7 Haziran 2012 Perşembe

Eames koltuğu

Kimileri onun için dünyadaki en rahat koltuktur der; bir örneği New York Museum of Modern Art'ta, bir diğer örneği Münih Pinakothek der Moderne (müzesinde) sergilenir. Tasarımı yıllar süren, kalıplanmış kontrplak, ahşap kaplama ve deriden yapılan bu koltuk ve beraberindeki osmanlı sehbası; 1956 yılında yaşamımıza girmiştir. O gün bu gündür de "tapılası tasarımlar" arasında sayılmaktadır. Fiyatı 6000-8000 Euro arasında değişmektedir.

Kendisini bu akşam Fermina Daza'nın blogunda görünce bana bir ateş bastı. Totosunu bir kez bir Eames koltuğuna koyan kişi, o hissiyatı ömür boyu yakalamak için didinir sevgili bloggercıklarım. Biliyorum, çünkü ben de bu şanslı ve fekat sonsuza dek lanetlenmiş azınlıktan biriyim..

Sevdicek tasarımcı olduğu için, biz ailecek beğeniyoruz bu Eames koltuğunun kendisini. Boş zamanlarımızda ve yağmurlu günlerde Pinakothek'e gidip içli içli baktığımız oluyor, suretine uzaktan.. Fermina Hanım gibi bizim de ona sahip olabileceğimiz günler hayli uzakta şimdilik. Lakin; çok değil birkaç hafta önce, ben kendisine sahip olmaya, asla olamayacağım derecede yakın olmuştum..

Günlerden pazartesiydi; havada bir başka esenlik vardı o gün, hafif bir meltem eşliğinde oynuyordu yapraklar.. Doktora hocamla 3'te buluşmak üzere anlaşmıştık ve ben her zamanki gibi tam zamanında kapıya dayanmıştım. O gün Eames koltuğunu tekrar, yeniden görecek; ona sadece birkaç adım uzakta oturacak, zarif silüetini gözlerimle okşayacaktım. Evet dostlar; doktora hocamın üniversitedeki 39 senelik ofisinde bir Eames vardı! Ve ben ilk kez oturmuştum ona, sadece birkaç saniyeliğine, doktora hocam dışarıya çıkıp beni Eames ile odada yalnız bıraktığı o ilk buluşmamızda.. O ne rahatlıktı, o nasıl bir hissiyattı anlatamam size, totonuz sanki pamuk hüzmelerle kavranmış, kollarınız melekler tarafından taşınır gibi.. Hoca gelmeden iki saniye de ayaklarımı ottoman'ına uzatabilir miyim diye bir ikilemde kalmıştım, yapamamıştım.. Ah.. Son pişmanlık.. Ben nereden bilebilirdim ki..

O gün de bu hissiyatla gitmiştim. Odaya girer girmez, her zamanki gibi gözlerim ilk O'nu aradı. O genellikle odanın kuzey ucunda dururdu; üzerinde mütemadiyen tezler, makaleler, kitaplar olurdu (ki bu beni çok üzerdi..) Ama yoktu O! Tanrım.. Yoksa..

Eames koltukla ilk karşılaşmamızda (aynı zamanda doktora hocamla da ilk karşılaşmamız ama bu küçük ve önemsiz ayrıntıyı geçiyorum) çok heyecanlanmış; O'nu tekrar görebilmek için "ne olursa olsun bu okula, bu hocayla çalışmaya kabul edilmeliyim" demiştim. Sonraki geliş gidişlerimde öyle akıllı usluydum ki, bir gün bu koltuğun hocamdan bana geçeceğine adımız gibi emindik sevdiceğimle.. Arada, o yağmurlu müze günlerinde bunu konuşur, soğuk ellerimizi Eames'e sahip olduğumuz bir yaşamın hayalleriyle ısıtırdık.. Benim gibi sevdiceğim de emindi o koltuğun bir gün bizim evimizin baş köşesini süsleyeceğini.. Ben diyeyim 3 sene, sen de 7 sene; bu süre sadece doktora çalışmama ve hocanın gözüne girmeme bağlıydı..

Öyle değilmiş oysa ki.. Nereden bilebilirdim..

Hocam bu sene 39.senesini doldurunca, üniversitedeki işinden emekli olarak tamamen klinikte çalışmaya karar verdi. Tabii bu durumda üniversitedeki odasından ayrılarak, karşı caddedeki kliniğine taşındı. Bu süreçte ben sık sık Eames koltuğuMu ziyaret ederek durumunu kontrol ettim (ve tabii doktora çalışmamın gidişatı ile ilgili tartışmalarda bulundum, önemsiz ayrıntı..) Kendisi ofisten son çıkanlardan biri olacaktı ve kliniğe alınacaktı (tabii ki başka nasıl bir alternatif olabilirdi ki?) O pazartesi günü saat 3'te, tüm dünyam altüst olana dek, ben buna inanmaya devam ettim..

Pazartesi günü saat 3'te gittiğimde koltuk yoktu. Hoca da yoktu. Koşarak kliniğe gittim. Hoca oradaydı. Koltuk yoktu. Hoca doktoramla ilgili gereksiz sorular sordu, ben bir hayal aleminde gibi cevaplar verdim. Doktoradan bana neydi.. Ben koltuğuMu görmek istiyordum.. Ellerim titriyordu.. Hoca bana "klinikte çalışmanı isterim, ekibimizde senin gibi bir terapisti görmek bizi sevindirir" diyordu ama ben koltuktan başka birşey düşünemiyordum. Koltuk neredeydi? Ne olmuştu O'na..

İçim kan ağlarken, işi şakaya vurmam gereken o acı noktadaydık. Ağzımdan şu sözler dökülürken hala soğukkanlılığımı koruyabiliyordum: "Pektabii ben de isterim bunu; terapist koltuğuna oturmayalı uzun zaman oldu.. Bu arada Eames koltuğunuz nerede?" Hocam güldü ve şu acımasız, şu sonsuz ağırlıktaki, şu ölüm fermanı gibi sözler döküldü ağzından "A evet koltuk, Dr. M. aldı onu, terapi odasında o tür bir koltuğa ihtiyacı vardı"............ Yıkılmıştım.

Artık tek bir hedefim var sevgili bloggercıklarım; ne olursa olsun, o terapi odası benim olacak.. Ya Doktor olarak, ya da başka bir şekilde.. bir şekilde, bir gün!

7 yorum:

  1. sonunda ne olacak diye gerilim içinde okudum ahahahah! insan nasıl verir başkasına, başka koltuk mu yok?!
    bugüne kadar topladığım iyi karma puanlarımı harcamak istiyorum eames koltuk karşılığında. olabiliyor mu öyle acaba?

    YanıtlaSil
  2. İnşallah o koltuğuna kavuşursun, sen istedikten sonra mutlaka...

    YanıtlaSil
  3. Fermina, bir şekilde olduracağız artık.. Çağatay abi, koltuk sevdası nüansı çok iyi olmuş :)

    YanıtlaSil
  4. Koltugun hikayesi super. Koltuk da koltukmus ama. Demek izini kaybettin simdi, yeni yerinde gormeye gitme ihtimalin ne?:)) Gelismeleri bekliyoruz.

    YanıtlaSil
  5. Aynı binadayız, umut var :)

    YanıtlaSil
  6. Benim de hayalim bu koltuk, birgün benim olacak. Sizin koltuğun yıllar sonra akıbetini merak etmedim değil açıkçası :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hahahah teşekkürler :) Bunca yıl sonra hâlâ sahip değilim hayır :))) Çakmasından almayı da kendime yediremiyorum.
      Doktora hocam emekli olunca yanında götürdü sanırım şimdi Avusturya Alpleri'ne bkan bir pencere kenarında emeklilik günlerinde okunan kitaplara eşlik ediyordur.... Ah ah :P

      Sil