26 Ocak 2013 Cumartesi

Kim Kimdir - Bölüm VI

Anneanneannem. Evet, annemin annesinin annesi. Benim hiç göremediğim, ama hikayelerini dinleyerek büyüdüğüm, ailede tanımış olmayı en çok istediğim insan olan o "en büyük" anne. Bu yandaki fotoğrafta; biricik kızıyla yani benim biricik ananemle birlikte poz vermiş. Ne kadar güzeller, ne kadar mağrurlar her ikisi de. Ananem daha 18-20 yaşlarında. Asla ulaşamayacağım, o güzel insanların ve güzel atların yaşadığı, güzel ülkenin güzel zamanlarında. Bize göre güzel, çünkü geçmişin hep romantik bir yanı vardır. Oysa yaşayan için ne zor yıllarmış o yıllar.. Savaşlardan çıkan bir ülke yeni yeni toparlanmaya çalışıyor, dışarda bir başka büyük savaşın etkisi, yokluk, kıtlık, karneli dönemler..

Anneannem ailesinin tek çocuğu ama ondan önce çok bebeği toprağa vermiş anneanneannem, kimileri daha karnından bile çıkıp görememiş dünyanın ışığını. Onca kayba rağmen dimdik oturuyor bu fotoğrafta, anneannemin - biricik kızının - sol eli omzunda ya, daha nesi olsun insanın mutluyum diyebilmek için?

Çocukluğunda ayırmışlar onu; tarih midir, kültür müdür, din midir, ne olduğunu bugün dahi kimsenin anlamadığı bir ayrımcılığın sonucu olarak. Farklısın! diye kılıçtan geçirilen, kılıç vurmasın diye öz anası tarafından derelere atılan bir ırkın kayıp çocuklarından biri o. Çok zengin, çok şaşaalı, bir ailenin bir kızı nazlı'sı, adının Türkçe anlamı olan "Kraliçe" gibi büyürken, ne olduğunu anlamadığı bir yaşta koparılıyor dalından. Güzel kızları seçerlermiş, Türkler. Evlatlık kaçırılan, saklanan, genç yaşında Türkle evlendirilen çok olmuş ya, o da güzelliğinden "seçilmiş". Küçücük yaşında neler yaşamış da, yine de kin tutmamış ama; vardığı kocasını, kızını, doğduğundan gayrı bulduğu yeni memleketini, dinini, hayatını sevmeyi ve kabullenmeyi tercih etmiş (etmeyip ne yapacak ki?)

Çok hikaye dinledim ona ait, aklım ermeye başlayınca da onunkine benzeyen birçok hikayeyi okudum, araştırdım, sorguladım, çok isyan ettim. Oysa o benim kadar isyan etmemiş olan bitene.. Kabullenmiş desen değil, hayatı sevgi dolu geçmiş. Mesela müslüman olmuş ama lafta bırakmamış, dini bilen, kendisine danışılan olmuş! Ben de azınlığım şimdi yaşadığım bu ülkede, eşimle dinim farklı mesela, o yüzden diyorum "acaba, insan onca inancını bırakabilir mi gerçekten?" Kızına bile dermiş "ben iki kitabı da okudum kızım, kendi isteğimle müslümanlığı seçtim ben".. Ölüm ona meleklerle gelmiş, "bakın, gökyüzü nasıl açıldı, içinden melekler uçuşuyor, görmüyor musunuz?" diyerek vermiş son nefesini..

Çok çalışkanmış. Sabah ezanıyla kalkar, o iki katlı tahta evi sabunlarla silermiş. O yıllarda dantel işi mi bilirdi Türkler, onun işlemeleri tüm kasabada bilinirmiş, bembeyaz, dantel işler. Atölyesi varmış, gelinlik dikermiş, elbise dikermiş, terziliği, dikişi, nakışı anlata anlata bitiremezler. Kimse onun gibi yemek yapamazmış, davetlere ille birşey yapsın isterlermiş. Karı koca çalışmışlar, toplumda iyi bir yer edinmişler, refah içinde büyümüş anneannem. Kırmızı rugan pabuçları, yaverleri, kalfaları eksik olmamış.

O yıllarda diğer kadınlar ev içlerinde gizlenirken, o beş dil bilirmiş, kocasıyla at üstünde başka kasabalara ticarete gidermiş. Tanıdıkları, sevenleri, gelen gidenleri de çok olurmuş. Öyle genişmiş ki yüreği bir milleti affetmiş de adını anmamış andırtmamış olan bitenin.. Ama unutmuş mu derseniz, unutmamış. Tüm adetlerini korumuş aslında; evinin sabah temizliği sırasında edilen bereket duasını, belirli günlerde pişirilen pandispanya hamurunu, bahar gelince yumurta boyamayı, gözleri seçemeyecek kadar yaşlanınca belli zamanlarda anneme yazdırdığı tebrik mektuplarını.. Bu yandaki onun el yazısından belki de son notlardan biri. Yukarıdaki toğrafın arkasına yazılmış, annemin Bursa'daki evinde, salonun bir köşesinde durur. Baktıkça açılan, genişleyen, sizi de içine alan bir fotoğraftır. Büyüler insanı.

Ondan geriye kalan bir diğer fotoğrafsa anneannemin Ankara'daki evinde bir köşede durur. O fotoğrafta "Nigar Hanım" 8-9 aylık kuzenim Nesil'i kucaklamış, tornunun kızını görebilmiş olmanın verdiği neşe ve keyif içinde, gülen gözlerle bakar objektife. Çok güzel bir fotoğraftır o da, aynen bunun gibi büyülüdür.

Anneanneannem, o "büyük" anne, sessizce, içinde yaşamış ne yaşadıysa. İçindeki iki kültürü de korumaya çalışmış, "farklı"ya değil, "ortak" olana sarılmayı tercih etmiş. Nefrete sevgiyle karşılık vermiş, kendi çocuğuna geçecek bir kısır döngü olsun istememiş. İnsanların güzelliğine ve doğruluğuna inanmış, kendi davranışlarıyla onlara o yönde örnek olmuş. Neşeli, güçlü, dik omuzlu, kendine güvenli bir kadın olmayı bilmiş ve hepimize de örnek olmuş. Nurlar içinde yatsın..

Bu aşağıdaki Arto Tunçboyacıyan'ın "Takuhi" isimli parçası, anneanneannem "Nigar" olmadan önce, onun adı da buymuş...

6 Ocak 2013 Pazar

Pongau, Avusturya Seyahati

Kış aylarına tat katan, hiç kuşkusuz tüm doğayı "bem"beyaza bürüyen pofuduk kar ve üzerinde icra edilen spor ve oyunlar. Avusturya, kış sporları denince akla gelen ülkelerin başında yer alıyor ve biraz araştırıldığında, her cebe uygun kayak ve tatil merkezleri bulunabiliyor. Benim gibi 5 yıldızlı, bol süslemeli, fazla profesyonel ve dolayısıyla kaçınılmaz olarak soğuk mizaçlı tatilleri sevmiyorsanız; size Avusturya'nın sevimli bir köşesini önereceğim: Pongau.

Pongau bölgesi çok turistik bir kent olan Salzburg'a çok yakın, dolayısıyla ülkenin "en güzel" dağlarının bulunuduğu batı tarafında yer alıyor. Almanya'nın Münih kentine araba ile sadece 2,5 saat uzakta bulunuşu, genellikle aileler tarafından işletilen dağ yamaçlarına kurulu butik otel ve pansiyonların bol oluşu, yazın tırmanış ve doğa yürüyüşleri, kışınsa kayak ve termal banyo imkanları ile kalabalıktan kaçan ama kişiye özel, muhteşem bir tatil ya da haftasonu kaçamağı yapmak isteyen gezginler için bire bir! Bu haftasonu 3 günlük bir kaçamak yaptık ve Pongau'ya aşık olup döndük. İşte size "şu üç günlük dünyada, üç günlük bir Pongau" seyahat programı önerim:

Cumartesi sabah erkenden Münih'ten Salzburg'a doğru yola koyulduk. Erken çıkmak önemli, çünkü kış aylarında haftasonu Münih'lilerin neredeyse tamamı dağlara koşuyor. Alplere bu kadar yakın olan bu kentte insanlar neredeyse yürümeyi öğrenmeden kayak yapmayı öğrendikleri için; dağlara kavuşmak sabah erkenden trafik çilesini göğüslemek anlamına geliyor. 2,5-3 saatlik akıcı trafikle Salzburg üzerinden Pongau bölgesine vardık. Yol üzerinde Almanya sınırlarına dahil bulunan Berchesgaden Ulusal Parkı görülmeye değer, özellikle yaz aylarında parkın içinde bulunan ve dik yamaçların turkuaz suyla buluştuğu Königssee muhteşem oluyor. Kamp yapma ve yürüyüş imkanı olan göl çevresinde, buz gibi suya aldırmazsanız yaz aylarında yüzebilirsiniz de.

Bu mevsimde bembeyaz bir örtüyle kaplı olan ve üç-beş turistik ıvır zıvır satan dükkan dışında derin uykuda bulunan Königssee'ye kısa bir bakış attıktan sonra, Avusturya Alplerinin kıvrımlı geçitleri arasında yüksele alçala, yer yer bulutların içine girip çıkarak, manzaraya hayran kalarak, Altenmarkt kasabasına vardık. Pongau bölgesinin en büyük özelliği, tüm bu mini mini kasabaların kış sporları ve dünya çapındaki müsabakalara ev sahipliği yapacak özellikteki kayak, atlama, puz pateni, hokey gibi spor alanlarına sahip olmaları. Yani bizdeki ufacık köyleri düşünün ve hepsine dünya standartlarında işlev veren birer kayak merkezi ekleyin! Bazılarında 5 yıldızlı, içinde spa bulunan işletmeler de bulunuyor ama asıl güzel olan, kendi kayak pistleri bulunan (ki bu pistlerin uzunluğu bazen 20 km'yi buluyor, pansiyonun kayak pisti deyip de geçmeyin sakın!) aile işletmesi ufak pansiyonlar. Bu bölgede de bunlara Almanya'da olduğu gibi "ALM" ya da "HÜTTE" yani kulübe deniyor, genellikle 2-3 katlı, tamamen ahşap ama her tür konfora sahip köy evleri bunlar ve işleten aile aynı zamanda çiftçilik ve hayvancılıkla da uğraştığı için, genellikle tamamen organik, taze gıdalar sunuyorlar size. Bizim kaldığımız hütte "Habersatt" isminde, dağın 1200mt yükseğinde bulunan ve dolayısıyla tüm vadiyi ayaklarımızın altına seren, şirin mi şirin, 10 odalı bir aile işletmesiydi. Bizim dışımızda 3 misafir aile daha vardı ve hepimize ayrı özel ilgi göstermeyi başardılar. İşletme dağın tepesinde gizli biryerlerde olduğu için, daracık ve karla kaplı bir yoldan ulaşılıyor, kışın zincir takmak şart. Ana binanın yan tarafında bir ahır, bir ağıl, soğuğa aldırış etmeyen bir ev kedisi ve yaz aylarında kendiniz toplayabileceğiniz sebzelerin bulunduğu bir bahçe var. Çocuklu aileler için de güzel bir seçenek. Tertemiz, sıcacık, gıcır gıcır bir tahta ev. Hele ana yemek salonunda bulunan fırın-şömine'yi aklımdan çıkartamıyorum!

Kayak yapmayı sevenler için, tam gün ve tam gece (evet yanlış duymadınız, gece kayabilmek için aydınlatılmış pistler bulunuyor Pongau'da) altiviteler sürüyor. Çocuklar için kızaklar var. Kayaktan gelip yorgun kasları dinlendirmek için en ideali Altenmarkt kasabasında bulunan Spa. 34-35 dereceye ısıtılmı,ş bol mineralli, Alplerin tepelerinden gelen sular içinde oturup camlardan dağları, kayak yapanları izlemenin keyfini mutlaka çıkartın derim.

Yaz aylarında, kayak imkanı olmadığında bol bol yürüyüş ve tırmanma imkanı sunuyor bölge. Ayrıca Altenmarkt kasabasından çıkıp tam bir daire yaparak 4 saatte geri dönebileceğiniz harika bir arabalı gezi rotası da var. Buna göre, ilk olarak Eben yönünden kuzeye, Lammertal geçidine devam etmeli ve Lueg geçidinden doğuya doğru Hallstadt kasabasına ulaşmalısınız. Bu kasaba, Hallstattersee (gölü)nün kıyısında tamamen geleneksel evler ve turistik kafe ve otellerden oluşan daracık bir göl kasabası. Sürreal bir güzelliği var. Fakat Hallstadt'ta evlerden daha çok dikkatinizi Çinli turistler çekecek! Kasabada çekik göz olmayan azınlık içinde bulacaksınız kendinizi ve "nasıl yani?" diyeceksiniz. Çinlilerin taaa Çinden kalkıp bu kasabayı ziyaret etmelerinin tek nedeni var: 10 sene önce bu kasabayı Çin'e birebir kopyalamışlar!!! Ciddiyim. Kasabaya gelen cin fikirli bir şehircilik uzmanı, eve dönünce gördüğü ve hayran kaldığı bu kasabayı birebir kopyalamış! Şu an Hallstadt'ın Çin'de birebir çin-işi kopyası var! Neden? Kimse bir anlam veremiyor...

Hallstadt'tan çıkıp doğuya devam ederseniz, kimselerin bilmediği Pürgg kasabasına ulaşacaksınız. Bu kasaba, tam ortaçağdan kalma gibi, dağın bir tepesinde yalnız ve ıssız bir şekilde duruyor ve kış aylarında pek bir hareketlilik yok. Ama yaz aylarında muhteşem bir dağ-orman manzarası ve tamamen geleneksel kulübe evlerle size Heidi'nin köyünü hatırlatacak. Bira ya da kahve molası için ideal! Köyü çok severseniz, yazın açık olan bir de kulübe-pansiyonu bulunuyor.

Pürgg'den yine batıya dönen yol, sizi kıvrım kıvrım Altenmarkt kasabasına geri ulaştıracak. Kasabada Avusturya mutfağının en güzel örneği olan Şnitzeli mutlaka tatmalısınız, bir hatırlatma: Avusturya'da geleneksel Şnitzel yanında haşlanmış sirkeli patates ile servis ediliyor, bunun yerine kızarmış patates isterseniz belirtmeniz lazım! Bu yemeği hazmedebilmek için gece kayağını ya da pırıl pırıl yıldızların ve halesinin büyüklüğüne şaşıp kalacağınız ayın altında, kar içinde pof pof bir gece yürüyüşünü tavsiye ederim!

Bol kayak, termal havuz, yürüyüş ve gastronomik tatlar deneyimimizden sonra, yine geldiğimiz gibi kürkçü dükkanımıza döndük ama Pongau'nun tadı da damağımızda kaldı doğrusu!

Ocak, 2013.