15 Mayıs 2011 Pazar

Biriktirdiklerim

Doktora ve ağırlaşan dil kursu beni tarumar ettiği için, yazsam da basamıyorum bu sıra. Kopmamak lazım. Kısa kısa, son dönemlerde başıma gelen 5 şahane hadise:

1. Yolcu koltuğu ve ön camı tepeden tırnağa kaktüslerle dolu halde, gayet huzur dolu bir ifadeyle araba kullanan bir adam gördüm trafikte. O kadar kaktüsle ani bir fren yapma olasılığı beni ürküttü.

2. "Şu hayatta başladığım hiçbir işi bitiremiyorum" diye yakınırken, koca bir kutu haribo ayıcığı yiyip bitirmiş olduğumu fark etmek, beni sevinç ve dehşet denizlerine saldı.

3. İki ay sonraki "memleket seyahati"nin uçak biletlerini aldığım günün akşamında gördüğüm, havada değil de bir tarlanın ortasında pişkin pişkin oturmakta olan 50 kadar leylek beni sinirlendirdi ve durduk yere batıl inanç sahibi etti.

4. Bit pazarından bulup, hemen alıp eve getirdiğim, üstüne bir de canavar gibi çalıştığını görüp sevindiğim bu yanda fotosu bulunan kavuniçi Elvis'li telefonum; tüm hafta boyunca bana "Hayatı fazla ciddiye alırsan, kimse seni ciddiye almaz evladım" dedi durdu.

5. En yakın dostlarım olan üç kazulet erkeğin, kafa kafaya verdikleri halde, birinin "olası sevgilisi" konumundaki kızdan gelen sms'i anlayamaması ve nasıl bir cevap vereceklerini de kestiremedikleri için, gecenin 11'inde "bir hemcinsinin görüşüne başvurmak" üzere Elvis'li kavuniçi telefonumu çaldırmaları beni pek şaşırtmadı ama; kızın "tüm gün marangozluk işleriyle uğraştım, çok yorgunum, şimdi köpüklü bir banyo alıyorum, yalnız kalmak istiyorum, bu sıra fazla görüşmeyelim" mesajı hakikaten dumura uğrattı. Gece yarısı, ilk cümleye kitlenmiş ve haliyle engin fantaziler geliştirmiş bu üç gariban erkekle yapılan bir saatlik tartışma ve değerlendirmeler sonucunda, mesajın ilk yarısında "alenen aranan", ama ikinci yarısında yalnız kalmak isteyen bu "lonely bipolar bitch" kızımıza yollanacak en uygun cevabı bulamamış olmam, gönül "mes-ele-leri" hususunda çaptan düştüğümün bir belirtisi olarak beni telaşlandırdı.

Hamiş: Aklımın bir köşesinde bu mevzuyu değerlendirmeye hala devam ediyorum. Anlamadım ben bu işten, gönül postasında çağ dışı kalmışım! Ne diyor, ne demek istiyor bu kadın milleti? Yemin ederim aklıma Oğuz Atay'ın Korkuyu Beklerken'indeki "Ne evet, ne hayır" hikayesi geldi! Ha bir de, şimdi fark ettim, Oğuz Atay gibi uzun ve bitmek bilmeyen cümleler kurmaya başlamışım ben yahu.. Niye böyle oldum ki??

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder