemedim, bence de soldan yürünmemeli:))))) Bizde hep Batı kuralcılığından bahsedilir ve olumsuzlanır ya... Tam teris düşüncedeyim, sık sık Almanya gibi bir ülkede çok rahat edeceğimi düşünürüm:) Burada bir kere bir sağa bir sola geçip sallana sallana yürüyen ve beni de engelleyen bir kadına "Sağdan yürünür" dedim. "Ne sağı gerizekalı!" diye cevap verdi bana:) O aklıma geldi şimdi:) Kuralcılık bazen hele hele bizim gibi umursamazların olduğu bir ülkede yorucu olabiliyor ama ne yapayım, ben de böyleyim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlk birkaç sene çok mutlu olursun da.. sonraki yıllarda insan boğazı sıkılıyor gibi hissetmeye başlıyor. Tecrübeyle sabit :))

      Sil