7 Eylül 2011 Çarşamba

Bahçeler / Bahçem

Bu yandaki fotoğraflar bizim Bursa'daki evimizin bahçesinden; yaşı 13. İçerisinde meyve ağaçları, rengarenk çiçekler, güller, Himalaya Sediri, Mavi Çam ve adını bilemediğim türlü çeşit egzotik ve yerel bitki var. Bu bitkilere Bahçevan Ahmet Abi bakar, gübrenin iyisinden, suyun verilme miktar ve saatine dek her tür hizmeti sağlar, onları dantel gibi işler. Biz de çimenlerde çıplak ayaklarımızı dinlendirir, bahçede koşturur zıplar, gül kokuları arasında yaşar gideriz.

Bu da ananemin yazlığındaki bahçem; 40'lı yaşlarında. Onun da içinde minicik bir fideyken karşı komşudan gelen, ananemin kendi eliyle diktiği, ince uzun bir ardıç, iki koca top fıstık çamı, baharda pespembe açan ılgınlar, bademler, geçen seneye dek gözümüzü şenlendiren ulu iğde, dikilişine şahit olduğum 5-6 zeytin ağacı ve bizzat diktiğim birkaç başka ağaç ve çiçek var. Bu bahçeye yılın büyük bölümünde kimse bakmaz, tatile geldikçe sert şebeke suyu verir, çapa yaparız. Gübre desen direkt yukardaki otlaktaki keçilerin totosundan gelir, senede bir kez, o da yanlış mevsimde, "yetiştirmekten çok kesmek atmak" sevdalı köylünün teki budama dediği bir çeşit katliyam yapar. Her sene beni ağlatır, her sene yalvar yakar eder, kendini Allah'a havale ettirir. Bahçemizde yazları domates, biber, nane ve maydonoz yetiştirilir, kahvaltılık toplar masamızı şenlendiririz.

Hangisi benim bahçem diye sorarsanız, hiç düşünmeden ikincisi derim. O çok düzensiz, ayrık otlarıyla dolu, bin emeğe bir veren, yaşlı, huysuz, oramı buramı kesen bahçeye; ben kendimi daha yakın hissederim. Onu daha çok severim, özledim. Yumuşak çimenleri yoktur ama içinde oturacak taş duvarları vardır. Onunla uğraşırken terlerim, tırnaklarımın içi kapkara olur, bacaklarım tepeye dek çamur olur. Bu eve ne zaman gelsem, her günümün en az iki saati bu bahçede geçer. İki üç günde bir çapa yaparım, ilkyazın çapa ellerimi kanırtır, kollarımı ağrıtır, sonra alışırım. Çapadan sonra mis gibi kokar sardunyalar, sanki teşekkürler der gibi. Her gün güneş batarken su veririm evin üç tarafını saran, evden büyük bahçeme. Suyu alan sardunyalar coşar, yeni yeni mini mini yapraklar çıkartır. Çekirgeler, ağustos böcekleri, karıncalar ve örümcekler zıplar etrafımda. Bahçeyle aramda bir bağ olur; kafam doluysa bahçe sakinleştirir ve berraklaştırır aklımı, kafam boşsa ruhumu hafifletir bahçe. Bir de beni tanırmış gibi; ben gelince daha bir çiçek dolar, daha yeni filizler verir, ya da bana öyle gelir.

Ben aslında tipik bir şehir çocuğu olduğum halde, bizim çocukluğumuzda şehir daha yeşildi. Betonlaşma bu kadar alıp başını yürümemişti; üzerine çıktığımız ağaçlar, arayıp da bulunan dört yapraklı yoncalar, uzun uzun incelediğimiz renk renk börtü böcekler vardı. Ayrıca ailemizle gidilen pazar gezmeleri vardı, doğada koştuğumuz, denize ayak soktuğumuz, çiçeklerin arasında yuvarlandığımız gezilerdi bunlar. Bir de belgesel kanalları vardı; orda hayvanları öğrenir ve severdik, ağaçların dilini çatpat anlamaya, denizin derin dip mavisinden korkmamaya başlardık. "Hey gidi geçmiş zaman" edebiyatı yapmak istemiyorum ama biz sanırım şanslıydık, bilgisayar çağının hemen kıyısındaki çocuklar olarak doğaya da teknolojiye de dengeli zamanlar ayırabildik. Sonraları bu denge de bozuldu, iç denge de..

Kendimi bildim bileli hep bu yazlık bahçede oynar, çalılıkların arasında kaybolur, elim yüzüm kapkarı gelirdim akşam vakti. Ananemden kaçırdığım çarşaflarla, bulduğum sırıklarla çadır yapar, içine oyuncaklarımı alır, yemeğimi bile oraya isterdim. Ama bahçeyle ilk asıl tanışmam, 3-4 yaşlarımda dedemin elime hortumu verip "bak dipten dipten sulayacaksın, yapraklara değdirmeyeceksin" demesiyle başladı sanırım. Sonra tv'den çiçeklerin bakımı, ağaçların budanması gibi şeyleri öğrendim. Tabii bakmakla ne kadar öğrenebilirse insan. Yine de birçok konuda nerden edindiğimi bilmediğim bilgi var kafamda, mesela rüzgar seven ve sevmeyenler, deniz tuzuna rağmen yaşayabilenler falan. O yüzden de çok sinirleniyorum köylü kafasına göre yanlış budamaya, yanlış dikime, bakıma. Köylü diye herşeyi biliyor demek değil! İnsanın içinden geliyor doğaya ilgi ve sevgi. Hani ingilizce'de "you have a green tumb" denir ya, bazımızda yeşil bir parmak var; ne diksek tutuyor, yeşeriyor. Köylü ya da psikolog olmak fark etmiyor.

Uzun lafın kısası, "içinde çalışmadığın bahçenin büyüklüğünü bilemezsin" demişler, çok doğru. Bursa'daki bahçe bu bahçeden büyük gözüküyor gözüme ama yazlık bahçeyi çapalarken, su verirken, süslerken püslerken, sonsuz oluyor bu bahçe.. Bense içinde bir böcek kadar hissediyorum, kaybolup gidiyorum.

2 yorum:

  1. Değerli CERENMUS;

    Yazılarını okuyup bahçenizin resimlerini görünce gerçekten de içim açıldı diyebilirim.

    Bursa'daki eviniz muhteşem, o bahçenizi, o ağaçlarınızı, o çiçeklerinizi, o çimenlerinizi sabahın ilk ışıklarında da seyretmiştim. Evde asla sigara içmem, erkenden hastahaneye gideceğimiz için çok erkenden kalkıp bahçenizi dolaşmıştım. O Mavi Ladin ağacını hayranlıkla seyretmiştim; hele hele o yumruk gibi mavi erikleri seyrederek (o zamanlar halen üzerlerinde meyveleri vardı) iki dal sigara bile içmişim.

    Deniz kenarındaki eviniz de tek kelimeyle muhteşem.

    Ağaçları, doğayı sevdiğinizi biliyorum. Ama, tabii ki her şeyin bir acemiliği olur. Nereye, hangi iklime, hangi toprağa, hangi, yöne ağaç dikileceğini bilmek zaman alıyor...

    Deniz kenarlarına genelde asırlık ağaçlar dikiliyor, okaliptuslar çok ideal ama görüntülerini herkes sevmeye bilir. Denizden gelen tuzlu su rüzgarları genelde sebze yetiştirmeyi engelliyorlar. Sebze dikileceği zaman, evin yani binaların arka tarafları çok uygun oluyor. Nispeten de olsa denizden gelen tuzlu suları ve sert rüzgarları engelliyor. Siz zaten işin erbabı olduğunuzdan organik gübre kullanıyorsunuz. Diğer gübreler toprak analizi yaptırmayınca bir kısım bitki ve ağaçlara fayda veriyorsa da bir kısmına da zarar veriyor. Bu bakımlardan dikilecek ağaçlar titizlikle seçilmeli, ilerde kendimizi üzüp yormaması babından:)

    Budama işleri çok önemli, bu işler mevsiminde yapılmalı. Yanlış budamalar ağacı kuruttuğu gibi kel kalmalarına da neden olur. İşin ehli insanlara teslim edilmeli bu gibi önemli işler. Elâlem sizin ağacınıza verdiği önemi asla vermez, veremez. Çapa ve sulama hakkında pek bir şey yazmama gerek yok zaten işin erbabı olmuşsunuz:)

    İyi günler dilerim...

    YanıtlaSil
  2. Çok teşekkürler değerli bilgiler için, herkes faydalansın diye ekledim :) Yine bekleriz her iki bahçemize de!

    YanıtlaSil