23 Nisan 2015 Perşembe

Ankara'da olmak hüznü..

Ananemin vefatından sonra Ankara'ya gidemedim. Aslında en son hamileliğimde gitmiştim, nerden baksanız 2,5 sene olmuştu Ankara'ya gitmeyeli / gidemeyeli.. Öncesinde her sene mutlaka 1-2 defa giderdim Ankara'ya; doğduğum, ilk 5 senemi geçirdiğim, sonra okullu yıllarda her kış tatilinde mutlaka 1 hafta gittiğim, ilk yüksek lisansımı yaparken 1 sene daha geçirdiğim, ananemin teyzemin yaşadığı bu kente.. Ah Ankara..

Ankara konusundaki hislerimi daha önce yazmıştım burada, biraz da ondan gidemiyordum An(a)kara'ya.. Bir de ananemin özlemi çok fazlaydı, O'nsuz O'nun evine girmek, kalmak, yapamıyordum, yapabileceğimi sanmıyordum. Hele bir de pencereden bakmak vardı ki..

1 Nisan'da yazdığım gibi, gördüğüm rüyanın da etkisi ile, birden bire karar verip, kimseye de haber vermeden sadece 3 günlüğüne gitmek istedim Ankara'ya. Biraz da yazdan beri göremediğim teyzelerimi özlediğim için, babama da rica ettim, kimseye benim geleceğimi haber vermeden, kimseyi telaşlandırmadan, her sefer yaptıkları gibi aşırı hazırlıklar ve yorgunluklar yapmadan, öyle sessizce gidip, tüm aileyi olmasa da görebildiklerimi görüp gelmek istedim. Uçakta kalbim kuş gibiydi, beni neyin beklediğini bilmiyor, belki de hüznün doruk noktasında ananemin evine bile giremeyeceğimi düşünüyordum..

Ama düşündüğüm gibi olmadı hiç.. Merdivenleri çıktım, ailemi kucakladım. Ananemin evinde bir çöp bile yerinden oynamamış, herşey bıraktığım (bıraktığı) gibiydi.... Sanki iç odadaymış da geliverecekmiş gibi.

3 gün hızla geçti. Konuşmaya bile vakit bulamadık ailemle, oysa her biriyle konuşmayı ne kadar da çok özlemiştim. Olmadı.. Her gelişimde Tunalı'ya yürür, iki vitrin bakar, iki üç simit alır, kışsa nergis, baharsa papatya (yazın neredeyse hiç gitmedim Ankara'ya ben) alır dönerdim Ananeme.. Bu sefer evden burnumu bile çıkarmadım (neyse ki J.yi görebildim, ne iyi geldi o kısacık zaman bana).

Yurtdışında yaşamak insanı üzüyor. Sadece özlem falan değil de, ülkeden uzakta olunca, işlerin iyi gittiği, insanların hakkının yenmediği, adaletsizliklerin olmadığı bir "gelişmiş" ülkede olunca ve tatil için gelince insanın kalbi acıyor. Yollardaki genel insanların fakirliği, mutsuzluğu biz "dışardan bakanlara" daha net gözüküyor. Özellikle de bu mutsuzluk, sinirlilik, gergin hava.. Hep mi böyleydi yoksa yıllar geçtikçe mi böyle mutsuz oldu bizim insanımız?

Bu gelişimde bunları çok düşündüm ve yurtdışında olmaktan, kendimi için için şanslı hissetmekten de çok utandım.... Keşke hepimiz gitmesek, şu ülkeye sahip çıksak... Değer çünkü buna...

Bilmiyorum ya, bu iş blog yazarak da olmayacak ki......

7 yorum:

  1. Benzer hüznü ben de yaşıyorum her gidişimde. Bir de eskiden olduğu gibi kalabalık eğlenceli birlikteliklerimizi. Ama orda yaşıyor olsam da eskiler gibi yine olmayacaktı. Zaman ilerliyor değişiyor, sadece bizim değil o topluluktaki diğer insanların da şartları değişiyor. Şimdi oraya gidince bakıyorum da insanlar hayat mücadelesi ile çocukların okullarıyla iş güçleriyle falan öyle meşguller ki herkes kopmuş birbirinden.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öyle.. Ama bu yaş ile mi ilgili yoksa eskiden olduğu gibi bağlı değil mi insanlar birbirine, onu bilemiyorum. Yani ananemin mesela bir arkadaşları vardı, onların çocukları vs isimleri hala geçer, görüşürlerdi son yıllarına kadar..
      Telaşe de değil çünkü 1 ay da kalsan yetmiyor..

      Sil
    2. Evet aslında ben de hatırlıyorum da biz mesela lise çağlarına gelinceye kadar falan düzenli olarak teyzemlere halamlara komşulara aile dostlarına falan giderdik onlar da bize gelirdi. Hafta içi hafta sonu farketmezdi kesinlikle çok yoğun bir gidiş geliş vardı. Şimdi benim yaşımdaki anne olmuş kuzenlerim falan öyle gidip gelmiyor birbirine. Kadınlar bir şekilde görüşse kocalar yıllar geçiyor görüşmüyor ancak düğünlerde falan. Oysa önceden ailece gidilir ne sohbetler edilirdi. Galiba artık insanlar yorgun bu tip şeylere

      Sil
  2. Ahh Ankara. Bende de bir başkadır o şehir. Çocukken sömestr tatilleri, akraba ziyaretleri, deprem sonrası üniversiteye hazırlık, üniversite derken yıllar oldu gidemedim. En son annemin ameliyatı için gitmiştim, orada olmak için gerçekten kötü bir nedendi. Bir dahaki gidişim güzel sebeplerle olsun diye dua ediyorum devamlı. Kaybettiklerimiz hiç gitmiyorlar aslında. Bende babaannemin ve eniştemin evine gittiğimde hep bir yerlerden çıkacaklar gibi geliyor. Sanki uyuyor veya iş yapıyorlar bir yerlerde. Bir şekilde alışıyor gibi yapıyorum aslında, yoksa o anda oradaki acıyı tarif edemiyor insan ne yapsa da.
    Uzakta olmak çok zor. Şu Cezayir bile düşününce pek çok yönden yani şu günlerin Türkiye'sinden iyi durumda. Buna çok üzülüyorum. Burayı seviyorum aslında. Tek derdim uzun soluklu gidip gelemeyişler. Bazen o saçma sapan şeylerin uzağında olmak iyi geliyor. Oraya gittiğimde beni kocaman bir karmaşanın ortasına bırakıyorlar gibi hissediyorum. İnsanlar çok agresif ve mutsuz. Bunu görmek çok üzücü gerçekten. Burada insanlar çok fakir ama mutsuz değiller bizdeki gibi, çok acayip. Uzakta olunca net gördüğüm tüm gerçekler çok acıtıyor. İçinde yaşayan kanıksayan öyle çok insan var ki. Bazen herkesi toplayıp terketmek istiyorum öyle hırslanıyorum herşeye, ama sonra evim sokağım mahallem hayallerim geçmişim geliyor bırakmam gitmem diyorum. Gitmemek lazım gerçekten sahip çıkmak lazım. Ama işte bakıyorum da hiç bir şey de değişmiyor, çok boktan gerçekten durumlar, içler acısı.
    O kocaman ailemle kalabalık mutlu sohbetleri çok özlüyorum. Şimdi herkes eksik, mutsuz ve isteksiz...Ahh hayat, bekliyorum ki değişesin!!!
    Sevgiler buralardan...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok doğru anlatmışsın Tuğba.. Eksildik geçen yıllarla.. En çok da umut konusunda eksildik sanki..

      Sil
  3. İstanbul'a gel Ceren, cimcimeyi de getir hatta :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 7 sene yaşadım İstanbul'da Verba, diyordum ki, "ben bu şehirden asla başka yere taşınmam, hep burda kalırım" ama taşındıktan sonra birden herşeyi batmaya başladı, şimdi diyorum ki "aman beni bir daha Allah 3 günden fazla düşürmesin İstanbul'a" :)

      Sil