24 Kasım 2013 Pazar

Değişen aile kavramı

Sosyal medyanın bana kazandırdığı heyecan verici insanlardan biriyle, birkaç gündür aile halleri üzerinde konuşuyoruz. "İdeal Aile" tanımı üzerinde düşünmeye itti bu beni, varsa öyle birşey. Hiçbir şeyin "ideal"inin olduğuna inanmıyorum ben, "ideal" kavramının kendisi bile içinde yaşanılan zamana, günün trendlerine, alışkanlık ve anlayışlara göre değişirken..

Mesela "aile" denince akla ilk Cosby Show ya da Huxtable Ailesi geliyor, 80-90'larda çocuk olduysanız bu dizinin "aile böyle olur işte" savıyla büyümüşsünüzdür. Siyah ve başarılı, Brooklyn NY'ta yaşayan üst orta sınıf bir ailedir Huxtable'lar - ki aslında bu dizi siyah insanların 70'lerden sonra medyada yaptığı "imaj tasarımı"nın en belirgin örneğidir de bu dizi.. Doktor baba, son derece ilgili ve avukat anne (çocuk da yaparım, kariyer de), 4 kız, bir erkek çocuk. O yılların politik doğruculuk akımıyla, dizi sadece "ideal aile nasıl olmalı" değil; toplum nasıl davranmalı, çeşitli yaşam sorunlarının da (Theo'nun dyslexia'sı, kızlardan birinin ergen hamileliği vs.) üstesinden nasıl gelinmeli gibi "öğretici" konulara da parmak bastı ve birçok ailenin "değer ve yargıları"nın değiştirilmesi ya da "iyileştirilmesi"nde önemli rol oynadı. Huxtable ailesinden akan yapışkan, vıcık vıcık sevgi ve saygı taaa dünyanın bir diğer ucunda yaşayan biz üst orta sınıf çocuklarının da üstüne sıçradı. Bazı ailelerde "Annecim, babacım" deme zorunluğu falan gibi aşırı abartılı saygı ve nizam anlayışı, anne babanın her zaman çocuğun birkaç basamak üstünde durup çocuğun sadece fiziksel ve bilişsel değil tüm sosyal ve kişisel adımlarını da izleme ve yönetme özgürlüğü, koruma kollama kalkanının, aile bireyleri arası açıklık ve güvenin önemi, kısaca "BİZ" anlayışı sanırım Huxtable tipi ideal ailelerinin mottosu oldu. Soğuk savaş yıllarının, "biz ve ötekiler" anlayışının, "politik doğruculuk" ve "azınlıkların da bizim gibi "uygar" davrandıkları sürece "biz"den olduklarının" benimsendiği 80'ler ve 90'ların başı için ideal bir diziydi.

Sonra Roseanne geldi. Aslında neredeyse Cosby Show ile aynı dönemde yayınlanan ve siyah ve başarılı Huxtable'lara tamamen zıt özellikle, beyaz ve karmaşanın kol gezdiği bir aileydi Roseanne'in ailesi Conner'lar. Orta Amerika'da, orta sınıf, beyaz bir aileydi ve mavi yaka işlerde çalışan anne baba ve üç çocuk, yaşadıkları tüm enteresan olayların yanı sıra ara sıra maddi sıkıntılar bile yaşıyorlardı. Roseanne, şişman ve sağlıksız bir kadındı ve ev içinde açılan konuların bir kısmı, Huxtable'larda asla fısıltıyla bile konuşulmayacak olan fakirlik, alkolizm, madde bağımlılığı, hamilelik, kürtaj, ırkçılık, aile içi şiddet, sosyal adaletsizlikler, feminizm ve homoseksüel hakları gibi devrin "reformist" konularıydı. Özellikle erkek egemen topluma zıt anne Roseanne, son derece güçlü hatta baskın bir karakterdi ve dizi ailenin değil birey olarak Roseanne'in ve onun aile algısı ve deneyimi üzerine dönüyor, bu da Huxtable'ların "Biz" ruhuna tamamen zıt bir "Ben" demek oluyordu.

2000'ler aile dizilerine ara verilen (vampirlere, fantastik öykülere ve ıssız adaya düşseniz ne menem işler gelir başınıza gibi dizilerin revajta olduğu) bir dönem oldu ama yine de "Two and a Half Men" ya da "Married with Children" gibi öğretici olmaktan çok uzak, bir erkek ve bir kadının önderliğinde yaşanmayan, hatta "evlilik kurumu ve aile ilişkileri" ile düpedüz dalga geçen diziler de yapıldı ve beğeniyle izlendi. 2000'lerin sonunda özellikle "Modern Family"nin birçok farklı anlayışı (ırklar arası ilişkiler, evlilikte yaş farkları), yaşam tarzını (gay evlilikler, evlat edinme) ele alan "evlilik ve ilişkilerin evrimi" diye özetlenebilecek ve ne kadar klasik evli olunursa olunsun, aslında herkesin kendi hayatından da birşeyler bulabildiği diziler dönemine girildi. 2000'lerin başında yaşanan "evlilik sıkıcı birşeydir, bekarlık sultanlıktır" akımı yavaş yavaş yerini "evlilik bir çok farklı şekilde yaşanabilir, ailelerin her biri kendine özgü ve biriciktir, kimsenin doğrusu kimseninkiyle örtüşmez ama karşılıklı saygı ve birlikte yaşam esastır" mottosuna bırakırken, tabii ki bu tip dizilerin beğeni alması da kaçınılmazdı.

Sonra; 2011'de hayatımıza "shameless" girdi ve değerler yine altüst oldu. Alkolik ve vurdumduymaz bir babanın, her biri farklı kadınlardan çeşitli boy ve yaşta çocuklarına gösterMEdiği, göstermesinin de beklenmediği "aile yaşamı" anlatılıyordu bu dizide. Utanmaz adam, her tür naneyi yiyor, en "başkasını eleştirmem" diyen adamı bile delirtecek durumlara giriyor ve "aile"nin başına getirmedik dert bırakmıyordu. Bu kadar kaos ve bir çocukla aynı ortamda bulunmaması gereken ne varsa bulunan bir evde, tüm çocukların aslında bir şekilde büyüyüp gittiği, üstelik bir şekilde beladan uzak, normal insanlar olabildikleri ve bu utanmaz adamı da "yine de babamızdır" diye bağırlarına basmaları akıl almaz birşeydi ama sadece tv'de olan bir durum değildi. Böyle aileler heryerde vardı, karısını döven, evden atan, çocuklarının bayram harçlığını çalıp içki alan babalar sadece gazetelerde değil, her mahallede üçer beşer vardı ve bu kesimin de bir şekilde tv'de yer bulması gerekiyordu. İşin tuhafı, bu aileden çıkan çocukların "bataklık gülü" misali, bir çok lüks ve aşırı koruma kollama ile yetişen arkadaşlarından daha "doğru dürüst" insanlar olabildikleri ve genelde de oldukları tuhaf bir şekilde geçerliydi, sadece tv'de olmuyordu bu işler..

Kısaca, aile kavramının medyadaki yansıması 80'lerin Cosby Show'undan 10'ların  Shameless'ine kadar ne büyük değişiklikler geçirdiyse, aslında yaşanılan hayatta da aynı değişimi gerçekleştiriyor. Artık etrafta beyaz yaka bir baba ve hem çocuk yapan hem de kariyer yapan bir annenin kurduğu, en az iki çocuklu aileler yok sadece. Aile kavramı en az 3 kişiden oluşmuyor artık. Mesela boşandığı eşinden hiçbir yardım almadan çocuğunu yetiştiren anneler ya da babalar da var. Ya da bizim ülkemizde olmasa da artık heteroseksüelden daha farklı cinsel tercihlere sahip insanlar dünya genelinde evleniyor, aileler kuruyor, çocuklar yetiştiriyorlar. Artık insanlar "armut dibine düşer" demiyor, çocuklar anne babadan farklı bireyler olarak kabul ediliyor ve bireyselliklerine saygı duyuluyor. Artık "ailesi berbattı garibanın, napıcaksın.." diyen, acıma üzerine kurulu bir arabesk kültür yok, "her çocuk kendi yolunu çizer, anne baba sadece yoluna ışık tutabilir, hatta bazen tutmaz bile" deniyor. Ya da artık "aile" denen şey anne baba ve çocuk(lar)dan oluşmayabiliyor, bazen sadece bir kadın ve bir erkek de "koca bir aile" anlamına gelebiliyor.. Ne güzel; rengarenk ve farklı olmak!

12 yorum:

  1. Her dizinin aslında dönemin biraz dokunup izler bıraktığı insanlarız. Henüz televizyon bu kadar etkin değilken, değerlerini oluşturmuş insanlarca da okutulmuş, büyütülmüş insanlarız..Hepsinden var yani biraz biraz..Bir de her su kendi yolunu buluyor, zamandan bağımsız kişilik değerlerimiz de var. Kimimiz çok olup birlik olup çağlamayı, kimimiz ise benim gibi sevdiği azınlık ile 'şırıldamayı' tercih ediyor. =) Şırıltı daha güzel bence. Ama çağlayana da sözümüz yok.. İşte diyoruz ki, kimse çok da takılmasa keşke neden 'çağlamıyoruz beraber?' diye =)

    Bu arada ellerine sağlık, ne güzel olmuş; scientific index, sociology makalelerine katılası =)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bizim Türk dizilerini de aslında unutmamak lazım; Bizimkiler, Çocuklar Duymasın, Dadı gibi.. Sonuncusu uyarlamaydı ama diğerleri sanırım - bildiğim kadarıyla - özgün dizilerdi ve kültürü de özellikle "Bizimkiler"in baya iyi yansıttığını düşünüyorum. Sadece aile, kuzenler vs. değil, tüm apartmanın, komşuların vs. de kişisel hayata ne derece girdiğini gösteriyordu mesela. Bir de annem beni her sabah okul için uyanmayı reddeden ufak tembel oğlan Atılay Uluışık karakterine (adı aklıma gelmedi bak) falan benzetirdi, bu da onun da "anne" karakterine benzediğini gösterirdi tabii :)) Hey gidi günler..
      Bu arada ben de "az ve öz"den yanayım kesinlikle. Koca koca aileler beni yoruyor. Ama dün bir "aile"arkadaşlarla buluştuk, daha 3 senelik evliler 2 çocukları var ve kesinlikle 3.yü de düşünüyorlarmış ve kız bana "tabii türkiye'de bir çok insan sadece 1 çocuk yapabiliyor, yazıııııııııııığk" dedi! Ben de ses etmedim artık, ne dersin :)))

      Sil
    2. Dün gece yine aile ziyaretinde bebek muhabbeti yapıldı. Kedi ya da köpek beslemeyi düşünüyorum dedim. Sanırım onlar da bana yazııık diyorlar =)..Kulaklarımda nedense 'Gell, gellh, gelllh aplaa gell, damızlık var...' .. Doğdun büyüdün, şimdi doğur ve büyüt... Karışık işler.

      Sil
    3. Valla kedi-köpek'in sorumluluğu da neredeyse çocuk kadar var, layıkıyla yapmaya kalkarsan :D Ya da tam tersi de geçerli, sokak kedisine bakar gibi çocuk büyüten de var. Keşke kimse kimsenin yaşam şeklin karışmasa.. Meraklı Melahatler her yerde.

      Sil
    4. Şimdi bu da garip tabii ama, tam olarak halasının adını bilmesem de Melahat olma olasılığı çok yüksek =)) Akşam sormalı =)) Evet, Melahat ama galiba..=) Komik

      Sil
    5. Ahahahaha o zaman sen kızma ona, onun adından geliyor huyu, kadıncaazın elinde değil bak!

      Sil
  2. Geçen gün ben de düşündüm de, insanlar gerçekten aile olmak için yaşıyorlar. Benim reddettiğim şey de bu. Ama reddetmemin nedeni nedir?!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yalnızlığın güzelliğini bilmiyor birçok insan J.cim. Oysa kendinle başbaşa şöyle bir uzun yola çıkmak, sinemaya gitmek, bir cafede kitabını alıp kahveni içmek ne kadar önemli ve değerli.. Asıl bence zor olan kendinle başbaşa kalmaktan zevk almak, çoğu insan yapamıyor bunu. Yoksa birine bağlanmak, biriyle paylaşmak kişiliğinin yükünü falan sanki kolay daha.. Ama hadi hadi itiraf et, sen de ara sıra pek sevgi kuşu oluyorsun şimdiiiii :D Seninki dengeli, ideal sistem bence :D

      Sil
  3. Ceren,yazıların uzman dergilere makale olacak kadar özenli,detaylı ve bilgilendirici
    ne diyeyim Allah razı olsun bedavaya hizmet veriyorsun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağol Ayşe'cim, ama cevaben "sensin o!" demek istedim :)

      Sil
  4. Bütün olasılıklarıyla detaylı bir şekilde aile kavramının evrimini yorumlamışsın sevgili Ceren okurken (farkında olmadan) kafa sallayarak :)) zevkle okudum. Artık aile kavramınında kişiden kişiye normalleştiğini ve kalıplara sokmak yerine bütün renkleriyle yaşamak gerektiğini hatırlattın, teşekkürler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :) Ben teşekkür ederim. Son zamanlarda özellikle ülkemizde herkesin ve herşeyin bir kalıba sokulmasına çalışılıyor, bu bana çok ters geliyor. Özellikle aileye ve kadına bu kadar kafa takılması..

      Sil