7 Nisan 2013 Pazar

Şehir, eve dönüşürken..

Bir şehri eviniz yapan nedir, hiç düşündünüz mü? Ben çok sık şehir ve ülke değiştirdiğim için bu konu sık sık zihnimi kurcalar. O şehirde bulunma amacınız ne olursa olsun; yani ister öğrencisi olun, ister çalışanı, ister emeklisi; bu tek başına bir şehri eviniz yapmaya yeterli değildir. İster o şehirde doğun ve ölene dek ayrılmayın, ister kaçın gidin o şehirden ve yıllar sonra özlemiyle geri dönün, ister kısacık bir süre bulunun; yaşadığınız süre de tek başına bir şehri eviniz yapmaya yeterli değildir. Yol sorulduğunda tarif edebilmek, şehrin merkezindeki beleş ve boş park yerlerini bilmek, ihtiyaç anında nöbetçi eczaneyi kolayca ve telaşlanmadan bulabilmek, şehrin yüksek binalarından ya da coğrafi şekillerden kerteriz alarak yön saptayabilmek, çarşamba geceleri hangi barda hangi kokteyle su katılmadığını bilmek, kütüphane kartına ve spor salonu kartına sahip olmak da değildir o şehri eviniz yapan. Birlikte olduğunuz insanlardır bence bir şehri eve dönüştüren. Aileniz, dostlarınız, hatta bazen tanımadığınız ama her sabah aynı otobüs durağında beraber beklediğiniz o kadındır, marketten alışveriş yaparken size poşet veren o adamdır, bazen eve gelişinizi kapıda bekleyen o Karabaş'tır.. 

Yalnızlık en güzel şehri nasıl cehenneme çevirirse, kurulan dostluklar ve tanışlar da en kötü şehri cennete çevirir bence. O nedenledir, yeni taşındığınız bir kentte geçirdiğiniz ilk en güzel gün, birinin size ilk kez "haydi gel, şurda bir çay içelim" dediği o ilk gündür. Birden şehrin kapalı kapıları önünüzde açılıverir, ıssız sokakları kahkahalarla yankılanır, gecenin bir saati pek tekin gözükmeyen kuytuları insanlarla dolup taşar. Şehir yumuşar, esnekleşir, erir. Sizi içine alır, sonsuz devinimine sizinle devam eder. O günden sonra; şehre başka bir gözle bakmaya, başka yönlerini de tanımaya, gizemlerini merak etmeye başlarsınız.

Bir şehirden ayrılmak değil, o şehirdeki dostlardan ayrılmaktır zor olan. Ya da bir dostun ayrılması o şehirden. Birden şehir ıssızlaşır sanki, mahsunlaşır. O gün batımı aynı değildir, rüzgarın mırıldandığı başka bir tınıdır, yağan yağmur daha çok üşütür sanki..

2011 Mart'ından beri Münih'teyim ve bir zamanlar tamamen yabancısı olduğum bu şehir, her geçen gün adım adım beni içine alarak, bu iki yılın sonunda benim "evim" oldu. Daha önce de evim olan şehirler olmuştu ve önümüzdeki yıllarda belki daha başka şehirler de evim olacak. Ama şu an evim, Münih. Burada bir ailem, dostlarım, tanışlarım var. Diğer birçok şehirde olduğu gibi.. Ebeveynlerimin ve çocukluk arkadaşlarımın yaşadığı Bursa gibi, üniversite öğrenciliğimin geçtiği ve bana ilk ekmeğimi kazandıran İstanbul gibi, geçmek bilmeyen sıcak yaz aylarında beni serinleten imbatlarıyla ilk aşkımı yaşadığım İzmir gibi, doğduğum ve yıllar sonra geri döndüğüm ve fakat mavisiz grisine ancak bir sene dayanabildiğim Ankara gibi, içimdeki sıkıntıyı milyonlarca adım atarak gidermeye çalıştığım ve kendimle kavgalar verdiğim Maastricht gibi, tahminimden daha soğuk kışında öğrenci barlarında koşer yemekler ve kletzmer müziğiyle ısınılan Kudüs gibi, balkonuna sincaplar gelen, kaloriferi cayır cayır yandığı için odamdaki pencereyi bir kış boyu kapatmadığım ve küresel ısınmaya ciddi bir katkıda bulunduğum Boston gibi, o heryere uzak ülkede okyanusun tuzunu püfür püfür hissettiren Perth gibi..

Sevdiceğim ben bu yazıyı yazarken hemen yanımda oturmuş bilgisayarında Civilization V'i oynuyor, ajandamda bu hafta yapılacak altı kırmızıyla çizilmiş işler, yanına yıldız atılmış bir öğlen iki akşam yemeği randevusu var, bu hafta mutlaka başlayacağım dediğim (ve büyük ihtimalle yine üşengeçliğime kurban gidecek olan) yeni bir seminerin planı masamda. Kısacası "Tipik bir Pazar gecesi işte" diyebilecek kadar rutin bir gecenin lüksünü yaşıyorum. Evimdeyim; çünkü dostlarla ve ailemle kuşatılmışım, yaşamda bir amacım var, sorumluluklarım ve bazen beni yoran ama çoğu zaman varlığına şükrettiren gayelerim var. Bu şehir bana bunları verdi ve benim evim oldu. Teşekkürler Münih..

2 yorum:

  1. Cerenmus muhteşem bir yazı olmuş. Bir deneme kitabında karşıma çıkabilirdi. Alain de Botton'unki gibi filan. Nasıl olmuşsa atlamışım yazını. Şimdi okudum. Ve ne kadar çok değişik şehirde yaşamışsın!!!! Kudüs ve Perth! Ve Boston. Civilization'un V i mi çıkmış bu arada? :D Yaşını merak ettim birden. Ama sorulmaz :)))

    YanıtlaSil
  2. Teşekkürler Küçük Joe :) Evet çok gezdim, en son Münih'te yerleşik hayata geçebildim (sanırım, emin de olamıyorum aslında hala kalk gidelim dense ne yaparım bilinmez..)
    Civilization V evet, sevdicek "oleeey atom bombam oldu" falan gibi beni dehşet denizlerinde boğan sevinç çığlıkları ata ata oynuyor boş zamanlarında :D
    Yaşım "yolun yarısı" Küçük Joe ;)

    YanıtlaSil