21 Kasım 2013 Perşembe

Geçmiş zaman

Dün gece rüyamda 1970'lerde genç bir kadındım ve devrimci ruhum beni ve hemcinsim olan sevgilimi (normalde böyle bir eğilimim yok sanıyorum ama.. fazla da üzerinde durmadım çünkü eski rüyalarımda köpek bile olmuşluğum var, patilerim kuyruğum falan.. evet, rüyalarım tuhaf benim, en iyisi olduğu gibi kabullenmek, fazla düşünmemek) Bodrum'un daha keşfedilmemiş bakir ve masmavi koylarından birinde felsefi sohbetler yapmaya ve bol bol da demlenmeye itmişti (uyuşturucu da kullanmıyorum normalde, rüya işte.. kanatlanıp evrende uçtuğum da çok olur, durmayalım yine üzerinde). Güzel bir rüyaydı ama sonu tuhaf bitti (daktilo kadar ağır bir bilgisayarda disket bile değil kasetlerden program yükleyip e-maillerimi kontrol etmeye kalkınca, işin tuhaflığına uyandım).

Uyandıktan sonra, uzun süre uyku tutmadı ve tabii ki düşünceler akmaya başladı. 1970'leri bilmem, 1980'leri bile zor hatırlıyorum, 90'lar benim yıllarım. Bizim kuşak için "arada kalmış" diyorlar yani hem işlerin ve ilişkilerin manuel yaşandığı dönemi, hem de teknolojik evrimi yakaladık. İkisinden ortaya karışık olunca, pek olmadı. "Çocuk da yaparım kariyer de" mottosuyla ya perişan olduk, ya da savrulduk gittik işte.. Ama, bu sabah  bu çılgın rüyanın üzerine bir de Orta Karar'ın son yazılarından birini okuyunca artık bu geçmiş zaman özlemine bir akide şekeri uzatmamak olmadı, olamadı.

Bu sıra ananemin özlemini çok duyuyorum, bazen hiç beklemediğim anda sanki yüzümde patlayan bir tokat gibi yokluğu.. O'nu düşündükçe, son 10 yılı, 20 yılı değil, çocukluğumu düşündüğümü şaşırarak fark ediyorum bazen. 25 senedir düşünmediğim nesneler, kokular, tatlar ve insanlar geliyor aklıma. O'nun öğrettikleri, gösterdiği dünya.. Adile Naşit'in gece yatmadan tüm kuzucuklarına ve bana (evet, bir gün benim adımı da söyleyerek) anlattığı masallar, Münir Özkul ile "Neşeli Günler", dedemin bol sütlü kahvesinin tüm eve yayılan kokusu, minik ekmek parçalarına sürülmüş AOÇ krem peyniri, cam şişede ananemin kapısına bırakılan sütlerin yoğun tadı, o yılların "başkent"inde bile yaşanan elektrik kesintilerinde evin tavanından tabanına kadar upuzun ve gepgeniş o güzelim pencerelerden parlayan ayın duvarlarda danseden ışık oyunları.. Çocukluğumun o oyun dolu, dertsiz tasasız günleri, sonra ergenliğimin o bitmek tükenmek bilmeyen, canımın sonsuz sıkıldığı ve hayatın ne kadar anlamsız olduğunu düşünüp Pink Floyd'a sardırdığım, falezlere kurulu o evin gece boyu dalga sesleriyle yankılanması, dedemin ölümünden sonra yıllar boyu ananemle yanyana oturup denize bakarak yaptığımız akşam sohbetlerimiz, Semo'nun yanımızda uyuklaması, gelen geçene havlaması, su kabından su içerken çıkardığı lıkır lıkır ses.. Hepsi içiçe ve hepsi geçmişte (ve fotoğraflarda) kaldı artık. Bir daha asla geri gelmeyecek, özlemi gittikçe büyüyen geçmişte..

Dilimde tüm gün şu şarkı dolaştı; Yeni Türkü'nün en sevdiğim şarkılarından biri..

Geri verin
Dalgaların kıyılara çarparak
Herhangi bir makamda
Bir şarkı söylediği
Akasya kokulu sabahlarımı

Geri verin
Arnavut kaldırımı yollarda
Bir kızın saçlarında
Gönlümün vals yaptığı
Akasya kokulu sabahlarımı

Geri verin
Zamanın geçmek bilmediği
Gençliğimin sırtıma
Bir yük gibi bindiği
Akasya kokulu sabahlarımdan
Hiç olmazsa birini

5 yorum:

  1. ''Hiç olmazsa birini..'' birini diğerine tercih edemeyeceğimiz sabahlar..
    Önce yüzüm güldü rüyalarından bahsedince, ben de üç ayrı kez sünnet olduğumu görmüştüm ama ...=)) rüya işte.. =)) sonra gidenlerden bahsedişin..Bir de fotoğrafları görünce içim acıdı resmen.. Hafızamda duruyor nasıl olsa, yeterince çok düşlersem kalkıp giderim gibi o zamanlara, hele bir de koku varsa o zamanlardan.. Ama fotoğrafları görünce, evet diyor insan, o kadar küçülüp gidemem o zamanlara, ben de aynı ben değilim.. Ayrıca jestin için çok teşekkür ederim.. =) içtenlikle =)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında var benim bir tane tercih edeceğim sabah; hiç özel bir sabah değil üstelik. Sıradan bir nisan sabahı, nisan bile değil belki ama hava güneşli, sabah erken olmuş, Bursa'nın o berrak bahar sabahlarından biri. Eminim dışarısı ıhlamur kokuyor. O sıra her sabah müzik setimi kuruyorum, dire straits ile kalkmışım o sabah, çok net aklımda, melodisi aklımda adı gelmiyor şu an.. Semo uyandığımı görünce yatağa atlamış, yorganı çekiştiriyor, açmak, oynamak için, ben okula gitmeden dışarı çıkarılmak istiyor. Öyle bir an işte.. Önemsizliğiyle önemli, sonsuza dek benimle ama değil de..
      Uzun aradan sonra dönmen sevindirdi beni :)

      Sil
  2. Ben de siyahtım bir kere rüyamda. O sıralardaki en yakın arkadaşım Karaibliydi sanırım onun etkisi. Çok seviniyordum artık mütemadiyen bronz olucam diye, ellerimin içi pembe pembeydi. O sevinç kısa sürüyordu fakat. Bir anda ırkçılığın hedefi olacağıma ayıyordum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ay ben de sevinirdim heralde böyle bir rüya görsem, kesinlikle ırkçıyım çünkü! Ama siyahların fiziksel olarak bizden on yüz bin kat üstün ve güzel olduğunu düşündüğüm için ırkçıyım :D
      Bu arada rüyanda bile konuya iki farklı yönden bakıp sentez yapabilmişsin, ne güzel mezüyet ;)

      Sil
    2. Mezüyet ne yaa, meziyet..

      Sil