29 Kasım 2016 Salı

Blogdan uzakta 4 ay

Hala takip eden ya da merak eden var mı bilmiyorum ama bu akşam biraz yazmak istedim.. Tam 4 aydır bu blogdan uzaktayım. Hayatımda bir çok değişiklik oldu, mesela artık 4 kişilik bir aileyiz. Bugün itibarıyla 2,5 aylık bir oğlumuz var. Onun gelişiyle birlikte bir çok şey değişti elbette. Ama onun dışında da ben, başka türlü bir ben oldum bu dört ayda..

Sufizm konusuna iyice daldım. Daldıkça ne kadar derin sularda, ne kadar yüzeyde kaldığımı görüyorum. Nefesimi tutup azıcık daha derine dalmak istiyorum, ciğerlerim yetmiyor. Aynen çocukluğumdaki gibi, biliyorum, zamanla, her gün biraz daha derine dalacak kapasiteye ulaşacak ciğerlerim ama yine de bir limit her zaman olacak, eğer tüpsüz derin dalış konusunda uzmanlaşmayacaksam, sadece kendi merakım için, kendimi tanımak için dalacaksam.. Sufizmi modern hayata ve özellikle mesleğime uygulamak, benim yeni "derin dalış" hobim. Öğrendikçe daha da bağlanıyorum, aynen çocukluğumun denizaltı belgesel tutkusu gibi.

Ben kalbimi öğrenmeye açtıkça, kalbim de açılmaya ve kapasitesinin daha ötesinde bir algıyla dünyaya bakmaya başladı. Kalp gözüm açılıyor, diyebilirim.. Bazen eskiden verdiğim tepkilere gülüp geçtiğim oluyor, bazen olayların iki yüzünü değil, bir çok yüzünü görebiliyor, aynı anda hepsine yakınlık hissedebiliyorum. Empati yeteneğim gelişiyor, sanki kaos hakkında daha düzenli düşünüyorum. Tuhaf bir duygu. Kendinden çıkmışsın, daha büyük bir bütünün parçası olmaya doğru yükseliyorsun gibi.

Hayata daha farklı, bazen kendimi zorlamak değil de ikna ederek, daha olumlu ve sade bakmaya başladım. Bir çok insanın devamlı birşeylere yetişmeye çalışırken, hayatı kaçırdığını görüyorum artık ve onlardan olmadığım için kendi kendime gülümseyebiliyorum. Sadece düşüncede değil, eylemde de daha hafifim, daha safım, daha sakinim, daha huzurluyum.

Bazen ellerindeki aygıtla sanal hayata bağlanan onca insanı sakince, onlara fark ettirmeden, eleştirmeden izliyorum. Öyle tuhaf ki.. Sanal hayatın bu kadar içindeyken, gerçek hayatı kaçırdıklarının nasıl farkına varamazlar? Üstelik biz bu gerçek hayata doğmuş bir kuşağız, son kuşağız.. Çok zaman alıyor, çok zamanı boşa çalıyor. Hayatın, gerçek hayatın, elle tutulan, gözle görülen, koklanan ve tadılan hayatın kıymetini bilememek.. Çok acı. Bunu sosyal hayat ve mutluluk diye niteleyen öyle çok insan var ki..

Black Mirror'un bu son sezonunu izlemenizi öneririm.

Bu yazı bu bloğa yazdığım son yazı olacak, kapanış sonrası "ben iyiyim, bu yolu daha çok sevdim ve bu şekilde devam etmek istiyorum" demek istedim sadece. Sizlerle tanışmak, yollarımızın çakışması, çok güzeldi. Herkese bana kattıklarınız için teşekkür ederim, sağlıkla, iç ve dış huzuru ve bütünlüğüyle kalmak dileğiyle.. Hoşçakalın!