10 Haziran 2020 Çarşamba

Tüm Kâinat ve bir adım daha..

Bu yazıyı, bu gece, bu bloğa katmak istedim. Değeri ve yazma hikâyem bende saklı. Silmiştim yanlışlıkla, çok üzülmüş, sormuştum "saklayan olabilir mi?" diye. Hissetmiştim, bir yerden mutlaka çıkacak ama nereden? Sevgili A. bulup yolladı ve beni çok mutlu etti. Ona dedim ki: "dile benden ne dilersen".. O da tevazu gösterdi, "bunca yıldır tanıyorum seni, mutlu olmana sevindim" dedi. Beni düşündürdü, sadece yazılarıyla birini tanımak mümkün mü? 

*

Şunu dinlemek istersin belki okurken. Çünkü ben de yazarken..

Tan vakti.

Bakmaya kıyamadığım bir kiraz ağacı, tam köşede. Uyanır uyanmaz, tül perdeleri aralayıp ilk iş onu görebilirim. Elimi uzatsam dokunacak kadar yakın.

Ufacık bir çocukken, gecenin karanlığından değil de gölgelerinden korktuğum için; ananemle koyun koyuna yatar, buz gibi ayak parmaklarımı onun sıcacık bacaklarının arasına sokar, tesbih böceği gibi kıvrılırdım. Ananem bana "seni çok seviyorum" dediğinde, "ne kadar çok?" diye sorar ve defalarca duymaktan bıkmadığım, beni her sefer ikna eden o sihirli cümleyi duymadan uykuya düşmek istemezdim. "Tüm kâinatı yürüyüp bitirip bir adım daha atarsan, tam o kadar işte!" derdi, yumuşacık, geceyi kadife gibi örten sesiyle..

Elimi uzatsam, dokunacak kadar yakın..
Uzatsam?

Kuşluk Vakti.

"Kırlangıçlar geldi mi?" diye sordum babama. Cevap vermedi. Yoğundur ya da bahçededir bu saatte. Nedense kırlangıçların gelip gelmediği birden hayatî bir önem taşıdı, kalbim çarpmaya başladı. Sorabileceğim başka kim var? Kim bilebilir bu kadar elzem bir durumu?

Bilebileceğini düşündüğüm diğer kişiye yazamadım. Gözlerimi göğe kaldırıp "Beni sevmekten neden vaz geçtin?" demek istedim ya da "Eloi eloi lama sabachthani?". Hangisi uygun bilemediğim için, ya da beni hâlâ seviyor olabileceği ihtimalini yedekte tutmak istediğim için, vazgeçtim..

Ben bu karışık düşüncelerimin hemzemininde dalgın ve boş gözlerle, hiç bir şeyin olmamasını ve bitmemesini beklerken, önümden hızlı trenler gibi geçen gidenler oldu.

Durmaksızın Pessoa okuyorum. "A little larger than the entire universe" Toplu şiirleri. Türkçe'ye çevirildi mi bilmiyorum. Çevirilse; keşke "Tüm kâinat ve bir adım daha....." diye..... 

Rastlantılar..... Aslında bilinçsiz seçimlerimiz. 


Kızıl saatler.

Babamdan cevap geldi: "Hayır, henüz gelmediler. Ama yakındır.." Rahatladım. Uykuya düşmeden önce, Pessoa’yı diğer kalemdaşlarının arasına, konsolun üzerinde yükselmekte olan kulenin en üstüne bıraktım. Ayaklarım sıcak ve güvenli bir yerde...

*

Fotoğraflar: Benim ve Pessoa'nın Lizbon'u; neredeyse 100 yıl arayla.. 

İlk paragraftaki sorunun cevabına gelince; mümkün bence.. Yazanla okuyan arasında "tüm kâinat ve bir adım" olduğu sürece, mümkün.

8 yorum:

  1. Çok sevindim bulduğuna.

    Kâinatları aşıp da son bir adım yüzünden ulaşamadığımız şeyleri düşündüm. Sadece bir adım daha atmak, işte bütün sırrı burada işin :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de çok sevindim, içinde sevdiğim üç insanın olduğu bir yazıyı yitirmek üzmüştü beni ama belki de hiç bir şeyi yitirmiyoruz, sadece geçici olarak ulaşamıyoruz, bir nevi access temporarily denied :)
      O son adım en zoru Handan. Hani maraton koşmak gibi 42km zorlamaz da o 195metre en zorudur derler ya..

      Sil
  2. Samimi yazılar pek çok şey anlatıyor kişi hakkında aslında. Buralarda yıllarca kendini ve güzel kelimelerini paylaşanları çok takdir ediyorum, bana çok şey katıyorlar. Bazen blog yazmayan biri olarak bunları hakediyor muyum diye düşünüyorum. İyi ki kurtarmışsınız bu yazıyı.
    Yazı ayrı güzel, hayattaki en büyük aşkım İstanbul’un en büyük rakibi Lizbon ayrı güzel. Pessoa okumanın zamanı geldi sanırım ama hala çekiniyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okur olmadan yazmanın da anlamı tartışılır.. Kendi kendime yazıyorum diyenlere inanmıyorum ben ama mesela blog içinde kendime yazdığım yazılar var, sevdiğim birilerine hitaben yazdıklarım var, boşluğa balon niyetine bıraktıklarım var :)
      Lizbon ve İstanbul ne kadar benziyor gerçekten, Pessoa'ya erken bir yaşta "Ophelia'ya mektuplar" ile başlamıştım ve hemen ardından "huzursuzluğun kitabı"nı okumuştum ama erkenmiş, kenarına kıyısına aldığım ilk notlara bakıyorum da, pek de birşey anlamamışım. Yıllar sonra şiirlerini okudum, gerçekten etkilendim fakat asıl keşfim ve takıntı derecesinde sevmeye başlamam, edebiyat eleştirmeni bir arkadaşımız (Huysuz Prens) bir yazısında Huzursuzluğun Kitabı'ndan bir alıntı kullandıktan sonra başladı. Belki ben de size sevdirmişimdir :)
      Ben de bir kitaptan çekiniyorum: James Joyce - Ulysses - kitaplıkta duruyor öyle göz göze diz dize yıllardır.

      Sil
  3. En sevdiğim yazılarından...
    Düşündüm, yazılarını okumayan biri seni tam tanıyor mudur ki...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. sen çok daha doğru ifade etmişsin düşüncemi :) teşekkür ederim su.

      Sil
  4. Hayır, ilk kez okumuyorum yazını. Belki iki, belki üç, hatta üçten de fazla olabiliyor. Bazı yazılara yorum yapmak zor gelir bana. Sanki büyülü havasını bozacakmışım gibi. Ama dayanamadım yine:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sizin yorumlarınız her zaman çok değerli :)
      Bazı yazıları çok severek yazıyorum, bakıyorum pek tepki gelmiyor ama diğerleriyle eşit düzeyde okunmuş, o zaman anlıyorum, biraz ağır gelmiş.. Bazı yazıları yazmadan duramıyorum işte..

      Sil