14 Haziran 2015 Pazar

Sen beni biliyor musun!?

Rahmetli ananeciğimi şakayla karışık kızdırdığım zaman, bana hep "hanıııııım! sen beni biliyor musun!?" derdi. "Biliyor" kelimesine yaptığı vurgu ile, ses tonu ile, şu son günlerde kulağıma öyle çok geliyor ki bu sözü. Hele bazen "hanım hanııım, anlat bakalım" diyişi..

2 yıl olacak vefatından bu yana ama, sevdiğim birinin ardından hep "zaman durmuş" gibi geliyor bana. Yani birden fişi çekmek gibi, o insan olmadan dünyada bir şeylerin eksik olduğunu hissediyorsunuz ama bir yandan da hayat devam ediyor, bir sürü hatıra biriktiriyorsunuz. 2010'da eşini ani bir beyin kanamasıyla kaybediveren Radikal Gazetesi yazarı Kaan Sezyum'un şu yazısında dediği gibi, "hayatın anlamı anılarımızmış", gidenlerin ardından gerçekten de bunu fark ediyor insan. Onlar gidiyor, sen biraz daha kalıyorsun, biraz daha anı biriktiriyorsun. Aslında bu kadar.

Kızıma ananemi anlatmaya çalışıyorum ama genellikle boğazım düğümlendiği için kesiliyor cümlelerim. Çünkü birden cümlenin orta yerinde sanki yüzüme çarpan bir tokat gibi "artık onunla birlikte yeni anılar biriktiremeyeceğim" gerçeği geliyor aklıma. Sevdiklerinin mezarı başında ağlayan köpekler gibiyim, sevdiğim öldüğünde bunu anlayamıyorum, yine biryerden çıkıp gelecekmiş gibi bekliyorum.. Semo'dan sonra beklerken mutlu olmaya, farklı anılar biriktirmeye çalışmayı öğrendim. Zor oldu ama bir gün "ben de gittiğimde bari senden sonra ot gibi yaşamadım, şunlar şunlar oldu, bak anlatayım diyeceğim birşeyler olsun" gibi bir fikir geldi bana. Hiçbirşey yok da olabilir ölümden sonra, hissiz zamansız bir karanlık. Ama varsa, bari biraz anı biriktireyim..

"Sen beni biliyor musun?!" cümlesinin sık sık aklıma gelmesi de bu nedenle. Aslında ne kadar biliyoruz birbirimizi? Herşeyini bildiğinizi düşünüyorsunuz, defalarca dinlediğiniz hikayeler var, ufak bir ayrıntı aklınıza gelmiyor. Düşünün, ananemin annesi hakkında üç beş şey biliyorum, ananem hakkında belki 90 şey, bunları kızıma anlatsam, tanımadığı bir insan bana geldiği gibi ona da gizemli ve heyecan verici geldiği için dinlese, belki o kendi çocuğuna anlatsa.. Taş çatlasa 5 kuşak de, ondan sonra? Senden değil bir et, bir kemik, bir eşya; bir anı bile kalmayacak.. Sadece 5 kuşak, onda da çocuklarınla ilişkin iyi diyelim, seni iyi anıyorlar, ya da iyi ya da kötü bir şekilde anıyorlar. 6. kuşakta yoksun, toz bile değilsin artık..

100 yıl öncesinden bazı fotoğraflar, filmler görünce düşündüğüm bu oluyor. Sadece 100 yıl öncesi masal gibi bize, son 15 senede teknolojideki bilimdeki sosyal yaşamdaki ivmeyi düşününce, düşünebiliyor musunuz 100 sene sonrasını? Ben düşünemiyorum, iyi ya da kötü ama çok farklı bir dünya, yaşam algısı olacak. Bu dünyada belki din, millet, büyükanneler falan önemli olmayacak. Yokolup gideceğiz. Bir toz bile değiliz aslında. Kimse kimseyi "bilmeyecek". Belki sanatta, ilimde, bilimde kalıcı bir iki cümle bırakacaksın ama o bile değil bence, en tutunduğun teoriler bile yerlebir olacak belki de. Bugünün emeği, yarın için anlamsız olacak (gel de nihilist olma).

Tüm bunları düşününce, bir de "dert" dediğimiz şeyleri, kafayı taktıklarımızı düşünüyorum. Çok boş geliyor çok.. Hayat sadece deneyimler, anılar biriktirmek. Sadece bu kadar.

7 Haziran 2015 Pazar

Bugün önemli bir gün

Ülkemiz, geleceğimiz için bugün önemli bir gün. Türkiye sandık başında. Günlerdir okuyorum, hem yerli hem yabancı medyanın konuya bakışını. Okudukça aklım daha da fazla karışıyor. Garip bir şekilde, bizdeki kazanma taktiği "karşısındakini kötüleme" üzerine kurulu. Ne derece olayı dramatikleştirir, karşındakini yere batırırsan, o derece sanki kendin yükseliyorsun. Oysa benim gözlerimin kulaklarımın aradığı "diğeri"ne odaklı bir seçim propagandası yerine, somut planlar ve gelecek vaadi olunca, aklım karışıyor. Çünkü nedense ileriye yönelik somut, çılgın olmayan, mantıklı planlar, gerçek hedefler hiçbir partinin programında yok. Sanki amaç Tayyip'i def etmek ama sonrası muğlak. Kısaca, Tayyip ne yaptıysa tam tersini yapmak vaadi. Yani yine olumsuza odaklı, öteki'ne dayandırılmış "başarı" hedefi.

Bu noktada işte insanın kafası karışıyor. Amaç sadece Tayyip'i def etmekse, yöntem herhangi bir diğer partiye oy vermek. Matemetiksel hesaplar yapıp hangi partinin şansı daha yüksekse, ya da hangi koalisyon Tayyip'ten baskın gelecekse ona vermek. E o zaman zaten patilerin iç tüzüğü, etik anlayışı, herhangi bir anlamdaki gelecek politikası da çok önemli değil. Kısaca "koyverme, oy ver" dersin, kulağa hoş gelsin, içi bomboş olsun, ne fark eder.

Oysa benim aradığım; içi boş olmayan, kazandıktan sonra da çalışmaya devam edeceğine inandığım, somut ve mantıklı hedefleri olan bir parti..

Bulamıyorum.

Bu akşam ülkenin kısa dönem geleceği aşağı yukarı belli olacak. Ben sürpriz beklemiyorum. Çok fazla birşeyin değişeceğini de beklemiyorum. İnsanların kafasını 180 derece değiştirmedikten sonra, hiçbir şey değişmez. Biri gider, teki gelir, devran aynı şekilde dönmeye devam eder. Geçmiş 1 senede insanların kafa yapısı değişti mi sizce? Toplumsal değil bireysel düzeyde "öteki"ni kendimiz kadar "insan" görmeyi öğrendik mi, onun düşüncelerine saygı duymayı, kendi inanmadığımız değerlerini temsil edebilmeyi, savunmayı öğrendik mi? Kısa vadede düşünmek yerine büyük resme odaklanabilmeyi, kendini kurtarmak için etik olmayan davranışlara bile girebilmek yerine toplumu, geleceği düşünmeye odaklanabilmeyi öğrendik mi? Başkasının çocuğunu mesela kendi çocuğumuz kadar kollamayı öğrendik mi, işyerinde yükselmek adına diğerlerinin emeğini çalmamayı öğrendik mi? Hayvan hakları, çevre hakları da insan hakları kadar önemlidir diyebilmeyi öğrendik mi?

Tüm bunlara "evet" diyebildiğimiz an, bu sistem değişecek, ama şu an... Daha çooook düşeceğiz, kanayacağız, ağlayacağız.. Daha en dibi görmedik ama göreceğiz. Düşünmeyi bilmeyen, sürü psikolojisiyle hareket eden bir toplum olarak, başka türlü akıllanacağımız yok çünkü.