29 Temmuz 2013 Pazartesi

Münih'e yaz geldi ve hızla geçti

"Unutulmaya hazır ne varsa, Temmuz gibi tutuşuyor aklımda.." diyen Haydar Ergülen'e katılmamak elde değil. Münih'e yaz geldi ve "ce-e!" yapıp aynı hızla da geri kaçtı. Artık acemisi olmadığım için bu kentin, bu bana sürpriz olmadı; bu yaz artık buradaki 3. yazım ve nihayet bu yaz hazırlıksız yakalanmadım. Yine de şaşırtıcı oluyor bu kentte kazaksız, çorapsız, hatta ve hatta şemsiyesiz dolaşabilmek. İki hafta da olsa..

Hava 30 derecenin üstüne çıkınca, biz tüm kent deliriyoruz. Herkes yakaları yukarı kaldırılmış Polo tshit'leri giyip (ne beter bir moda bu yahu, ne anlamsızlıktır bu?!), üstü açık arabalara doluşup, eşarpları rüzgarla savura savura, nehir ve göl kenarlarına doluşuyor. Daha sportmen olanlarımız Alplerin tepelerinde dağ bayır dolaşıyor, bakınız burdan okuyunuz.

Türkiye'de sizlerin Mayıs ortasından Ekim başına dek yapabildiğiniz nice yaz aktivitesini, biz burada 2 hafta içinde gerçekleştirmek durumundayız yoksa yaz kaçıveriyor ve biz doyamadan kalıveriyoruz. İki haftalık yaz boyunca her sabah erkenden kalkıp "amanın bugün de mi güneş var?" diye şaşırmayı takiben, hızla çantaya üç beş parça eşyayı (yedek dondur tshirttür havludur kitaptır) atıp, iki litre suyumuzu, elmalı sodamızı ve hızla hazırlanmış peynirli sandviçlerimizi de kumanya niyetine hazırlayıp, bisikletlere atlayıp soluğu evimizin yakınlarındaki Würm nehrinin kenarında oluşan doğal kumsallarda ya da ufak göletlerde alıyoruz. Küçük Joe'nun sakin ve serin İstanbul sabahının aksine, Münih ahalisi sabahın 6'sında kalkıp maraton falan koşma huyunda oldukları için, yollar kalabalık ve cıvıl cıvıl. Hatta biraz geç kalsak (misal saati 9.30 falan etsek) göl kenarlarında oturacak birkaç metrekarelik çimenlik bulmak zorlaşmaya başlayabiliyor..

Benim gibi soğuk sudan hiç hazzetmeyen biri bile kendini Alplerin doruklarından gelen buz gibi suların içine atıp neşeli çığlıklar atarak yüzebiliyorsa, Münih'e yaz gelmiş demektir. Yüzmek dışında Isar nehrinde sörf yapmak, buz gibi ve berraklıkta son nokta Alp göletlerinde dalış yapmak, yelken üfürmek, kano kulaçlamak, koca koca adamlar ve kadınlar olarak bir elimizde soğuk bira ile şamrel tipi simitlerin içinde ya da deniz yatakları üzerinde nehrin en üst noktasından en alt noktasına doğru tembel tembel "akmak" ya da bir portakalı hırsından ağlatacak denli turuncu olana dek güneş altında geviş getirmek de diğer aktiviteler arasında tabii.

Kahvaltılık sandviçlerimizi ya da Bavyera adeti olarak saat öğlen 12'yi vurmadan tüketilmesi şart koşulan beyaz sosis ve beyaz birayı mideye indirdikten sonra, işe gidebilir (6'da kalkarsanız, tüm bunları yapıp yine de 9'da işte olursunuz tabii ki) ya da şehrin aylak takımındansanız (bu yaz Maya sayesinde benim de olduğum gibi), tüm günü göl/nehir kenarında hak yüzerek, kah okuyarak, kah yiyerek içerek geçirebilirsiniz. Akşam programı ise bambaşkadır. İş çıkışı Isar kıyısında buluşulur, mangala herkes getirdiği birşeyleri atar, hardallı patates salataları ya da peynir tabakları ortaya konur, yine biralar, Spezi'ler, elma sodaları açılır. Yine yüzülür, yenir, içilir. Ya da bira bahçesinde buluşulur ve kestane ağaçlarının koca yaprakları altında sohbetler uzar da uzar. Ya da bir açık hava sinemasına ya da açık hava operasına gidilir, parkta çimenlere uzanılır, yıldızlar ışıl ışılken sevdiceğin göbeğine yatılır ve güzel bir film izlenir.


Bu yaz bir de ekstra güzellik var, evimize bisikletle sadece 5dk uzaklıkta bulunan Blutenburg (şatosu)nun önüne günebakanlar dikmişler! Bu park alanı devlete, dolayısıyla halka ait ve isteyen girip kopartsın diye bir de kutu ve tabela koymuş, üstüne de "30cent karşılığı kopartabilirsiniz" yazmışlar. Bir akşam yürüyüşüm sırasında tabelanın önünde uzunca bir süre oturdum ve insanların hakikaten o kutuya para attıklarına da şahit oldum.. Acı acı düşünmeden edemiyor insan, bizim memlekette olsa para vermek bir yana, günebakanları köküyle söküp götürürler balkonlarındaki saksılara dikmeye.. Jardzy hanım belki hatırlar, yıllar önce kuğulu parktaki kuğuları bile "söküp" götürmüşlerdi bir kısım halkımız..

Yaz geceleri de bir başka güzeldir tabii.. Dışarıda bir sürü aktivite vardır. Evdeyseniz ise, mutlaka balkonda uzun uzun oturur hoş bir sohbete ya da sürükleyici bir kitaba dalarsınız. İlla ki limonata yapmışsınızdır, önünüzde buz gibi, nane nane kokar durur. Her yaz olduğu gibi karpuza dadanır, "hakikaten yutulan çekirdekler apandisit hastalığına neden oluyo mu ki?" diye düşünmeden edemezsiniz. Bir de zıııızt zıııızt diye öten gece böceklerinin sesleriyle, hafif ürperten bir esintili gecede, incecik pikeye sarınarak uykuya dalmak vardır ya, işte o hepsinden güzeldir..

Yaz mevsimi.. Mevsimlerin en güzeli..!

9 yorum:

  1. Hatırlamıyorum zira Ank ile ilişkim kısıtlı :D ama insanlar aç olduğu sürece bunu yapacaklar.

    Daha denize giremedik!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. açlık insana kuğu yedirir diyorsun..

      Sil
    2. istihdam yaratmalıyız diyorum :(
      eğitim vermeliyiz.
      bunları söylerken de, hıçkırarak, sarsılarak ağlıyorum falan.

      Sil
  2. geldi yaz ayları gevşer gönül yayları... :-)

    güzel fotoğraflar eşliğinde etkili bir anlatım.

    YanıtlaSil
  3. Ah nasıl güzel gezmeler,bayıldım yine :)

    YanıtlaSil
  4. Ne güzel anlatmışsın. Limonatayı yapıyorum da balkonsuzum ben bu güzel evde. Ona çok yanıyorum.

    Bir de sabahın altısında maraton koşan bir halkla içiçe yaşamak nasıldır çok merak ettim.

    Bizi bilemem de Fransa'da olsa o 30 cent kutusunu yürütürlerdi...Bizde lale dikiliyor ama yerinde duruyor mesela.

    Daha çok resim ekleyeceğim bloga galiba. Resimli anlatım bambaşka oluyormuş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Fotoğraf gerçekten bloğun yüzünü değiştiriyor, bir de elalem çalmasa çok daha iyi olacak ;)
      Fransa'da da bu tip küçük suçlar yaygın demek? Sadece büyük şehirlerde mi yoksa kasabalarda da oluyor mu merak ettim.
      Sorma, burda 80lik nineler bisiklet üzerinde daha gençleri sabah kalkıp 6-7 km koşmadan rahatlayamıyor. Yollarda gerinen, parklarda yoga yapan, yaz kış yüzen insanlar dolu. Benim de bir teorim var, bu tip sporun çok yapıldığı ülkelerin halkı daha sakin oluyor, spor yapmayan halk ise aynı enerjiyi kavga ederek, ajite halde yaşayarak boşaltmaya çalışıyor. Bilmiyorum yani böyle bir gözlem / düşüncem var..
      Balkon muhteşem birşey. İstanbul'daki evimde yoktu benim de.. Yazın evin içi direkt güneş almasa bile hamam gibi oluyordu. Tüm camları da açsan yetmiyordu.. Bir de hiç çiçek yetiştirememiştim balkonsuzluk yüzünden. Oysa şimdi sardunyalarım var, öyle güzeller ki! İnsana bir rahatlık, bir sevinç veriyor balkon.

      Sil