30 Nisan 2012 Pazartesi

Hayat kaç, ben kovala

Son görüşeli beri sevgili bloggercıklarım, Münih'e birden yaz geldi. Daha bir hafta öncesine dek 5-6 derecelerde seyrederek, bizleri yün paltolarla dolaştırıp Türkiye'deki akraba ve akranlarımızın zorbalığı ve alaylarına maruz bırakan kahrolasıca Sibirya soğuk akımı Alplerin üzerinden aşamayınca; Bavyeramıza güneyden hoş bir sürpriz geldi: Afrika sıcakları. Hava birden 28 dereceye yükseliverince; yün paltoları alelacele çıkarttık, tshirtleri giyiverdik. Cıbıldak kalmış ağaçlar aniden yapraklara büründü, doğada bir papatya pörtlemesi vuku buldu. Etraf öpüşen koklaşan çiftlerle, bisiklet üstünde beyaz saçları efil efil uçuşan ve sarkık gerdanları bıngıl bıngıl bıngıldayan 80lik dede ve ninelerle, pusetlerinde cork cork ana sütü içen bebelerle, rengarenk uçurtmalar, balonlar ve mangalcılarla doldu taştı. Saatler 6'yı vurur vurmaz kendimizi işten ve okuldan dışarılara attık. Bira bahçelerine akın ettik, kestane ağaçlarının gölgesinde, şırıl şırıl akan derenin yanında tazecik pretzele, buz gibi biraya, keskin obazdaya, çıtır turpa ve keyifli dost sohbetlerine daldık.

Baktık Afrika'dan gelen sıcak hava akımı haftasonuna sarkıyor; bir mangal keyfi yaptık koca efendiyle balkonumuzda. Etobur efendiye annemin maydonozlu köftesi, otobur hanfendiye koccaman nar ekşili semizotu salatası ve hellim peyniri ile. Hatta İtalya'dan hediye gelen ve kimseye ikram etmeye kıyamadığımız şarabımızı bile açtık, kadife gibi. Oysa o gece Die lange Nacht der Musik vardı.. 400 mekan, 400 konser ama evdeki keyif bir başka dedik, gitmedik. Yıldızlara baktık, Spotify'dan gelmiş geçmiş şarkıları potpori ettik, kafalar şenlendikçe ben Sarı Gelin'i dinlettim aleman kocaya, azıcık ağladım da galiba (bu şarkıyı dinledikçe hep aklıma dağılan aileler, türke gideceğine dereye atılan bebeler, herşeyi bastırıp unutmuş neşeli ninelerin bile bu şarkıyla büründükleri sessizlikleri, buğulu gözleri geliyor be Fethiye Çetin..)

Haftasonu ben kendimi çiçekle böceğe adadım iyice. Kedici kadınlar gibi, çiçekçi kadına dönüşüyorum gittikçe.. Sardunya, Begonvil, bilimum Ege bitkisi görünce dayanamıyorum, durduramıyorum kendimi. Hani evi Ege'ye götüremiyorsan, Ege'yi eve getir misali. Ev bitki (ve bitki sineği) doldu taşıyor. Geçen seneki gibi bir de herbal garden yaptım, maydonoz ve fesleğen ile. Mis gibi, tazecik. Ha bir de sarkan orkideleri bambu sopalara bağladım, kırılacak diye korkuyorum ama bu sefer de çok çirkin oldular; aynen asker gibi "HAZIROL!"da duruyor gibiler. Bir de Benjamin'in yaprakları sarardı birden, dökülecek gibi oldu, suyunu da içmiyor nedense.. Toprak yerine hidrokültür var dibinde ve ben anlamıyorum onun dilinden. Bu canımı sıkıyor biraz. Onun dışındakiler mutlu gibiler şimdilik.

Biraz da Bavyera köylerine uzandık Pazar günü. Etraf çılgın gibi papatyaya, vızır vızır böceğe ve cıvıl cıvıl kuşa bürünmüş. Köy evinin birinde erkek tavuskuşu çirkin dişisine tüylerini açıp kırpıştırarak cilve yapıyordu, bir süre durup onu izledik. Dişi pek oralı değilmiş gibi davranıyordu ama biz kendisine hayran kaldık, bizi cezbetti. Bu sayede de sanırım hayatımızı kurtardı, çünkü dönüşte hız sınırı olmayan otobanda 20 araba birbirine girmiş, ölü yaralı gani gani.. 30dk ile kurtarmışız belki de.. Tavuskuşuna hayran hayran bakarken..

Bu arada tabii hayatta kaçırılmaması gereken birçok hadise vuku buldu ve bahar sarhoşu ben, kafayı çiçek böcekle bozmuş bulunduğum için bu hadiselerin birçoğunu kaçırdım. Misal, Allgau Orient Rallisi başladı ve uzun yol tutkunu ben içinde yokum. Ve fakat; bu seneki rallide zaten iş yok, Almanya'nın güneyinden Azerbaycan'ın başkenti Bakü'ye gitmenin nesi macera allaseniz? Psikolojide buna ulaşamadığı ciğere pis deme hali deniyor, o ayrı. Rallicilere bol macera, keyif ve tabii doğu karadeniz minibüs şöförlerinin gazabından uzak durmalarını diliyoruz. Kısmet bir başka bahara artık (seneye gerçekten düşünüyorsanız, başvuruların açılmasıyla dolup kapanması bir oluyor, siteyi iyi takip edin). Kaçan bu ilk "büyük" balığın üzerine bir bardak su içerek, Ice Road Truckers: Deadliest Roads (India)'yı izlemeye devam..

Kaçan bir diğer "büyük" balık; dünyanın en iyi restorantı El Bulli kapanmış anasını satiim! Oysa ki ben; senede başvuran 2 milyon kişi arasından seçilen 8000 müşteriden biri olacaktım, sırf bu nedenle İspanya'ya gidecek, gözüm bir Gaudi bile görmeden, önüme bir sanat eseri görselliğinde ve tabii ki mikroskopik boyutlarda gelen 35 ana yemeği tek tek tadacak, 200 euromu efendi gibi ödeyip, mağrur ama aç bir şekilde eve dönecek, o açlığa rağmen midemde huşu içinde yatmakta olan sanat eserlerinin üzerine bir sandviç yemeyi ayıp belleyerek gurultular içinde, bir o yana, bir bu yana dönerek sabahı edecektim.. Evet yapacaktım bunu.. Kısmet değilmiş.. Restorant artık sadece bilime hizmet verecek, yeme sanatını bir üst boyuta taşımak için araştırma kurumu bünyesinde varlığını sürdürecekmiş. Öyle olsun bakalım Ferran usta..

4 yorum:

  1. Ceren kardeşim benim;

    Doğum gününü kaçırdım galiba. Daha nice yıllara sevdiklerinle beraber.

    Fotoğrafta çok süper çıkmışsın.

    Facebook u açamıyordum tesadüfen açıldı, oraya mesaj yazayım dedim yazdım ama netten düştüm yollayamadım galiba.

    Görüşmek üzere.

    YanıtlaSil
  2. Balkonda mangal keyfi guzelmis...Afiyet olsun. Oralara bahar geldi mi? Cicek bocek tavuskusu derken insanin ici kipir kipir oluyor degil mi?:))

    YanıtlaSil